Cyberpunk 2077 Ön İnceleme : Dünya çapında sevilen The Witcher 3 Wild Hunt oyununun geliştiricisi CD Projekt RED tarafından geliştirilen Cyberpunk 2077, henüz gelmeden ortalığı birbirine kattı. Sevilen ekibin sevilen oyunu 17 Eylül 2020 tarihinde çıkacak.
Cyberpunk 2077 ön inceleme yazısına geçmeden önce biraz Night City'den bahsetmemiz gerek. Cyberpunk 2077’de Night City’nin açık dünyasında sibernetik güçlendirmelerle donanmış bir siber haydut olarak oynayacağız. Ölümsüzlüğün anahtarı olan eşsiz bir implantın peşine düşmemizi konu alan bilim kurgu temalı bir hikâyesi var. Hikâyede ilerlerken verdiğimiz kararlar, oyunun akışını değiştirecek. Ayrıca karakterimiz yetenekler ile geliştirilerek, yetenek ağacında ilerleyeceğiniz yönde de geliştirilebilecek. Günümüz rol yapma oyunlarının kalitesi bizi şımartmış olacak ki; biz de CD Projekt Red ekibinden bundan daha azını beklemiyorduk.
Açık dünya oyunlarındaki başarısıyla bilinen ekipten Cyberpunk 2077’nin dünyası için de beklenti yüksek. Witcher oyunlarından, özellikle son oyundan gördüğümüz açık dünya yeni bir açık dünya anlayışına liderlik etmişti. Cyberpunk 2077’nin bilim kurgu teması için gelecek açık dünyanın iyi olarak nitelendirilebilmesi için en az Witcher 3’ün dünyası kadar yaşayan, dinamik ve derin olması lazım. Çıtayı bu denli yükselten CD Projekt Red’in işinin hiç de kolay olmadığı aşikâr. Gelin yayınladıkları 48 dakikalık oynanış demosuna da bir göz atalım.
Cyberpunk 2077’nin 48 dakikalık oynanış demosunda neler gösterilmiş?
CD Projekt RED, Cyberpunk 2077 resmi YouTube hesabından Ağustos 2018’de 48 dakikalık bir oynanış demosu yayınlamıştı. Demonun, çalışma sürecine ait olduğunu ve oyunun son halini temsil etmediğini belirtirken, demoda bahsi geçen her şeyin değişebileceğini de eklediler.
Karakterin nasıl göründüğünü oluşturmadan önce kişiliğini oluşturmamız gerekiyor. Mount and Blade oyunlarından aşina olduğumuz bir sistemin, CD Projekt RED dokunuşlu hali de diyebiliriz buna, elbette bir takım farklılıklar mevcut. "Life Path" yani yaşam yolu denilen bu sistemin içinde karakterimizin karakteristik özelliklerini üç seçenek arasından seçerek oluşturuyoruz. Oyun içinde deneyimi büyük ölçüde etkileyeceğini düşündüğüm bu kısım güzel tasarlanmış. Bizi, karakterimizi daha oynamadan kendisiyle aramızda bir bağ kurmaya, onun rolüne geçmeye telkin ediyor. Devamında karakterimizin vücut şeklini, saç şeklini, dövmelerini, makyajını, ten rengini ve daha birçok özelliğini değiştirebildiğimiz karakter oluşturma ekranına atlıyoruz.
Karakterin görsel özelliklerinden ziyade, RPG’lerden alışık olduğumuz güç, dayanıklılık, zeka gibi normal özelliklerin yanı sıra refleksler, teknoloji ve havalılık gibi yetenek puanı verilebilir ilginç özellikler de mevcut. Cyberpunk 2077’yi diğer rol yapma oyunlarından ayıran bir özelliği içinde savaşçı, tank, suikastçi gibi hazır sınıflar bulundurmaması. Sınıf sisteminin tamamen oyunun akışına göre oluşacağını söylüyorlar ve bence bu gayet tatmin edici. Kalıpları alıp, role girmeye çalışmaktansa oynarken kendi tarzımızı belirleyip o yönde ilerleyerek oyun deneyimimize bizim şekil vermemiz tatlı bir detay olmuş. Ayrıca karakterimiz için geliştirme uygulamaya gittiğimiz yapay zekalarda da bizi çok güzel animasyonlar bekliyor. Hangi parçamızı –vücudumuz kısmen sibernetik donanımlardan oluşuyor- geliştirmek istiyorsak ona göre bir animasyonla, gerçekten gözümüzün önünde geliştiriyorlar. Oyunun sinematik yönleri de bu anlamda çok güçlü.
Demo gösteriminde hikayenin başlarına yakın bir yerden başlıyoruz. Henüz sinematiğin başındayken bile Night City’nin bilim kurgu temalı kasvetli dünyasını solumak mümkün. Oyunu oynarken oyuncunun tercihine göre gizli bir şekilde ilerleyerek düşmanları etkisiz hale getirmek de mümkün, ortalığı yakıp yıkarak kendi yolumuzu açmak da. Oyunu, oyuncunun tercihi şekillendiriyor.
CD Projekt RED oyunlarında detayların da detaylarına inmeyi çok seviyor. Gizli bir şekilde düşmana yaklaşıp kafatasına kurşunu yerleştirirken silahı suyun altında ateşleyip gürültüyü azalttıklarını gördüğümde “İşte bu oyundan tam da bunu beklerdim” dedim. Ayrıca düşmanı hedeflerken kurşunların kolonlara isabet ettiğinde duvardaki boya ve sıvanın parçalanıp dökülmesi de, dijital bir ortamda olduğumuzu bize unutturup işleri biraz ciddileştiriyor.