1/3

Hearts Of Iron II

Erdem Maşlak 3.06.2010 - 12:31
Oyunun adı savaş olamaz!
Platformlar PC
Hearts Of Iron II
Merlin Puanı 81
Artılar İkinci Dünya Savaşı ile ilgili yapılmış en kapsamlı ve kaliteli oyun. Tarihsel ilerleyiş gerçeğiyle birebir aynı. Tekrar oynanabilirliği yüksek.
Eksiler Hearts of Iron serisinin ilk oyununa aşina değilseniz, başlarda zorlanabilirsiniz. Savaş başladıktan sonra oyunu çok iyi oynamak zorundasınız, buna rağmen oyun biraz zor.

Hiç kimse İkinci Dünya Savaşı’nın kolay kazanıldığını söyleyemez. Adı üstünde; savaş bu. Dünya Savaşı üstelik. Her ne kadar Almanların kendilerince daha bağımsız olmak ve tarihte kendilerine yapılan haksızlıkların hesabını sormak istemeleri için bu savaşı başlattıkları düşünülse de, milletlerin birbirleri arasındaki ilişkilerinin düzeyi ve zamanla geliştirdikleri teknolojileri ile kısa süre içerisinde dünya geneline yayıldı, ülkelerin kendi güçlerini diğer ülkelere göstermeleri mücadelesine dönüştü ve en ücra köşelere kadar bir şekilde yayıldı. Gerçi her şey Hitler’in Alman yönetiminin başına geçmesiyle başladı. Son derece milliyetçi olan Hitler’in yönetime geçtiği Almanya, zaten Birinci Dünya Savaşı’nda hem psikolojik yönden, hem de maddi açıdan epey güç kaybına uğramışlardı; bir ikincisi sonlarını getirebilirdi. Hitler’in tutumu savaşı başlatan asıl nedendi ve Almanya’nın uzun süre savaşamayacağı gerçeği savaşın sonlarına doğru ancak ortaya çıkacaktı. Buna rağmen iyi mücadele eden Alman orduları sınırlarını o tarihe kadar iyice genişlettiler. Çekoslovakya, Avusturya daha savaş resmen başlamadan ele geçirilmişti ve bu ülkenin sınırlarındaki ülkeler ile savaşmamış olmaları, onlar açısından bir hayli iyi oldu. Yalnız Almanya’nın coğrafik konumu bir taraflarında Sovyetler Birliği’nin, diğer yanlarında da Fransa ve İngiltere’nin bulunması bakımından çok tersti. Savaşı başlatan asıl neden, Almanya’nın Polonya’ya saldırması oldu ve ardından da diğer büyük devletler kendi fikirlerine göre pek çok ülkeyi bu savaşa çekti.

Savaşta aslında büyük devletler kendileri gibi düşünceler güden diğer güçlü milletlerle aynı safta yer aldı. Örneğin o sıralarda Japonya ve İtalya’da faşist yönetim anlayışıyla devletin başında olan yöneticilerle Hitler’in Almanya’sı birlik oldu, ve dolayısıyla bu ülkelere karşı savaşacak ülkelere sırt çevirmiş oldu. Bunlar İngiltere, Fransa ve daha sonraları da Japonya’nın Pearl Harbor’a yaptığı saldırı yüzünden savaşa katılan Amerika oldu. Almanya’nın İkinci Dünya Savaşı’nda çok iyi bir taktik izlediği söylenebilir. Polonya’nın Fransa ve İngiltere tarafından tanınan varlığı ve sınırlarının işgali üzerine kendilerine yardımcı olacaklarını belirten anlaşmalarının tutarlılığı Hitler’in bu ülkeyi işgal etmesi üzerine doğrulandı. Aynı zamanda bu saldırı savaşın başlaması anlamına geliyordu. Gelecekte neler olacağını az çok kestiren Hitler yönetimindeki Almanya doğuda gelişebilecek bir Sovyetler Birliği tehdidini en aza indirmek için bu ülke ile saldırmazlık anlaşması yaptı ve en azından batıdaki Fransa ve İngiltere ile bu sayede daha rahat mücadele edebildi. Bunun onlara sağladığı güven çok büyük oldu ve savaşın ikinci senesi dolmadan İskandinav ülkelerinden Türkiye sınırlarına kadar neredeyse bütün Orta Avrupa’ya seferlerde bulundu. Topraklarından Fransız ve İngiliz güçlerini uzaklaştırdıktan sonra Almanya’nın gözü iyice döndü ve bu kez de doğuya, Sovyet topraklarına kaydı. Buranın hedeflenmesinin asıl nedeni ortadoğuya inmekti. Oradan da büyük ihtimalle İngiliz sömürgelerini ele geçirmeyi planlayacaktı. Yalnız savaş boyunca belki de Hitler’in yaptığı tek ve en büyük hata işte bu aşamada ortaya çıktı. Doğudaki gelişmiş Sovyet ordularıyla mücadele etmek için buraya yoğunlaşan Hitler, arkasında çok ama çok güçlü bir İngiltere bıraktı. Ki İngiltere’nin yanında Almanya’nın Sovyetler Birliği’ne savaş açtığı sıralarda Amerika da olacaktı. Amerika her ne kadar savaşta Japonya ile mücadele etmiş olsa da Almanların bir müttefikini kaybetmesi onlar açısından hiç de iyi olamazdı. Nitekim savaş ondan sonra Alman birlikleri için hiç de iyi gelişmedi...

