Tom Clany adını ilk olarak lisede, okuduğum “Hunt for Red October” kitabında görmüştüm. Açıkçası kitap, okuduğum en iyi aksiyon öyküsüydü (kitapta anlatılan “Kızıl Ekim” in bir nükleer denizaltı olmasına rağmen bizim entel yayıncıların kapağa koydukları o U-Boot resmini saymazsak:). Elbette o zamanlarda Tom Clancy’ nin sadece iyi bir araştırmacı-yazar olduğunu sanmıştım. Ama yaşımız ilerledikçe Tom babanın casusluk cemiyetinde hatırı sayılır bir yere sahip olduğunu, CIA’ da bu işin eğitimini alıp çalıştığını ve daha sonraları bir çok CIA ajanının eğitiminden sorumlu olduğunu, bu konularda edindiği engin bilgi ve tecrübeleri nedeniyle bu kadar gerçekçi ve heyecanlı kitaplara imza attığını öğrendik. Artık babanın kitaplarının yanında dururken bile kuşkulanıyorduk “acaba kitabın orasına burasına bir şeyler sokuşturmuşlar mıdır, ne zaman gelecek binanın çatısına yeşil bereliler ?” diye. Hatta paranoya o kadar ilerlemişti ki Clancy’ nin kitaplarını okuyan veya methini duyan bazı hardcore saftirik arkadaşlarımız, dünyada üretilen tüm fotokopi makinelerine özel bir çip yerleştirilerek, fotokopisi çekilen her belgenin bir kopyasının da Amerikan uyduları vasıtasıyla CIA arşivlerine yollanıp incelendiğini bile iddia ettiler!
Her ne kadar gizli olmak ve saman altından su yürütmek için eğitim alsa da Tom Clancy’ de sonuçta insan. Bu nedenle çok geçmeden sadece CIA’ daki memur maaşıyla ve de arada bir kitap yazmayla hayatı idame ettirmenin zor olduğunu, daha okutup evlendirecek çocuklarının bulunduğunun farkına vardı ve yazdığı bu kitapları Hollywood kanalıyla mütemadiyen filme çektirterek hatırı sayılır bir miktarda (bir kaç kamyon kadar…) parayı kaldırdı. Daha sonra her normal kapitalist Amerikalı’ nın yapacağı gibi daha farklı kazanç yolları aradı ve bu noktada bizim ilgi alanımıza girerek oyun camiasına hatırı sayılır bir tür olan taktik FPS’ yi kazandırdı. Baktı ki bu işte de acayip para var, oyun olayını geliştirdi ve dizi film kıvamına getirdi. Şimdi de bu dizinin son mamülü olan Rainbow Six 3: Raven Shield piyasada.
Yazarın son bombası (ve gerçekten büyük bir bomba) olan Splinter Cell’ in piyasaya çıkmasının üzerinden daha birkaç ay geçmesine rağmen en az onun kadar güzel bir oyun olan RS3:Raven Shield’ in bir pazarlama hatası sonucu şimdi piyasalara verilmiş olduğunu zannetmiyorum. Muhtemelen Tom baba, yapımcılara “Yahu daha ne bekliyoruz. Patlatalım 2. overdose’ u millet pembe bulutlara uçsun zevkten, bize daha çok bağlansın.” diye düşünüp oyunu yayınlatmıştır. Şaka bir yana zaten gerek şirketten yapılan ve sizin de Merlin’ in Kazanı sayesinde yakından takip ettiğiniz açıklamalarla ve internete dağıtılan screenshot’ lar ile oyunun bayağı bir reklamı yapılmıştı. Ayrıca daha yeni yayınlanan single player ve multiplayer demoları ile insanların ağzının suyu yeterince akıtıldı. Eee artık oyunu piyasaya sürmeyeceklerdi de ne yapacaklardı.
Neyse bu kadar tarih dersi yeter. Şimdi biraz oyundan bahsedelim. Öncelikle şunu söylemeliyim ki RS3:Raven Shield üzerinde emek sarfedildiği belli olan, minicik bazı sorunlarına karşın güzel hazırlanmış bir yapım olduğunu belli eden bir oyun. Konu gene aynı; Terör eylemlerini durdurma. Bu kez düşman, 2.Dünya Savaşı’ nda Yugoslavya’ da yıkıldığı zannedilen ancak mali kaynaklarını bir yerlere saklayıp 2005 yılında eski Faşist rejimi tekrar canlandırma hayali ile ortaya çıkan akıma mensup teröristler. Bunlar rehine alıyor, orayı burayı basıyor biz de gidip elemanları haklıyor ve işlerini bitiriyoruz.