Octopath Traveler 2, görsel anlamda çok beğendiğim, oynanışında ise bazı sıkıntıları aşamadığım için yarım bıraktığım Octopath Traveler’In devam oyunu olarak karşımıza çıkıyor. Birbirinden bağımsız hikayelere sahip karakterleri kontrol ettiğimiz, hikayelerinin bir noktada birleşmesini umduğumuz Octopath Traveler, bazı eksiklikleri yüzünden potansiyeline tam olarak ulaşamamıştı. Peki serinin ikinci oyunu şikayet ettiğimiz yanları elden geçirip oyunu tam potansiyeline ulaştırabilmiş mi? Hadi inceleyelim.
Octopath Traveler 2, tıpkı ilk oyunda olduğu gibi 8 farklı karakterin hikayelerini sunuyor bize. Ticaret yeteneğiyle dünyayı avucunun içine alacak bir tüccar, dünyadaki tüm insanları dansıyla etkilemek isteyen bir dansçı, özgürlüğünü elde etmeye çalışan bir hırsız ya da kendisini iftiralar ile hapse atıp hayatını mahveden kişiden intikamını almak için yola çıkmış bir büyücü olabilirsiniz.
Toplam 8 farklı karakterimiz var, her birinin kendine özgü hikayelerini tecrübe edebiliyoruz. “Şimdi her karakteri ayrı ayrı oynayıp, seçtiğimiz kişiyle mi devam edeceğiz?” derseniz cevabım hayır, isterseniz bir karakteri seçip, diğer karakterlerin geçmişini görmeden ekibinize katabilir ve devam edebilirsiniz. Oyuna ilk başladığınız karakter ana karakteriniz oluyor ve onun macerasını tecrübe ediyorsunuz, bu arada karakterin tekniklerini de güzelce öğreniyorsunuz. Diğer hikayeler ise zorunlu değil, tavernada anlatılan birer hikaye ve karakteri tanımak istemiyorsanız geçebilirsiniz.
8 ana karakterimizin hikayeleri birbirinden bağımsız ve sadece birini oynayarak bile oyunu bitirebilirsiniz. Hikayelerin hepsi az çok bildiğimiz konular üzerine kurulmuş ama kendi içinde özel olmayı başarıyor ve ben her birini oynamanızı öneririm. Oldukça güzeller, gidişatını tahmin etseniz bile keyif veriyor. Tekrar oynayıp farklı karakteri kontrol etmeyi planlıyorsanız, o zaman daha sonrası için de saklayabilirsiniz. Ama bu hikayeler karakterin özelliklerini güzel bir şekilde anlattığı için, en azından kullanmayı planladığınız parti üyelerinin hikayelerini oynamanız iyi olur.
Açılış hikayesi (ya da hikayeleri) tamamlandıktan sonra oyun bizi dünyaya bırakıyor ve ortalama 60 saatlik bir macera başlıyor. İlk oyuna göre daha fantastik bir diyarda olduğumuzu hissediyoruz. Bir ana hikayemiz var ama oyun bizi serbest bırakıyor ve kendi yolumuzu buluyoruz. Dünyayı kurtarmak gibi ciddi bir zorunluluğumuz yok, acele içinde değiliz. Diğer karakterler ile karşılaşıp onları ekibimize katıyor, yanlışlıkla yüksek seviye bir bölgeye gidersek sopamızı yiyip dönüyoruz.
İlk oyundaki “Abi o kadar karakter var, birbirleriyle alakaları yok bunların” şikayetlerimiz duyulmuş, bu defa karakterler arası etkileşim “Crossed Paths” isimli yan hikayeler ile daha güzel olmuş. Ana hikayeye çok büyük etkileri olmuyor ve karakterlerin normal şartlarda birbirleri ile iletişimler hala az. Banter dediğimiz türden basit etkileşimler hala bana az geliyor. Ama Crossed Paths güzel bir gelişim.
