The Rogue Prince of Persia Ön İnceleme

Görünen o ki bu yıl içinde birçok yeni Prince of Presia oyunu ile tanışacağız. Geçtiğimiz günlerde yayınlanan Prince of Persia: The Lost Crown'ın ardından yepyeni bir yapım ile karşı karşıyayız. Bugün yayınlandığınız diğer metroidvania türündeki Tales of Kenzera: ZAU'nun ardından yeni bir ön bakış ile karşınızdayız: The Rogue Prince of Persia.

Rogue Prince of Persia Ön İnceleme

14 Mayıs'ta Steam'de erken erişime açılanacak olan oyun, Evil Empire'ın geliştiricilerinden Dead Cells tarafından hazırlanıyor. Prince of Persia gibi sevilen bir seriyi alıp bağımsız bir oyunla geri getirmek kulağa heyecan verici. Ubisoft tarafından davet edildiğimiz oyunun sunumun sonunda bir de oynamamız için tanınan 45 dakikalık sürecin sonunda, elde ettiğimiz deneyimleri paylaşacağımız bu yazımızda, önümüzdeki günlerde erişilebilir olan The Rogue Prince of Persia'nın hikaye ve dinamiklerine yakından bakacağız.

The Sands of Time sonrasında severek oynadığım yeni bir PoP oyunu ile henüz karşılaşmamıştım. The Lost Crown bile içimdeki Prince susuzluğunu dindiremedi. Bu sebeple biraz da "Ubisoft'un elinde bu kadar güzel bir marka varken, neden değerlendirmiyor?" diye sorgulamaya başlamıştım. Aklıma gelen ilk sebep, oyun üretim maliyetlerindeki artışların getirdiği olumsuzluklar geliyordu. Nitekim bir anda karşımıza çıkan "The Rogue Prince of Persia" da bu tezimi doğrular nitelikte. AAA yapım yerine, bağımsız bir stüdyodan çıkan roguelike türündeki bir yapım karşımızda.

Oyunda Prens'in farklı bir versiyonunu kontrol ediyoruz. Prensimiz bu sefer, halkını savunmak için her şeyi feda eden cesur bir savaşçı olarak ortaya çıkıyor. Bir Hun istilası sonucu, kahramanımız, konumunun getirdiği sorumluluk duygusuyla savaşla yüzleşir. İstilacı Hunları ülkemizden kovup, halkımıza yeniden barışı getirmemiz gerekmekte. Ancak bunun o kadar kolay olacağını düşünüyorsanız, yanıldığınızı rahatlıkla söyleyebilirim.

Roguelike oyunlar genelde tek düzlemde ilerliyor olsalar da bu Prince. İlla ki bir yerlere tırmanmak zorunda. Bu tırmanışlar da bize oynanış alanında da çeşitlilik yaratıyor. Daha önceki oyunlardan hatırladığımız bazı güçlerimiz bizimle birlikte olsa da (zamanda geriye gitme gibi) bunlar roguelike türündeki bir yapım için pek de fazla bir şey ifade etmiyor. Örneğin zamanı geri almadan kasıt, sadece öldüğünüzde geri giderek son kayıt noktasından başlamanızı ifade ediyor. Yine de yaptıklarımızın önemli bir yansıması olmadığından, büyük riskler alıp, başarılı olabilmek adına tekrar deneyebilmemiz için bir fırsat sunuyor.

Peki, The Rogue Prince of Persia'yı denemeye değer bir oyun yapan nedir? Oyunun eğlenceli yapısı, sürükleyiciliğini artırıyor. Bol ve çeşitli düşmanlar, güçlü seviye tasarımı ile birleştirildiğinde, Rogue Prince of Persia, roguelike türünün PoP ile birleşmesi, ortaya keyifli bir yapım koymuş. Tüm bunları kaliteli animasyonlar ile birleştirdiğimdeyse ortaya tatmin edici bir oyun deneyimi çıkmış. İlerleyen bölümlerde karşılaştığımız düşmanları sadece öldürmek yetmiyor, yanına animasyonları tekrar görebilmek adına yaptığınız gereksiz kombolar da ekleniyor.

Elbette 45 dakikalık oynanış süresi boyunca tam bir deneyim elde etmek mümkün olmasa da gördüklerimiz ve deneyimlerimiz, oyunun çeşitliliğinin bol olduğunu gösteriyor. Özellikle de savaş mekaniklerinin. İlerlerken rakibinizi saf dışı edebilmenin birden fazla yöntemi bulunuyor. İster kılıçla, isterseniz okla ya da yumruklarınızla olsun, hepsini kullanabiliyorsunuz. Duvarlardan duvarlara atlarken bir sonraki rakibiniz ile karşılaşabilmek için de çok fazla vakit harcamanıza gerek yok. Dediğimiz gibi bu bir istila ve düşmanlar her yerde.

Oyunun geçtiği dönemi düşünürsek, silahlarımız sadece ok ve kılıçla sınırlı kalmıyor. Aynı zamanda mızrak, hançer gibi kullanabileceğiniz başka silahlar da bulunuyor. Tüm bunları bir arada kullanıp, kombolar ile deneyiminizi de süslemek mümkün.

Diğer taraftan, oyun grafiksel olarak bir devrim sunmuyor. Aksine sınırlı sistemlerde bile rahatça çalışabilecek bir optimizasyona sahip. Bu da onu tercih sebebi olarak önümüze sunan etkenlerden biri olsa gerek.

Tam bir ay sonra, 14 Mayıs'ta erken erişime açılacak oyun, ikonik seriyi devam ettiriyor. Dead Cells'in ortaya koyduğu çalışma takdire şayan olsa da ben hala görsel olarak ileriye taşınmış, Prensin hikayesini bir sonraki aşamaya taşıyacak yepyeni bir yapımın hayalini de taşıyorum. Bu yapımlar, Ubisoft'un markayı unutmadığı ve bir noktada yeni oyun için bizleri hazırladığına inandırıyor.