1970'lerde hayatına emekleyerek başlayan video oyunları yavaş yavaş çığır açma noktasına gelmişken, 40 yıldan fazla süren tarihinde kendisine yön veren gelişmeleri derleyelim dedik. 15 maddelik sıralamayı rastgele yaptık, yani bir numara ya da en büyük devrim diye bir şey yok. Unuttuğumuz şeyler mutlaka olacaktır, yorumlarınızla bildirmekten çekinmeyin.
Valve, Steam platformunu duyurduğunda yıllar 2002'yi gösteriyordu. Bu sistem, öncelikle Valve oyunlarının tek bir çatı altında toplanması ve oyunlara yapılacak yama ya da güncellemelerin bu sistem üzerinden otomatik olarak oyuncuyla buluşturulmasını hedefliyordu. Böylesine güzel bir sistemin bu kadarla kalmamasını isteyen Valve, o dönem hızla yaygınlaşmaya başlayacak olan furyaya el atmayı seçti.
Bu furyanın adı dijital dağıtımdı. Diğer oyunlarını da bu platformda tutmaya başlayan Valve, Steam ve diğer firmalar arasında anlaşmalar imzalayarak diğer firmaların oyunlarını da bu platforma taşıdı. Oyun dünyası bir daha asla eskisi gibi olmadı.
Eğer dinazor oyunculardansanız tek bir çubuktan oluşan ve üzerinde bir ya da iki düğme bulunan oyun kontrolörlerini hatırlarsınız. Tabi Joystick adı verilen bu kontrolörleri hatırladığınızda ne kadar dayanıksız olduklarını ve yapılacak minimum sert bir hareketle çatır çutur kırıldığını da tabi ki anımsarsınız. İlk olarak Nintendo konsollarda kullanılmaya başlanan D-Pad yani Joystick'ten çubuğun çıkarılarak yerine dört adet yön tuşu konulmasından ibaret olan bu sistem, oyuncular için yepyeni kontrolörlerin üretilebilmesine yol açtı.
Ardından gelen Analog çubuk ise, eski Joystick sisteminin modifiye edilmiş ve çok daha gelişmiş bir hali olarak ilk kez Nintendo 64 adlı konsol ile ortaya çıktı. Günümüz konsolları halen D-Pad ve Analog çubuklardan vazgeçemiyorlar.
Hareket algılayıcı dendiğinde akla ilk gelen konsolun Ninento Wii olması kadar doğal bir şey yok ama oyuncuların unuttukları çünkü asla Nintendo ürünleri kadar popüler olamamış bir hareket algılayıcı daha mevcut aslında. Sega Activator adı verilen bu sistemin fotoğrafını aşağıda görebilir, YouTube'dan videolar aratarak nasıl çalıştığına göz atabilirsiniz.
Ardından Nintendo Wii ile bir standart hale getirilen bu hareket algılama sistemi, şimdilerde Sony ve Microsoft tarafından da farklı şekillerde geliştirilmeye çalışılıyor. Bu sistemlerin oyun dünyasına kattığı en önemli şey ise, oyunları oyunculara özel olmaktan çıkarıp, ailelerin ve "casual gamer" denilen benim "öylesine oyun oynuyor" diye tabir ettiğim kişilerin de oyunlarla haşır neşir olmasını sağladı. Nintendo Wii'nin satış rakamları da bu söylediklerimi kanıtlar yönde zaten.
Braid, Limbo, Capsized gibi oyunları oynamasaydım, eksik kalırdım diye düşünüyorum. Çok büyük sıfatıyla adlandırılan dev oyun firmaları bile bu kadar eğlendirebilecek oyunlar üretebilmek için milyon dolarlar harcarken, çok az maliyetle ve az kişi tarafından hazırlanan bu oyunlar oyun dünyasına damgasını vurmaya devam ediyor.