Tarih dersi bitti...

Hearts of Iron, yanılmıyorsam iki sene önce piyasaya çıktığından bu yana İkinci Dünya Savaşı’nı taktik açıdan işleyen en iyi oyunlardan birisi, belki de ilki olarak dikkatlerden kaçmıyor. Bütün dünya haritasını ekranınızda görebiliyorsunuz ve savaşı buradan çok rahat izleyebiliyorsunuz. Tarzı ve görünüşü itibarıyla Hearts of Iron’u bir masaüstü oyunu olan Risk’e benzetmek yanlış olmayacaktır. Fakat ondan daha kapsamlı, daha derin ve daha önemli bir oyun olduğunu belirtmek lazım Hearts of Iron’un. Serinin ikincisi de piyasaya çıktı ve oyunun hayranları aynı savaşı kimbilir kaçıncı defa tekrardan oynadılar. İkincisi de ilkinden çok farklı havalar taşımıyor. Yalnız bu kez daha çok zorlanıyorsunuz ve savaş hissini çok daha derinden hissediyorsunuz. Oyunun amacı 1947 yılının sonuna kadar dünya üzerindeki en fazla toprağa sahip olmuş tarafta yer alabilmek. Oyunda bazı genellemeler ve savaş sırasında mücadele etmiş üç farklı taraf bulunuyor. Bunlar müttefikler, mihver devletleri ve Sovyet tarafı. Siz ise birçok devletten, hatta savaşta aktif olarak yer almamış ülkeler ve Türkiye de dahil olmak üzere istediğiniz birini seçip savaşa başlayabiliyorsunuz. İstediğiniz stratejiyi uygulamakta özgürsünüz. İsterseniz kafanıza göre çevredeki devletleri ele geçirip sınırlarınızı genişletebiliyor, onları sömürgeleştirebiliyorsunuz; isterseniz de oyun süresince ekranlarınıza gelecek olan mesajlar aracılığı ile buradaki seçenekleri uygulayarak savaşın asıl senaryosuna bağlı kalabiliyorsunuz. Oyun genel olarak savaş nasıl meydana gelmişse öyle vuku buluyor ve tarihi olayların gelişimine direkt olarak müdahalede bulunmanız mümkün. En çok hoşuma giden noktalardan birisi de bu oldu. Siz oyunu oynarken ekranda tarihsel açıdan önemli bir zamanda pencere açılıyor ve tarihte yer alan bir anlaşma yada karar sizin inisiyatifinize bırakılıyor. O tarihte gelişen olaylar size kısaca anlatılıyor ve seçebileceğiniz seçeneklerin üzerine geldiğinizde bunun nelere mal olabileceğini görüyorsunuz. Örneğin 1938 ortalarında önce Avusturya sizin boyunduruğunuz altına giriyor, ardından da Çekoslovakya’yı Macaristan ile paylaşıyorsunuz. Bunların gerçekleşmemesini sağlamamak da sizin elinizde. Ama emin olun oyunu savaşın gerçekte cereyan ettiği şekliyle oynamak çok daha eğlenceli. Sovyetler ile anlaşma imzaladıktan sonra Litvanya’dan da toprak kazandıktan sonra büyük savaşı başlatan saldırıyı Polonya’ya yapmak isteyip istemediğimizin sorusu 1939 Eylülünün başında geliyor. Ardından da büyük cenk start alıyor.

