LucasArts oyunlarını objektif olarak incelemek benim için zor. İçime kin ve
nefret dolar. Neden mi? Çünkü bu firma, macera türüne önce altın çağını yaşatıp,
sonrasında bu tür yapımlardan elini eteğini çekerek, Adventure’un yıllar sürecek
olan can çekişmesine yol açmıştır. Günümüzde hala birkaç küçük yapımcı dışında
(Çoğu Lucas’tan ayrılan geliştiriciler tarafından kurulmuştur), özlediğimiz eski
tarz macera (Icon Adventure) oyunlarını geliştiren firma ne yazık ki yok.
Objektifliğimi kaybediyorum diyorum, ama Lucas da bana bu konuda oldukça
yardımcı oluyor. Nasıl mı? Indiana Jones and the Staff of Kings gibi kötü
oyunların altına imzalarını atarak ekmeğime yağ sürüyorlar. Kötü grafikler, kötü
kontroller ve kötü yapay zekâ bir araya geldiğinde, ortaya çıkan tablo da iyi
durmuyor.
"Oyun içi grafikler genel olarak iyi değil."
Staff of Kings halbuki 2005 yılında duyurulmuştu. Vay o teknolojiyi
kullanacağız, vay bu teknolojiyi kullanacağız diye abartıyordu LucasArts. PS3 ve
X360 platformlarına açıklanan yapım, Wii, DS, PS2 ve PSP için raflarda yerini
aldı.
Yapımcılar sanıyorum, macera mı yoksa aksiyon mu yapacaklarına tam karar
veremeden Staff of Kings’i yayınlamışlar. Oyun başarılı bulmacalar içermiyor.
Hatta bunlara bulmaca demek haksızlık olur. Aksiyon kısımlarında da başarısız
kontrollerden dolayı sınıfta kalıyor. Bir de utanmadan, oyunun içine efsane bir
Adventure olan Indiana Jones Fate of the Atlantis’i koymuşlar 1992 yılında
geliştirilen Fate of the Atlantis’in, Wii’de Staff of Kings’den daha iyi
oynandığını galiba fark edememişler.
"Ekrandaki simgelerle boğuşmaktan, oyunun atmosferine konsantre olmak zor."
Daha iyi grafikleri Wii’de kesinlikle gördük
Grafikler oldukça standart. Daha iyi grafikleri Wii’de neredeyse Mario
oyunlarında görüyoruz. O yüzden üzerinde durmaya pek gerek yok. Belli ki, Staff
of the Kings, Wii’nin ruhunu henüz anlamamış yapımcıların elinden çıkmış.
Geliştiriciler artık bir tuşa basılıp basitçe yapılabilecek hareketler için; Wii
kontrolünü sağa sola, yukarı aşağı salla, çevir, hoplat, zıplat gibi saçma sapan
hareketler yaptırmaktan kaçınmalılar. Oyun boyunca hikâyeye yoğunlaşmak yerine,
ekranın bir köşesinde çıkan Wii kontrolü simgesine yoğunlaşıp, bu sefer kontrole
ne hareket yaptıracağız diye bakmak zorunda kalıyoruz. Çok kısa süre belirip
hemen kaybolan bu simge yüzünden, genelde kafamız karışıp Indy’nin ölümünü
seyrediyoruz.
Oyunun bazı bölümlerinde Lara Croft gibi oradan buraya zıplarken, bazen bir
uçağı uçuruyor, bazen düşmanlara yumruklaşıyor, bazen de elimizde silah Resident
Evil gibi rakiplerimizi avlıyoruz. Yapımda birçok oyun öğesi içeriğe konulmaya
çalışılmış, ama hemen hemen hepsinde de ne yazık ki başarısız olunmuş.
Yapımcıların bu tarz oyunları zorlaştırmak için yaptıkları gereksiz
eklentilerden birisi de, istenilen save yapılmamasıdır. Bu kendine güveni
olmayan geliştiricilerin, zorluk seviyesini oynanabilirlikle
ayarlayamadıklarında başvurdukları bir yol. Hal böyle olunca öldüğünüzde aynı
yerleri tekrar tekrar geçmek zorunda kalırsınız. Staff of Kings’te de durum
aynen böyle. Otomatik kaydedildiği noktalar çok akıllıca yerleştirilmediği için,
birçok kişinin çoğu zaman saçını başını yolması içten bile değil. Bunun üzerine
bir de ara videoları her seferinde seyretmek zorunda kalıyoruz ki, artık
acemiliğin bu kadarı diyoruz. Bu devirde ara videoların atlanamadığı kaç oyun
kaldı?
"Yapımda yer alan bulmacalar yeterli değil."
Staff of Kings’in aslında oldukça başarılı bir hikâyesi var, ama senaryo oyun
içerisinde iyi kurgulanmadığı için, yapım bu konuda da başarısız kalıyor. Indy
bu sefer 30’lu yıllarda Musa’nın Asası’nın peşinde Amerika, Nepal ve hatta
İstanbul’a kadar geliyor. Tabii ki rakipleri ile beraber. Indy’nin karşısında
Naziler var. Hikâyenin bir kısmının İstanbul’da geçmesi her ne kadar bizim için
önemli bir etken olsa da, oyunu satın aldırmaya yeter mi bilemiyorum.
Yapımın tek artısı sürükleyici olması. Yaklaşık 6–7 saat içerisinde sona eren
oyunda, neredeyse aksiyon hiç bitmiyor. Oraya atla, buraya atla, kamçı at, adam
döv, vur vs… derken bir bakmışsınız sona gelmişsiniz. Bulmaca var mı? Yok.
Hikâyeyi anladınız mı? Hayır, ama yine de bir kaç saat size keyif verebilir.
İsterseniz yapımcıların co-op adı verdiği mod ile iki kişide oynamanız mümkün.
Tabii ki piyasada Grand Slam Tennis, Virtua Tennis gibi iki kişi büyük keyifle
oynanacak oyunlar varken, kim Staff of Kings’i iki kişi oynar bilmiyorum.
"Bir bölümü İstanbul'da geçen oyunda, yeri geldiğinde silahımıza davranıp, rakiplerimizle kapışıyoruz."
Biz Fate of the Atlantis’i alalım
Indiana Jones filmlerini, The Last Crusade ve Fate of the Atlantis oyunlarını
benim gibi hala arşivlerinde bulunduranlar için Staff of Kings büyük bir hayal
kırıklığı. Keşke karşımızda kaliteli bir yapım olsaydı da, en az 4-5 sayfalık
bir Indiana Jones yazısı yazabilseydim diye düşünmeden edemiyorum. Sonuç olarak
bu oyunu almanız için size tek sebep söyleyebilirim. O da içerisinde Fate of the
Atlantis’i içeriyor olması. Wii ile eski bir dostu oynamak, Staff of Kings’i
oynamaktan çok daha keyif verici.