Xbox Live gerçekten bir devrimdir bunu kabul etmek gerek. Tabii ki gelmiş geçmiş en büyük devrim denemez ama oldukça önemli olduğunu da gözardı edemeyiz. Bazı yabancı çevreler Xbox Live'ı oyunculuğun Facebook'u olarak tanımlıyorlar.
PlayStation sahipleri belki biraz sinirlenecekler ama, PSN, XBL'nin sosyal ağ ve komünite özelliklerinin yanından bile geçemeyecek durumda. Evet belki birçok servis için para ödemeniz gerekiyor, hatta Türkiye'yi desteklemiyor olabilir ama bu onun en büyük online platform olduğu gerçeğini değiştiremiyor.
Eğer oyunlara geliştirilen modlar olmasaydı, PC oyunculuğu eminim ki bu kadar popüler olamazdı. Kullanıcılara istedikleri gibi geliştirme ve değiştirme imkanları sunmasıyla yepyeni deneyimler yaşatabilen modlama işi gerçekten PC oyunculuğu için büyük bir devrim oldu. Bu işin öncüleri tabii ki Valve, Epic ve Crytek oldular. Half-Life için yapılan modları kim unutabilir?
1988 yılından önce evinizin dışında, sokakta, otobüste, arabada, okulda oyun oynamak kimin aklına gelebilirdi? Açıkcası Nintendo ve GameBoy olmasaydı, mutlaka başka bir firma tarafından icad edilecekti ama bu denli erken olması şu anda Sony NGmdığım yerlerde oyun oynamaktan büyük nasıl bir devrim olabilir ki?
Kaset ve kartuşlarla başlayan oyunların hikayesi, ardından gelen disketlerle devam ediyordu. Ediyordu etmesine ama artık bir oyunu oynamak için 20 diskete ihtiyacınız olmaya başladığı anda CD'lerin icadı ve daha önemlisi oyunların dağıtımında kullanılmaya başlanması oyuncuları büyük bir dertten kurtardı. Ardından zaman su gibi aktı ve artık oyunlar da bir CD'ye sığmaz oldular.
Bu kez de DVD imdadımıza yetişti. Hala en sık kullanılan disk formatı olmasının yanında, oyunların artık üç beş DVD'de satılmaya başlanması tabii ki sektörü yeni disklerin icadına zorladı. Tam bu sırada Sony, devrim içerisinde devrim yaparak Blu-Ray formatını duyurdu. Hem de öylesine arkasında durdu ki geleceğin formatının Blu-Ray olması kaçınılmaz oldu.
Şu anda Sony'nin Blu-Ray'in sınırlarını zorlaması sonucu 100GB'tan 200GB'a kadar veri depolayabildiği anlaşılan Blu-Ray diskler devrim içerisinde devrim olan DVD'leri piyasadan silecek gibi duruyor.
Yıllardır oyunlardaki grafiksel gelişimden bahseder dururuz ama sürekli mide bulandıran yüz animasyonları ve dudak senkronizasyon problemlerine hiç değinmeyiz. Pardon düzeltiyorum, "değinmezdik" olacaktı. Zira L.A. Noire'ın piyasaya sürülmesiyle bir oyunda görülebilecek en iyi yüz animasyonlarını gördük. En iyi diyorum ama tabii ki 2011 yılı için konuşuyorum.
Bugüne dek görülmemiş kalitede dudak senkronizasyonu ve yüz-mimik hareketlerinin arkasındaki teknoloki ise Motion Scan olarak adlandırılıyor. Motion Capture nasıl bir devrim olmayı başardıysa, Motion Scan onu unutturup oyun dünyasını çok başka yerlere taşıyacak gibi görünüyor. Artık duygularını ifade edebilen karakterler görmek, oyunların atmosferine çok büyük katkı yapacaktır eminiz.