2/3

Bu mesajlar ekranınıza her geldiğinde seçebileceğiniz bazen bir, bazen de birden çok seçenek yer alıyor. Her bir seçenek, farklı farklı şeylere etki ediyor. Eğer savaşın senaryosuna uygun seçeneklerde oyunu sürdürürseniz düşmanlarınızın gözünde değeriniz iyice düşüyor. Oyuna Almanları sevdiğim için onlarla başladım ve savaş direk benim üzerimden geliştiği için pek çok kararda etkin rol oynadım. Savaşa giden her adımda İngilizler, Fransızlar ve onlarla birlikte olan diğer devletlere karşı değerim iyice azaldı. Oyunun başında İspanya’da meydana gelen iç savaşta faşistlerin tarafında yer aldığım için dünya genelindeki cumhuriyet yanlıları tarafından dışlanırken solcular ile ilişkilerim güçlendikçe güçlendi. İspanya’da İtalya ile beraber asker bulundurduğum için Mussolini İtalya’sı ile savaşa beraber girdik. Dolayısıyla güneyden ve İngiltere deniz donanması hariç kuzeyden herhangi bir saldırı beklemediğim için bütün askerlerimi savaş öncesinde Fransa ve Polonya sınırlarına yığdım, yani doğuya ve batıya. Deniz donanmamı ise Danimarka, Norveç açıklarına ve Hollanda ile olan sınırımın kıyılarında bulundurdum. Bu arada sürekli yeni teknolojiler geliştirmeye, fabrika yapıp IC seviyemi yükseltmeye ve sonraları da sınırdaki şehirlere kaleler yapmaya devam ettim. Bunların ne anlama geldiklerini az sonra detaylıca belirteceğim; ama, şimdi hazır kendimi kaptırmışken benim kendi İkinci Dünya Savaşımda neler olduğunu size anlatmama izin verin :).

Uzun mevzili uçaklarımı sınırdaki birliklerimin hemen arkasındaki şehirlerde inşa ettiğim havaalanlarında bulundurmaya da dikkat ettim. Avusturya ve Çekoslovakya’nın emrim altına geçmesiyle kazandığım insani ve askeri gücü yine doğu ve batıdaki birliklere ilave ettim. Yavaş yavaş fabrikaların inşası bitmeye başlayınca IC durumum da yükseldi ve artan insan gücü ve üretim aşamasında yaptığım teknolojik gelişimler sayesinde birlikleri daha çabuk üretmeye başladım. Yeni gelişen teknolojileri de takip etmeye dikkat ettim ve savaşın öncesinde sürekli geliştirdim. İki yıl kadar sonra İskandinav açıklarında çok büyük bir deniz filosuna sahiptim, sınırda da çok güçlü olduğuna inandığım bir askeri gücüm vardı. Ama çok geç fark ettiğim bir şey vardı ki, o da benim aslında doğu cephesine ağırlık vermemdi. Polonya ile savaşı başlattığım anda Fransızlar inanılmaz bir güçle önceden topraklarıma kattığım Lüksemburg üzerinden saldırmaya başladı. Fransa karşısında sadece sınır güvenliğimi sağlamayı hedeflerken Polonya üzerindeki çalışmalarım mükemmel ilerliyordu. Fransızların doğuya yardım etmesini engellerken denizden sınırlarıma girmelerini izin vermediğim İngiliz ordusu da doğuya yardım edemedi ve kış yaklaşana kadar neredeyse eski Estonya’ya kadar ilerlemiştim. Eski Estonya diyorum; çünkü, Sovyetler Birliği, Estonya, Letonya ve Litvanya’yı çoktan ele geçirip oraları tampon ülke haline getirmişti bile. Polonya’da ilerleyişim gayet iyiydi; fakat, batıya aptallığım yüzünden daha az önem verdiğim için İngiliz ve Fransızlar tarafından o taraftaki askerlerim iyice yorulmuştu ve zayıflamışlardı. Ben Hitler’in düştüğü hataya çok daha erken düşmüştüm ve İngiltere’nin varlığını hiç hesaba katmadan bütün Polonya’yı ele geçirdiğim anda onlar Berlin’e çoktan girmişlerdi. Avustralya hava birliklerinin de katılımıyla iyice güçsüzleşen askerlerim daha fazla dayanamadı ve Almanya sınırları birdenbire eski Polonya’nın olduğu yere kaydı. Daha sonraları sadece Fransız ve İngiliz güçleri ile mücadele etmeye başladıysam da kafa kafaya bir gelişim gösteremiyordum ve İtalyanlar ile Japonların beni yalnız bırakmalarını hazmedemiyordum. 1940 yazında ise tüm direnişim sona erdi ve savaşı kaybettim.

Bu bana ders oldu...

