Disintegration İnceleme : Halo serisinin yaratıcılarından biri olan Marcus Lehto, 15 yılın ardından Bungie’den ayrılıp, bağımsız oyun stüdyosu olan V1 Interactive’i kurmuştu. 2012 yılında kurulan V1 Interactive, FPS ve stratejini türlerini bir araya getiren Disintegration’ı sonunda piyasaya sürdü. İki türü bir araya getirmeye çalışan oyunun ne kadar başarılı bir iş çıkardığına beraber bakalım.
Çok da uzak olmayan bir gelecekte geçen oyun, insanların zihinlerini robotlara aktararak ölümsüzlüğe ulaştığı bir dünya ile tanıştırıyor bizi. Kişilerin kendi özgür iradeleri ile entegrasyon adı verilen işlemden geçip ölümsüz olma fırsatları olduğu bir dünya burası Tabi ki her güzel şey gibi, entegrasyon işlemi de kötüye kullanılıyor. Kötü adamımız Black Shuck’ın lideri olduğu Rayonne isimli organizasyon ortaya çıkıyor ve insanlara iki seçenek sunuyor. Ya entegrasyon işlemine girip köle olacaklar ya da ölecekler.
Hikayenin sunumu ara videolar ve oyun içi konuşmalar ile yapılıyor. Göreve girmeden önce Anthem ve Destiny oyunlarını anımsatan bir ortak nokta gezinip, diğer karakterler ile konuşuyor, “challange” isimli yan görevleri alabiliyoruz. Ayrıca karakterleri biraz daha yakından tanımamızı sağlayacak sohbetler de oluyor. Ardından ara videoyu izleyip göreve başlıyoruz. Sunumda hep bir eksiklik var. Bekleme alanındaki sohbetler çok anlamsız olabiliyor. Bazı olaylar sırf oynanış süresi uzasın diye gerçekleşiyor. Ayrıca toplanma bölgesinde koşma şansımız olmaması, oyunda biraz daha vakit geçirelim diye yapılmış hissiyatı veriyor.Ayrıca ana karaktere bir türlü ısınamadım. Daha çok yan karaktermiş hissiyatı bırakan birisi. Ekip üyelerimizin kendi aralarında atışmaları ise oldukça keyifli.
Disintegration oynanış dinamikleri nasıl?
Başlangıçta bir strateji oyunu olması planlanan oyun, biraz daha eşsiz bir oynanışa sahip olması için FPS ile harmanlanmış. Command & Conquer: Renegade (FPS) ve Brütal Legend (TPS) gibi oyunları anımsatan oynanış şekli bu oyuna ne kadar gitmiş beraber bakalım.
Öncelikle strateji yok. Uçan aracımız içerisinde bölgeye tepeden bakıyor ve düşmanlara saldırıyoruz. Yanımızdaki ise her bölüm değişen ve maksimum 3 askerden oluşan bir ekip bulunuyor. Askerler üzerindeki kontrolümüz “Hepiniz şu noktaya gidin”, “Herkes saldırsın” ve “Sen skill kullan” seviyesinden yukarı çıkmıyor. Oyunun şu haliyle mikro yönetim eklemesinin çok zor olabileceğini kabul ediyorum. Yine de ben ağır zırhlı karakterimi düşmanı durdursun diye gönderirken, neredeyse hiç canı olmayan karakterin ondan önce koşup sopa yemesi sinir bozucu. Zaten bizim komutlarımızı da çok fazla yerine getirmiyorlar. “Geri çekil” emri veriyorsun, düşmanın kucağına atlıyor. Düşman yapay zekası da bizim ekip ile aynı seviyede olduğundan, çok sıkıntı yaşamıyoruz. Stratejik olarak en büyük karar “Hangi yeteneği kime kullanmalıyım” şeklinde oluyor.