Hangi oyun Fahrenheit kadar serbestliğe izin verir sorarım size? Hangi oyunda bir olayı üç ya da dört farklı şekilde yaşayabilirsiniz? Cevap çok basit: Heavy Rain! Eh bu durum kafanızı karıştırmasın zira Heavy Rain, Fahrenheit'tan sonra yapılmış bir oyun ve zaten aynı firma tarafından üretildi. Doğal olarak Fahrenheit size bu denli özgürlük tanımasıyla, oyun dünyasını "lineer" olmaktan kurtarmak gibi bir devrime yol açtı.
Oyunlarda üçüncü boyuta geçiş hem sancılı hem de devrimsel olmuştu. Sonuç olarak oyunlar için standart bir hale geldi. Şimdi ise özellikle sinema alanında kullanılmaya başlanan 3D kameralar ve 3D sinema filmlerinden sonra TV'lerimizin üçüncü boyutla tanışması gerçekleşti. E hal böyle olunca oyunların da 3D destekli olma zorunluluğu doğmaya başladı yavaş yavaş. Dediğim gibi yalnızca oyunlar değil, sinema dünyası için de standart hale gelecek olan bir teknoloji olarak tarihteki yerini alıyor 3D.
Wolfenstein, tarihteki ilk FPS olmayabilir belki ama zaten tarihteki ilk FPS'ler oyun denemeyecek düzeydelerdi. Wolfenstein 3D ise FPS türünü popüler hale getiren ve şiddet hissini oyunculara en iyi şekilde yansıtan oyun olarak tarihin tozlu sayfalarına adını altın harflerle kazıdı. Ardından gelen Doom, Quake vb. oyunlar da aynı şekilde efsane oldular ama Wolfenstein 3D'nin yeri her zaman ayrıdır.
Source fizik motoruyla birlikte ilk kez FPS'ler içerisinde denge, yerçekimi, suyun kaldırma kuvveti gibi fizik kurallarını içeren bulmacaların çözülmesi sağlandı. Daha önce oyunlarda tabii ki fizik kuralları vardı ama hiç bir zaman Source motoru ve sonrası kadar etkin şekilde oyun içerisinde görev üstlenmiyorlardı. Source ve sonrasından gelen "torunları" diyebileceğimiz diğer fizik motorları sayesinde FPS oyunlarının oynanışı oldukça değişmiş oldu.
Herkes oyunları "single-player" olarak oynarken, birkaç oyun dışında "Multiplayer" seçenekleri bile yokken, önce MUD'lar geldi. Mud'lar yazı tabanlı oyunlardı ve "go east" "go west" gibi yazılarla karakterimizi yönlendirir, komünite içerisinde yer alırdık. Fakat ardından gelen Meridian 59 (ki bu oyun ilk 3D MMO'dur) ve çok daha önemlisi, Ultima Online oyun dünyasını yerinden oynattı.
Oyunculara bir arada olma, birbirileriyle savaşma ya da ticaret yapmak gibi imkanlar tanımasıyla oyuncuları kendisine bağlayan Ultima Online benim şahsen 10 yılıma malolmuş bir oyundur. Ardından tabi ki bir çok online oyun üretildi, bunlardan en başarılısı World of Warcraft oldu. Yanlış anlaşılma olmasın, 20 milyon kişi tarafından oynanan WoW'a laf söylemiyorum. Oyun dünyasının gördüğü en büyük devrimlerden biri olarak MMO ve MMORPG'leri söylemek gerek.
Oyunlarda DirectX kullanımının yaygınlaşmasından önce, programcılar oyun içerisindeki ses, görüntü, çoklu oyunculu modlar ve kontrol sistemleri için ayrı ayrı kodlar yazmak zorundalardı. Fakat DirectX'in yavaş yavaş yaygınlaşmasıyla, oyun geliştiricileri nasıl bir nimetten faydalanmadıklarını farkederek hemen üzerine atladılar. En büyük rakibi OpenGL olan DirectX, artık OpenGL'den daha yaygın şekilde kullanılıyor olsa da, kendi içerisinde barındırdığı DirectInput, DirectSound, Direct3D ve DirectPlay kodlarıyla oyunların hızla gelişmesine en büyük yardımı yapmış büyük bir devrimdir.