Live A Live inceleme: Live A Live 1994 yılında, henüz Enix ile birleşmemiş olan Square tarafından geliştirilen ve resmi olarak batı ülkelerine hiç gelmemiş bir JRPG oyunu. Geliştirici ekibin daha sonra çıkardığı Chrono Trigger batıdaki kitleler tarafından çok beğenilince, Live A Live’e olan ilgi de arttı ve çeşitli fan çevirileri yapıldı ama şimdiye kadar resmi bir çalışma yapılmamıştı. Yalnızca SNES için yayınlanan Live A Live sonunda modernleştirilmiş haliyle Nintendo Switch kullanıcılarının ve batılı oyuncuların beğenisine sunuldu.
Live A Live adının hakkını verecek şekilde, 7 farklı karakteri önümüze sunuyor ve onların hikayesini tecrübe etmemizi sağlıyor. Tarih öncesi dönem, vahşi batı, eski Çin ve feodal dönem Japonya gibi geçmiş zamanların yanı sıra günümüzde, yakın gelecekte ve çok uzak bir gelecekte geçen bölümler mevcut.
Her dönemde bir karakterimiz ve o karakterin özel bir hikayesi bulunuyor. Tarih öncesi dönemde kurban olarak seçilen kadını kurtardığı için kabilesinden sürülen Pogo’yu yönetirken, günümüzde dövüş turnuvasına katılarak dünyanın en güçlü insanı olmaya çalışan Takahara’yı yönetiyor, uzak gelecekte ise tehlikeli bir kargo taşıyan uzay gemisinde yardımcı robot Cube olarak gemi içerisinde gerçekleşen ölümlerin sebebini araştırıyoruz. Diğer karakterlerin hikayeleri de kendi dönemlerine uygun bir şekilde yazılmış.
Her karakterin hikayesi birbirinden bağımsız gözüküyor ama hepsini birbirine bağlayan ortak bir nokta var ve ilerledikçe bunun ne olduğunu fark ediyorsunuz. Ben oyunun hikaye anlatımını ve beklenmedik sürprizlerini gayet beğendim. Zaman yolculuğunun işlenmesi konusunda gayet başarılı bir iş çıkarmışlar. Üstelik hikayeyi istediğimiz sıraya göre oynayabilmek ve ara vermek istersen sıkıntı yaşamadan diğerine geçebilmek çok güzel olmuş.
Bölümlerin boyutları da değişiklik gösteriyor. 2 saat içinde bitirebileceğiniz bölümler de var, 5 saati bulan bölümler de. Oynamaktan en çok keyif aldığım bölümlerden birinin 2 saatte bitmiş olması beni çok üzdü mesela, biraz daha kalmak istiyordum orada ama neyse. Bölümlerin bıkkınlık getirecek seviyede uzun olmaması güzel.
Live A Live bize birbirinden farklı karakterleri kontrol etme imkanı veriyor. Bu karakterlerin her birinin kendine has yetenekleri ve bölümlere özel mekanikler bulunuyor. Tarih öncesi dönemde geçen Pogo’nun hikayesinde etrafı koklayarak gizli nesneleri ve tehlikeleri keşfetmek, vahşi batı bölümlerinde kasabaya yapılan saldırıyı durdurmak için kasabalılar ile tuzak kurabilmek ya da yakın gelecekte insanların zihnini okumak gibi şeyler mevcut.
Her bölüm kendine has özellikleri ile diğerinden farklı olmayı başarmış. Japonya’da gizliliğe önem veren ve insanların gözünün önünde ortadan kaybolabilen bir karakter ile oynarken, tarih öncesi dönemde “Unga bunga” diyerek düşmanın kafasına odunu gömme odaklı bir oynanış var. “Unga bunga” derken şaka yapmıyorum, karakterlerin büyük çoğunluğunun sesli diyaloglara sahip olduğu oyunda, konuşma ve yazının bulunmadığı dönemdeki karakterlerimiz işaret yoluyla anlaşıyor, bu yüzden konuşarak sorun çözmek gibi bir seçenek yok.
Dövüş sistemi kare alanlara ayrılmış bir harita üzerinde sıra tabanlı olarak gerçekleşiyor. Attığımız her adım, yaptığımız her eylem bir oyun sırası olarak kabul ediliyor ve haritadaki karakterler hareket ettikçe rakiplerin sıra barı doluyor. Karakterlerin yeteneklerine dikkat etmeli, hangi saldırı ne açıdan etki yapıyor diye düşünmeli ve ona göre oynamalısınız. Oyunun ilk yarısı dövüş sistemine alışmak ve karakterlerinizi güçlendirmek iyi bir fikir olabilir çünkü ikinci yarıda işler zorlaşıyor ve dövüş sistemine daha fazla dikkat vermeniz gerekiyor.