Oyun gerçekten de size inanılmaz bir taktik özgürlük sağlıyor. İstediğiniz ülkeyi seçebiliyor olmanız sayesinde nerede isterseniz orada oyunun tadını çıkarabiliyorsunuz. Yalnız istediğiniz ülkeyi seçmenin size verdiği özgürlük, her ülkenin IC seviyesi ile bir anda dezavantaja dönüşebiliyor. IC dediğimiz şeyin sizin birim üretme gücünüzü temsil ettiğini söyleyebiliriz. Oyun başlarken seçtiğiniz ülkeye bağlı olarak bu değişiyor. Mesela Almanya, Amerika, İngiltere, Fransa veya Sovyetler Birliği’nde bu seviye çok yüksekken Afrika ve Güney Asya ülkelerinde çok düşük. Türkiye’nin IC seviyesi ise 12 civarlarında. Bu seviyeyi fabrika oluşturarak yükseltmek sizin elinizde; fakat, fabrikaların geliştirilme süresi de insan gücünüz ile alakalı olduğu için IC’nin düşük olduğu bir yerde insan gücü de çok yüksek olmuyor. Ayrıca insan gücünüzün azlığı birlik üretmenize de doğrudan etki ediyor. O yüzden, gelişmiş ülkeler ile savaşın tadı daha iyi çıkıyor desek yanılmış olmayız. IC seviyenizin yüksek olması birim üretirken kendisini gösteriyor. Bir fabrika yaparken 5 IC puanınız kayboluyor ve fabrikanın ne zaman biteceği insan gücünüze göre değişiyor. IC seviyeniz daha yüksekse daha çok işi aynı zamana yığabiliyorsunuz. Bunu oyunun üst tarafındaki mönülerden Production başlığı altında rahatlıkla görebiliyorsunuz. Sürekli yeni bir şeyler yapmak için birimleri tıklayarak oluşturduğunuz liste uzadıkça renkleri yeşilden kırmızıya dönüşmeye başlıyor. Renk kızardıkça birimin hayata başlama süreci de bir o kadar uzuyor. Ayrıca savaş esnasında bütün maddi güçlerinizi bu uğurda harcadığınız için birimler uzun bir süre sonra kullanılabilir oluyor.

3/3

Hearts of Iron 2’de teknoloji üretmek çok önemli. Yeni teknolojiler, IC seviyesini ve insan gücünü artırmadan yeni birimler oluşturmaya kadar bir çok noktada etkili. Üst taraftaki Teknoloji butonuna tıkladığınızda ekranlarınıza bir çok üretim sahası geliyor ve onları meydana getirerek savaşta kullanıyorsunuz. Sol taraftaki yuvarlaklara bastığınızda seçebileceğiniz bir oluşumun simgesi ve hangi alanlarda uzman olduklarını görüyorsunuz. Sağ tarafta ağaç şeklinde olan kutucuklarda ise hangi teknolojik gelişimin ne işe yaradığı hakkında bilgi sahibi olabilir, üretimlerinizi ona göre seçebilirsiniz. Ayrıca bu ekranın alt kısmında bu yapılanın hangi yılda ortaya çıktığını da görmeniz mümkün. Üretimin hızı da bu yıla göre değişiyor. Örneğin piyade tugayı 1938 yılında yürürlüğe girmiş. Siz eğer bunu daha önce yapmak isterseniz olayın hızı epey yavaşlıyor; ama, aynı yılda üretmeye başlarsanız çok daha hızlı bir gelişim mümkün. Aynı şekilde 1941 yılında ortaya çıkan zırhlı birlikler de 1938’de yapmaya başlanırsa 1940’a kadar üretim sürecinde kalıyor ve hayata geçme süreci çok uzun oluyor. Sol taraftan bir şirket, sağ taraftan da görev seçtikten sonra alt taraftaki start tuşuna basmanız suretiyle o teknolojiyi geliştirmeye başlıyorsunuz. Bunlar arasında Almanların Blitzkreig saldırısından tutun da Fisyon Bombası üretimine kadar bir çok seçenek var. Bazılarını üretmeden diğerlerini açamıyor oluşunuz da oyundaki birimlere verilen ağırlıkların bir diğer göstergesi.

Bütün bunların yanı sıra oyunda fethettiğiniz ülkelere bağımsızlıklarını tekrar geri vererek onları sömürgeleştirme şansına da sahipsiniz. Onlardan gelecek insan gücünden ve kaynaktan yararlanabiliyorsunuz, ve onlarla beraber savaşa girebiliyorsunuz ayrıca. Diğer devletlerle ticaret anlaşmalarına varabiliyorsunuz ve onlara ittifak kurma teklifinde de bulunma imkanınız da var. Eğer anlaşma yapacağınız devletle aranız çok çok iyi değilse büyük ihtimalle bu teklifiniz kabul edilmiyor. Buna göre o devletle aranızdaki tutum değişebiliyor, savaşa bile girebiliyorsunuz. Sınır güvenliğini tanıdığınız ve barış antlaşması imzaladığınız ülkelere savaş açamama gibi bir durumunuz da var ayrıca oyunda. Bunların hepsi Hearts of Iron 2’nin çok geniş ve derin bir strateji oyunu olduğunun göstergesi.

