Tarihin en önemli efsanevi kahramanlarından biridir Casanova. Her erkeğin
imrenerek hikayelerini dinlediği, isminin çapkın olarak nitelendirilen insanlara
bir sıfat gibi takıldığı bir karakterdir. Aslında Casanova romantik bir aşık
olmaktan daha fazlasını da yapmış bir kişidir. Herşeyden önce bir kanun
kaçağıdır. Ana şehri Venedik olmasına rağmen hiçbir şehirde çok fazla
yaşayamamıştır. Londra, Paris, Prag, Moskova, Viyana, Madrid iz bıraktığı önemli
şehirlerden bir kaçıdır. 73 yıllık yaşamına bir çok meslek sığdırmıştır; kimi
zaman asker, kimi zaman bir kumarbaz, biraz müzisyen ve hatta elçi. Casusluk
yaptığı bile söylenmektedir.
Bu müthiş yaşamın hayatı Lasse Hallström ( Something to Talk About, Chocolat,
The Cider House Rules, The Shipping News ) yönetmenliğinde beyaz perde
izleyicilerinin beğenisine sunuluyor. Giacomo Casanova rolünü son oynadığı
sıradışı Brokeback Mountain filmi ile Oscar’a aday olan Heath Ledger oynuyor.
Casanova’nın gönlünü kaptırdığı güzel Francesca Bruni rolünü ise Sienna Miller (
Alfie ) oynuyor. Ayrıca Oscar ödüllü dev oyuncu Jeremy Irons ( Kingdom of
Heaven, Being Julia, Dungeons & Dragons, The Man in the Iron Mask ), Oliver
Platt ( Kinsey, Pieces of April, Flatliners ) ve Lena Olin ( Darkness, Chocolat,
The Unbearable Lightness of Being ) filmde rol almaktalar.
Filmin senaryosu 1700’lü yıllarda Venedik’te geçiyor. Casanova’nın ünü Venedik
ile beraber bütün Avrupa’ya yayılmıştır. Engizisyon defalarca Casanova’yı
yakalamaktadır, ancak dostu olan Venedik Piskoposu sayesinde hepsinde yakayı
sıyırabilmiştir. Casonova’nın ünü bütün Avrupa’nın olduğu kadar Roma’nın da
kulağına gitmiş, Vatikan Casanova’nın yakalanması ve cezalandırılması için en
azılı engizisyon mahkemesi piskoposunu Venedik’e göndermektedir. Casanova’nın
dostu olan Venedik Piskoposu artık kendisini koruyamayacağını belirtir ve iki
seçenek sunar, ya Venedik’i terkedecektir ya da derhal evlenecektir. Casanova
evlenme yolunu seçer, hatta bir aday bulur bile. Ancak karşısına çıkan Francesca
Bruni’yi görünce bütün silahlarını kaybedecek ve gerçekten aşık olacaktır.
Francesca dönemin, başka bir isim altında yazılar yazan hızlı bir feministidir.
Bu cesur tavırları, son derece zeki yaklaşımları Casanova’yı etkiler ve belki de
ilk defa Casanova bir kadının peşinden koşar. Bütün bunlar olurken Vatikan’ın
göndermiş olduğu engizisyon piskoposu da şehre Casanova’yı yakalamak üzere
gelir.
Film yönetmen tarafından esprili bir biçimde masal gibi işlenmiş, aynen Chocolat
filminde olduğu gibi. Dönemin Venedik’inin tam olarak yansıtılması, eşsiz
kostümler izleyiciyi havaya rahatlıkla sokuyor. Ancak Casanova gibi bir
efsanenin fiziksel özellikleri daha güçlü bir aktör tarafından canlandırılmasını
tercih ederdim. Mesela, Truva filmindeki gibi bir Brad Pitt, rolü fiziksel
olarak daha doyururdu bence. Aynı şekilde koskoca Casanova’nın kalbini çalan
Francesca rolünde de daha güzel bir aktris seçilebilirdi. Jeremy Irons her
zamanki gibi muhteşem oyunu ve enteresan rol yeteneği ile filme damgasını
vurmuş. Lena Olin ve Irons dışındaki oyuncular senaryo gereği de olsa gerek, pek
vasatın üstüne çıkamıyorlar. Ancak Casanova’nın yardımcısı rolünü oynayan aktöre
( Omid Djalili ) dikkatinizi çekmek isterim, fırsat verilirse yeni bir Danny
DeVito ile karşılaşabiliriz gibi geldi bana.
Senaryoyu yazan Jeffrey Hatcher, Kimberly Simi, Michael Christofer olayları
yüzeysel bırakarak, konuyu derinlemesine işlememişler. Senaryo sanki biraz
aceleye gelmiş gibi. Muhteşem Venedik dekorları, çok detaylı kostümler arkasına
sığınılmış gibi. Bodyguard ya da Titanic’deki gibi derinden etkileyecek bir aşk
hikayesi beklemeyin. Daha çok Casanova’nın hayatından eğlenceli bir kesit
veriliyor. Sabun köpüğü gibi, düşündürmekten çok eğlendirmeyi amaçlayan bir
film. Bu amacına da ulaşıyor. Haftasonu yağmurlu havaları da düşünecek olursak
hoşça vakit geçirmek için iyi bir seçenek olabilir. Küçük yaştaki izleyicileri
de direkt olarak rahatsız edecek bir sahne yok filmde.