Oyunun yan görevleri ile ilgili bir noktaya değinmek istiyorum. Bazı yan görevler gizli, ama gerçekten çok gizli! Oyunu ara vererek uzun süre içerisinde oynuyorsanız aklınıza bile gelmeyecek ufak ayrıntılar yüzünden bazı görevleri kaçırıyorsunuz. Bir kasabada kendi kendine söylenen bir kişinin sözlerini hatırlayıp alakasız bir kasabada ilgili şeyi bulursanız yapabildiğiniz görevler var mesela. Dark Souls türünü oynayanlar iyi bileceği “Ben bunu nasıl akıl edebilirim?!” dedirten türden görevler. Dünyayı takip edeni ödüllendiriyor, etmeyene ise büyük bir cezası yok. Ben beğendim.
Octopath Traveler 2 oynanış konusunda da önceki oyuna göre daha iyi bir tablo sergiliyor. 8 karakterimiz var ve 4 tanesi ile savaşa girebiliyoruz. Karakterlerin her biri kendine has bazı özelliklere sahip. Düşmanın yeteneklerini öğrenme, rüşvet vererek gizli bilgiler öğrenme, insanların eşyalarını çalma ya da düşmanları yemeğe çevirme gibi şeyler var. Her karakterin kendi özel yeteneği var ama bir şeyi elde etmek için illa bir karakterin sizinle olması gerekmiyor. Rüşvet ile öğreneceğiniz bilgiyi iksirler yardımıyla da öğrenebiliyorsunuz mesela.
Her karakterin başlangıçta sahip olduğu mesleğin yanı sıra, ilerleyen saatlerde geliştirebileceği ikincil bir mesleği daha oluyor. Bu meslekler hem savaşlarda hem de oyun içinde etkili yetenekler sunuyor. Bu konuya girmeyi çok istiyorum ama inceleme yazısını strateji rehberine çevirmeyelim. Oyun sizin tarzınıza uygun bir ekip geliştirmenize fırsat sağlamış.
Savaşlar yine sıra tabanlı sistemimiz devam ediyor, buna bir şikayetim yok. Üstelik bu defa bazı yeni mekanikler ile daha eğlenceli hale gelmiş. Düşmanların hepsinin zayıf olduğu silah ve elementler bulunuyor. Zayıf yanından saldırmanız düşmanın turunu kaçırmasına ve ekstra hasar almasına sebep oluyor. Her tur artan ve istediğiniz zaman saldırı ya da yeteneklerinizi güçlendirmekte kullanabileceğiniz Boost özelliği de güzel bir eklenti. Bekletip düşmanın zayıf anında daha güçlü bir şekilde arka arkaya vurmak ya da yeteneğinizi daha güçlü hale getirmek gibi etkiler sağlayabiliyor.
Oyuna yeni eklenen Latent Power özelliği ise Final Fantasy oyunlarının Limit Break sistemine benziyor. Kullandığınızda karakterinize çok güçlü saldırılara erişim ya da savaşın gidişatını değiştirebilecek özel yetenekler sağlıyor. Doğru zamanda kullanılan yetenekler zorlu savaşlarda büyük avantaj sağlıyor.
Oyunun dünyası Solistia’da özgür bir biçimde dolaşıyoruz demiştik. Bu dünya ilkine göre biraz daha fantastik ortamlara sahip ama gerçek dünyadan esintiler de taşıyor. Bazen Avrupa ya da Vahşi Batı havasında bölgelerde de bulunsak bile, oyunun fantastik dünyası biraz daha doğu medeniyetlerini hatırlatıyor. Asya ve Doğu Avrupa havası daha yoğun bir şekilde hissediliyor. Bölgeleri gece ve gündüz gözüyle görebiliyoruz, saate göre ortamın barındırdığı insanlar ve tehditler de değişiyor tabi.
Solistia özgür bir dünya, bu yüzden istediğiniz yere girip çıkabiliyorsunuz. Şehirler genellikle güvenli ama şehir dışında dikkat etmek gerekli. Benim gibi yüksek seviye bir bölgeye düşük seviye parti ile girerseniz çıkamama ihtimaliniz yüksek. Biraz daha güçlenip intikamınızı almaya dönebilirsiniz. Harita tasarımlarını sevdim, farklı yollardan çeşitli noktalara ulaşabiliyoruz.