Savaş herkese ders olsun...

Oyunda fazla bir grafik yok. Gördüğünüz her şey bir dünya haritası ve üzerindeki askeri birimlerden ibaret. Bir birimi düşmana saldırdığınızda sizin askerlerinizden onlara doğru kırmızı bir ok çıkıyor ve birimleri simgeleyen askerler birbirlerine ateş etmeye başlıyorlar. Ses olarak da müzikler haricinde çok bir şey mevcut değil Hearts of Iron ‘de. Müzikler tek kelime ile muhteşem ve oyunun klasörleri içerisinde mp3 formatında mevcut. Bunlar gerçekten de insanı oyun sırasında savaş atmosferine sokan klasik müzik şaheserleri. İşte oyundaki grafik ve ses olayları tamamıyla bundan ibaret. Ama takdir de edeceksinizdir ki Hearts of Iron’u asıl önemli kılan şeyler bunlar değil. Oyunun oynanışı, savaşın insana verdiği hissi aynen yaşatıyor. Sürekli tedirginlikler yaşıyorsunuz ve Eylül 1938 geldiğinde yapacaklarınızı dikkatli seçmeye başlıyorsunuz. En ufak bir aksi hareketiniz düşmanlar tarafından hiç de iyi algılanmıyor ve her an kendinizi saldırı tehdidi altında düşünüyorsunuz. Özellikle savaşı bilfiil yaşayan ülkeleri seçtiğinizde olaylar savaşın ilerleyişine paralel olarak işliyor ve üstüne üstlük, böyle bir zorunluluk altındaymış gibi görüyorsunuz kendinizi.

Ama genel itibariyle eksi yönleri de yok değil oyunun. Öncelikle alışkın olmayanlara epey uzun bir süre hiçbir şey ifade etmiyor Hearts of Iron. Birimleri yerleştirme, teknoloji üretme, IC’nin ne anlama geldiğini ve nasıl çalıştığını kavrama hususunda ilk başlayanlar zorlanabilir. Ama buna rağmen oyundaki tutorial kısmı gerçekten de epey ayrıntılı hazırlanmış ve basit taktiklerden birim üretmeye kadar bütün noktalarda oyuncu çok iyi bilgilendiriliyor. Bir diğer eksi yön olarak da zorluğu dikkat çekebilir. Oyunun normal zorluk seviyesi bile bir hayli zorlu. Özellikle savaş başladıktan sonra ortamı kontrol etmek imkansızlaşabiliyor ve ister istemez çok iyi oynamaya zorlanmak gibi abuk bir durum da ortaya çıkabiliyor. Oyunun seçiciliği kendini böyle ortaya koyuyor ve oyunu iyi oynadığınız zaman veya öyle hissettiğinizde gerçekten de size verdiği zevkle hiçbir şey yarışamıyor.

Hearts of Iron 2’yi denemelisiniz. Strateji, simülasyon ve İkinci Dünya Savaşı ilginizi çekiyorsa, biraz da zorlanmak ve gerçek bir savaşı tüm ihtişamı ve gerçekçiliği ile yaşamak istiyorsanız durduğunuz kabahat; gidin hemen Hearts of Iron oynayın. Alışma sürecini aştığınızda asıl zevki kendini gösteriyor. Son söz olarak da İkinci Dünya Savaşı’nı bu kadar ayrıntılıca ve gerçekçiliği ile işleyen başka bir oyun hatırlamadığımı belirtmek istiyorum. Oyun 1947 sonuna gelindiğinde bitiyor. Keşke bundan sonraki soğuk savaş dönemi de oyunda var olsaydı dediğinizi duyar gibiyim. Ama İkinci Dünya Savaşı artık bitmeli. Ondan ziyade “savaş” bitmeli. Savaş kötüdür. İnsanları, sivilleri yok eder. Yok ettiği sadece insan değil, dünyanın kendisidir ayrıca. Tamamen suçsuz olan doğadır yok olan. O doğa ki insana her istediği şeyi sorgusuz sualsiz vermiştir. Tek dostumuzdur. Hayvanları da içerisinde barındırır. Düny... ... ... ...
 

Yorumlar
MK Okuru
MK Okuru 9.09.2024 05:39
Kalan Karakter: 300 Gönder
İlginizi Çekebilir