Ana karakterimizin kullandığı Gravycycle sayesinde harita üzerinde belli bir kontrole sahip oluyoruz. Kontrolü çok zor değil ve kısa sürede çatışmalarda bütün yetenekleri sergilemeye başlıyoruz. Her bölümde farklı bir silah ve zırh kombinasyonuyla gelen aracımız, dost birimleri iyileştirme yeteneğine de sahip. Strateji kısmı zayıf olsa da, çatışmalar genellikle keyifli geçiyor. FPS oynanışı Overwatch’un D.Va kahramanı ile Descent serisinin araç kontrollerini hatırlatıyor. Öldürmek için en az iki kere mağlup etmemiz gereken düşmanların geldiği bölümleri hariç tutarsak, çatışmalar sıkıcı değil. Keşke bölümleri farklı ekipmanlar ve askerler ile tekrar oynama şansımız olsaydı. Yaklaşık 13 saat süren tek kişilik oyun modunu biraz daha ilginç hale getirebilirdi.
Grafik
Oyunun grafikleri oldukça güzel. Özellikle çevre konusunda o kadar güzel bir iş çıkarmışlar ki, bazen durup etrafı seyredesim geliyor. Her bölümde farklı bir alana gidiyoruz. Orman bölgesinde başlayan hikayemiz yıkılmış şehirlere ve karlı bölgelere kadar geniş bir coğrafyada devam ediyor. Çevre konusunda başarılı bir iş çıkaran ekip, karakter modellemelerinde biraz daha kötü bir iş çıkarmış. Robotlar üzerinde çok çalışıldığı belli olsa da, insan olarak kalmış karakterlerde bir yapaylık hissi var. Sadece yüzleri değil, ara sahnelerdeki hareketlerinde bile beni rahatsız eden bir şeyler vardı. Yine de grafiklerin oyunun en güçlü taraflarından birisi olduğunu söyleyebilirim.
Multiplayer
Oyunun çoklu oyuncu seçeneği de var. Ana oyunda kullandığımız Gravycycle modellerinin çok daha fazlasına sahip olan çoklu oyuncu seçeneği, 5v5 maçlar yapmamıza fırsat veriyor. Bir tarafın bomba taşımaya, diğer tarafın da durdurmaya çalıştığı Retrieval, bölgeleri ele geçirip koruduğumuz Zone Control ve düşmanları öldürüp düşen parçaları alarak skor kazandığımız Collector, oyunun üç farklı multiplayer modunu oluşturuyor.
9 farklı ekip arasından yapacağımız seçim, haritada hangi tür silahları kullanacağımızı ve hangi takım arkadaşlarına sahip olacağımızı belirliyor. Her biri farklı görünüşlere ve özelliklere sahip olan 9 ekipler oldukça hoş gözükse de, özelleştirmenin sadece renklerini değiştirmek için olması can sıkıcı. Hiç olmazsa ekip üyelerinin hangi sınıftan olabileceğine karar versek daha keyifli bir oynanış olabilirdi. Ayrıca görünüşleri sadece mikro ödemeler ile alabilmek de can sıkıcı.
Multiplayer modunun en büyük sıkıntısına geldik. Oynanmıyor. Her modu denemek için PC başında uzun süre beklemem gerekti. Gerçekten eğlenceli maçlar yapmış olsak da, bir sonrakinde yine uzun süre bekleyeceğim düşüncesi, en sonunda multiplayer modundan tamamen çıkmama sebep oldu. Oyuncu sayısının az olması doğrudan yapımcıların suçu değil tabi. Oyun fiyatının beklenenden yüksek olmasının etkisi büyük.
30 kişiden olan bağımsız oyun stüdyosu V1 Interactive, Disintegration üzerinde çok çalışmış. Güzel bir dünya kurup, daha düzgün anlatılsa oldukça etkileyici olabilecek bir hikaye hazırlamışlar. FPS ile birleştirmeye çalıştıkları strateji özellikleri “Olmasa da olur” dedirtiyor. Multiplayer tarafında hem özelleştirme eksikliği hem de oyuncu sayısının azlığı can sıkıcı. Oyunun 50 dolar olması ise, daha ucuz olsa “en azından denemeyi hak ediyor” diyebileceğim oyuna son darbeyi vuruyor.
İlginç dünyası, sunumu ve tekrar oynanışı zayıf ana hikayesi, farklı oynanış mekanikleri, üzerinde daha fazla çalışma yapılması gereken multiplayer modu ve oldukça güzel gözüken grafikleri ile Disintegration, V1 Interactive’in ilk oyunu olarak gayet iyi bir iş. Eğer ilginizi çekiyorsa bir göz atın. Oynarken eğlenirsiniz ama uzun süre akıllarda kalacak bir oyun değil.