Octopath Traveler ile başlayan HD-2D görsel sanat tarzını çok seviyorum ve bu oyunda da harika gözüküyor. Bu tarzda ne kadar çok oyun çıkarsa hepsini oynamak istiyorum. İlk oyun güzel gözüküyordu, aynı stili kullanan Triangle Strategy gibi oyunlarda da gayet iyi bir görsellik vardı. Octopath Traveler 2 ise kamera kullanımı, savaş animasyonları, karakterlerin savaştaki hareketleri gibi ekstra geliştirmeler ile yeni bir güzellik katmayı başarmış.
Oyunun seslendirme ekibi gayet iyi, hem İngilizce hem de Japonca seslendirmeler, daha önce animelerden ve oyunlardan tanıdığımız isimler ile dolu. One Piece’den Zoro’nun sesini Partitio olarak duymak beni sevindirdi mesela. Üstelik konuşmalar artmış, daha doğal bir hava veriyor. Yasunori Nishiki’nin elinden çıkan müzikler ise atmosferi zenginleştiren harika parçalardan oluşuyor. Eski oyundan bazı müziklerin yeniden düzenlenmiş hallerinin yanı sıra yeni şarkılar da mevcut.
Nintendo Switch eski bir konsol sayılır artık, hala daha farklı oyunlar için özel sürümlerini çıkarıyor olmaları bu gerçeği değiştirmiyor. Yine de oyunun performansı çok iyi ve görsel açıdan oldukça tatmin edici. Ama kabul etmem gerekiyor, oyunun Nintendo Switch versiyonu PlayStation 5 ve PC’de oynadığım demo sürümlerine göre çok daha düşük grafiklere sahip. Taşınabilirlik çok önemli, ben bu oyunu gittiğim her yerde oynamalıyım diyorsanız Nintendo Switch ideal olabilir ama görsel açıdan daha iyi bir oyun isterseniz diğer sürümlerine bir bakın.
Octopath Traveler 2 bu yıl oynadığım en iyi sıra tabanlı rol yapma oyunu. Farklı karakterleri, bu karakterlerin hikayelerinin birbirleriyle kesişmesi, stilinize uygun olarak özelleştirmenize imkan sağlayan oynanışı ve sunduğu geliştirmeler ile kesinlikle ilk oyunu geçmeyi başarmış. Üstelik ilk oyunu oynamak zorunda da değilsiniz!
Son olarak Square Enix, artık Chrono Trigger’ı falan da bu HD-2D sistemiyle bir remake yapsan da biz de daha mutlu olsak çok iyi olacak! Evet her yanımız remake oldu ama bazı oyunları bu sanat stili ile tekrar oynama fırsatını çok istiyorum.
İncelememizde oynadığımız Nintendo Switch sürümü 60 dolar fiyat etiketiyle Nintendo Store üzerinden satın alınabilir. Taşınabilir olması ve gayet iyi bir performansa sahip olması en büyük artıları. Görsel açıdan daha zayıf ve döviz kuruna göre fiyatı da oldukça yüksek, bunlar da eksileri. Daha iyi grafikler ile iyi bir performans sunan Playstation 4 & 5 sürümü PlayStation Store üzerinden 599 TL’ye satın alınabiliyor. Üstelik DualSense’e bir yere kadar uyumlu yapılmış, çok önemli özellikler sunmuyor ama basit bir port değil. Sadece ekran karşısında oynayabilmeniz gözle görülebilir tek eksisi.
Oyunun PC sürümü ise Steam üzerinden 599 TL fiyat etiketiyle satılıyor. 60fps destekleyen diğer sürümlerin aksine PC sürümü 120 fps destekliyor ve 4K çözünürlükle oynayabiliyorsunuz. Rakamlara bakarsak en iyi sürümü bu gözüküyor, oyunun bu özelliklere ne kadar ihtiyacı olduğu ise sizin tercihinize kalmış. Ayrıca Steam Deck ile taşınabilir şekilde daha iyi grafikler ile oynama şansınız da var. Bende olmadığı için bu konuda bir yorum yapma şansım yok tabi ki.