Karakterleri tanıtan ve olayları birbirine bağlayan ilk kısım çok akıcı, gerçekten sıkılmaya pek vaktiniz olmuyor. Ne zaman işler ciddileşiyor ve karakterlerimizin yolları kesişiyor, o zaman parti üyelerini geliştirmeniz gerektiğini anlıyorsunuz. Burada grind yapma ihtiyacı duyabilirsiniz ama alışılagelmiş “karakterini saatlerce güçlendirmelisin” seviyesinde bir zorluk yaşamadım.
Oyunun birden fazla sonu var ve seçtiğiniz karakterler alacağınız sonu etkiliyor. Orjinal oyunu çok oynamadım (o kadar ciddi bir JRPG fanı değilim) ama anladığım kadarıyla yeniden yapım ile oyuna eklenmiş ekstra kısımlar bile bulunuyormuş. Seçtiğimiz karakterler ve yaptığımız seçimler ile gelen sonlardan ikisini tecrübe etme şansım oldu, özellikle “kötü son” olarak kabul edebileceğimiz bir tanesi çok hoşuma gitti. Spoiler vermek istemiyorum ama “Bir de bu taraftan bakalım” fikri çok hoş.
Live A Live Super Famicom ya da bizim daha iyi bildiğimiz ismiyle SNES için hazırlanmış bir oyun olduğundan, yeniden yapımı sırasında ses ve görsellik açısından ciddi anlamda gelişim göstermiş durumda. Aynı zamanda arayüz konusunda da geliştirilmeler yapılmış.
Octopath Traveler ile yolu açılan ve yakın zamanda Triangle Strategy oyununda da gördüğümüz HD-2D görsel stili sayesinde görsellik hem çok güzel hem de oyunun tarzına uygun olmuş. Özellikle Japonya bölümlerinde cidden etkileyici sahneler gördüm. Ben bu stili zaten çok beğeniyorum, eski JRPG oyunlarının hepsini (Golden Sun ve ilk FF oyunları gibi) bu stilde tekrar çıkarsalar hayır demem. Live A Live bu kadar beğenildiğine göre yapımcıların sonraki oyunu olan Chrono Trigger için böyle bir kapı açmış olurlar diye de umuyorum.
Orjinal Live A Live müzikleri, daha sonra Kingdom Hearts’ın müziklerini de yapmış olan Yoko Shimomura’nın Square için yaptığı ilk işlerden. Yeniden yapım için geri dönen Shimomura, bir orkestra ile birlikte müzikleri tekrar kaydedip düzenlemiş. Hatta oyunda bulunan bir tema müziğine sözler yazılıp kaydedilmiş. Bu sözler ise 1994 yılında Famitsu dergisinde yapılan yarışmaya katılan okuyuculardan biri tarafından yazılmış. Kısaca müzikler harika.
Seslendirme konusunda hem İngilizce hem de Japonca seçenekleri bulunuyor. Japonca öncelikli tercihim olsa da İngilizce seslendirmeyi de her bölümde denedim ve çeşitli zamanlarda konuşmaların ortama uygun olmasını sağlayacak detaylara dikkat ettiklerini gördüm. Güzel bir düşünce.
Live A Live kesinlikle harika bir yeniden yapım olmuş. Uzun yıllar JRPG oyunları oynamış bir oyuncu olarak bazı kalıplardan bıkmış bir oyuncu olarak Live A Live’ın farklı dünyasına bayıldım. Alışılagelmiş karakterler, daha hikaye başlarken “şuraya dönecek hikaye” diye yürüttüğüm ve büyük oranda tutan tahminler bu oyunda yok. JRPG türünü seven her oyuncunun mutlaka denemesi gereken bir eser. Hatta türü sevmeyen ama “farklı bir oyun” arayan herkese önerebilirim. Bundan 30 yıl önce çıkmış bir oyunun yeniden yapımının şimdi bile farklı ve yenilikçi sayılması güzel bir şey ama oyun dünyası açısından biraz üzücü.
Günümüz konsollarına hem görsellik hem de oynanış açısından başarıyla uyarlanmış, orijinal ruhundan hiç bir şey kaybetmemiş bir oyun var elimizde. Bazı bölümlerin beklediğimden kısa olmasından, bazı bölümlerde aksiyonun az konuşmanın çok olmasından ya da oyunun bir noktada sizi grind yapmaya itelemesinden şikayet edebilirim ama bunlar oyunun genelini bozacak kadar büyük sorunlar değil. Zaten JRPG oynarken konuşmanın çok olması gibi bir şikayet ne kadar mantıklı emin değilim ama bu yönde şikayetler de görüyorum.
Uzun saatler ayırıp incelediğim Xenoblade Chronicles 3 oyununun hemen ardından yeni bir JRPG oyununa başlamaya çok çekiniyordum ama bu oyun tamamen farklı bir yapıya sahip ve korktuğum bıkkınlık hissine sebep olmadı. Arka arkaya iki güzel JRPG oyununu tecrübe edebildiğim için mutluyum. Nintendo Switch sahibi olup JRPG türüne azıcık bile ilgi duyuyorsanız bu oyunu mutlaka deneyin.