Etrafta gördüğünüz boş şişeleri kullanarak onların dikkatini çekebilir hatta tuzaklara balıklama atlamalarına sebep olabilirsiniz. Silaha davrandığınızdaysa zaten harika bir vuruş hissiyle doyuma ulaşacaksınız. Ne kadar düşman öldürürseniz öldürün, o his bir an için bile kaybolmayacak.
Oluşan hasardan tutun, merminize verdikleri beden tepkimelerine kadar bütün detaylar incelikle işlenmiş durumda.
Detay demişken…
idTech 5 ortaya çıktığından beri en çok eleştiren kişilerin başında oldum. Geç gelen kaplamalar, korkunç grafik hataları, yüksek sistem ihtiyaçlarını karşılamayan görsellik ve oyunun boyutunu gereksiz cigolaytlara çekmesi nedeniyle halen de eleştiriyorum.
Sanırsam bu oyun motoruyla başka bir yapım daha gelmeyecek. The Evil Within’deyse ilginç bir biçimde idTech 5’in en stabil halini görüyoruz. Yapımcıların bu konuda verdiği sözleri tuttuğunu görmek beni inanılmaz sevindirdi.
Özellikle ışıklandırma konusunda enfes bir iş çıkartılmış. Işığın yansıdığı yüzeye göre dağılım göstermesi, geçişlerin yumuşak olması, The Evil Within’in atmosferini çepeçevre sarıyor. Grafiklerin noir havası bununla birleşince gerçekten tadına doyum olmuyor.
Oyun vahşeti monitörlerinize hiçbir kısıtlama olmadan sokuyor. Tango Gameworks'ün bu konuda hiçbir sakıncası yok, hatta tüm zamanların en kanlı oyunlarından birini oynayacağınıza emin olun. Kan ve vahşet söz konusu olduğunda The Evil Within’le yarışabilecek çok fazla yapım bulunmuyor.
Asıl çarpıcı olansa oyunun görselliğinin size bunu oldukça rahatsız edici bir biçimde veriyor oluşu. Grafiklerin güzel olmasının, gerçekçi görünmekte değil, yapımın amacına doğru bir şekilde hizmet etmesinde yattığının en güzel örneklerinden birisi The Evil Within.
Yine idTech 5’e özgü o harika hatalar da göz tırmalamasa iyi olurdu. Özellikle bazı kaplamalarının sanki 2000 yılında gibi görünmesi, içinden geçilen molozlar sizi fena halde rahatsız edebilir.
Çok konuşulan 30fps sorunuysa basit bir konsol komutuyla 60 ve üzerine rahatlıkla çıkabiliyor. Eğer sisteminize güveniyorsanız ayarları sona seviyeye getirip akıcı oynanışın keyfini sürebilirsiniz.
Sesler konusunda da oyun gerçekten harika iş çıkartıyor. Kritik noktalar haricinde çok fazla müzik duymuyorsunuz ama buna ihtiyacınız da olmuyor. Genel seslerin keskinliği, tedirgin edici etkisi ve kalitesi The Evil Within’in hanesine yıldızlı pek iyi olarak yazılıyor. Üstelik Dexter dizisinden Debra Morgan rolüyle tanıdığımız Jennifer Carpenter seslendirme kadrosunda hemen göze çarpıyor.
The Evil Within ve ikilem teorisi
Tüm bu yazdıklarımın ışığında oyunu değerlendirirken genel kitlenin durumuna ben de düşüyorum. The Evil Within gerçekten çok güzel bir oyun. Harika atmosferi, yaratıcı düşman yelpazesi ve akıcı oynanış mekanikleri sizi kendine bağlıyor.
Akıcı oynanış mekanikleri mi? Ne? İşte aradığım cevap bu! The Evil Within’in korkutucu olmamasının ardında yatan en büyük sorun aslında büyük bir artı.
İşte Mikami ve ekibinin en büyük hatası bu sevgili okur. The Evil Within, 10 yıl öncesine ait bir oyunun geri dönüşü gibi. Sadece, Resident Evil 4’ün ruhani takipçisi olmasının bedelini ödüyor. Aklınızda beliren soru işaretlerini şimdiden tahmin edebiliyorum ama 10 sene öncesinin formülünü yeniden tutturmaya çalışmak, oyun dünyasının gelişimine kayıtsız kalmak, bence kabul edilemez bir durum.
Resident Evil 4’ten kalmış bir atmosfere böylesine gelişmiş bir oynanış mekaniği gelince, korku unsuru bir anda ortadan kalkıyor. O zamanlar silahı düzgün doğrultmak bile başarıyken The Evil Within’de pompalıyla zombi avına çıkıyorsunuz.
Eğer aradığınız delicesine korkuyu yaşamak istiyorsanız, The Evil Within bir süre sonra size hayal kırıklığı yaratabilir. Ama derdiniz güzel bir oyun oynamaksa, The Evil Within derdinize derman olacak kalitede bir yapım.
Kötü filan değil, sadece oyun türünü biraz fazla şaşırmış…