1/4

Her Dem Erdem: Kolleksiyoner (Bölüm 1)

Erdem Maşlak 3.06.2010 - 12:31
Kısa bir öykü için uzun bir ilk giriş. İlk kez MK’lılar okusun.

İlk önce dedektif Tuncay konuşmaya başladı:

- “Neden?!”

Bu soruyu ilk olarak beklemiyordu sorgulayıcının muhatabı. Onun bulunduğu durumda kendisine sorulabilecek elbette ki milyonlarca soru olmalıydı; ama, ilki muhtemelen bu olamazdı. En azından o böyle düşünüyordu. Şu anda içerisinde bulunduğu odanın görünümü onun eseriydi; ama, onunla konuşmak için dakikalardır uğraşan dedektif bu şaheserin sahibesinin yapacağı açıklamayı merakla bekliyordu. Kendisinin ise sanki her şeyden önce takdir edilmeyi beklercesine bir tavrı vardı. Geleceğini karartması olası insanlara cezasını fazlasıyla vermişti, ve hem de başına gelecekleri tahmin ederek yapmıştı tüm bunları. Büyük ihtimalle de bu yüzden olsa gerek yüzünde belirmiş olan tiksinti ifadesinin derinliklerinde bir tatminlik duygusu başını döndürüyordu. Kim bilir? Belki de ölüm sandığı kadar önemli bir şey değildir? Bunlar herkesin aklına gelebilecek ihtimallerden bazıları olarak Tuncay’ın da kafasındaydı. Dedektifin sorusunu da düşününce yavaş yavaş hak vermeye başlamıştı ona. Çünkü her ne olursa olsun şu anda odadaki manzarayı meydana getiren sanatçının isminden çok, bu yaratıcılığı sergilemesine neden olan hisler merak ve sorgu isteği uyandırıcıydı.

Tuncay zaten yüksek çıkan sesini biraz daha sertleştirerek tekrar sordu:

- “Neden ha?! Neden?”

Uzun boylu ve orta yaşlı dedektifin kahverengi gözlerinden genç ve zayıf sayılabilecek bir kızın neredeyse yarı çıplak vücudu yansıyordu. Bulunduğu odanın, dairenin girişine açılan kapısından en uzaktaki köşesine sırtını vermiş, yerde oturuyordu. Üzerindeki tek parça geceliğinin içinde dizlerini göğsüne kadar çekmiş olduğu apaçık anlaşılıyordu. Gerginleşen kumaşın bittiği yerde ayakları göze çarpıyor, ayak bileklerini ise elleri tamamen kavrıyordu. Başını ise dedektif ve beraberindekiler odaya girdiklerinde önüne eğmişti, üstelik bu konumunu da bir süredir koruyordu. Yanaklarındaki birer ince ıslak sütun ve kirpiklerindeki nemliliği ise hiçbirinin fark etmemiş olması onu biraz daha mutlu ediyordu. Bu yüzden, belki de makyajının bozulmuş olmasından dolayı, hüzünlü bir hanımefendinin kenarları dantelli mendili kadar duygu yüklüydü. Özünde esrarengiz bir havası vardı. Ve masumluğun sınırlarını zorlayan dehşetengiz güzelliği ve İngiliz leydilerini kıskandıracak zarafeti. Güzelliğin göreceli olmadığı tek istisna, yaratıcının bu ürünündeki üçgenimsi duruşunda saklıydı adeta. Başının şimdiki hali yüzünden kırmızı saçlarının gizlediği sevimli çehre ve normal bir insanın sadece karışı uzunluğundaki ayaklarının tırnaklarındaki pembe ojeler. Çelişki ve tezadın boşluktaki valsi, odayı aydınlatan sokak lambasının sürekli kesilip gelen mavi-beyaz ışığı ile bu güzeller güzeli genç kızın polislerde uyandırdığı soru işaretlerinin bakışları arasında devam ediyordu

Mavimsi dolunayın kasvetli ışığı ve direkteki lambanın yapay sıcaklığı ile sık aralıklarla aydınlığa boğulan odadaki vahşetin izleri kendini ışık kümesinin her parlayışında bir miktar daha açığa çıkartıyordu. İlk anda odanın tam ortasındaki nispeten ince ve nispeten uzun sayılabilecek yemek masası göze çarptı. Birkaç saniye sonra her iki uçtaki birer sandalye, önlerindeki yemek yenilmiş tabaklar ve yarılanmış şarap şişesi rahatlıkla fark edilebilir seviyedeydi. Sönmüş mumları yere düşmüş bir mumluk masada, her iki yanda da boş kadehler. Belli ki akşam yemeği epey hoş anlar yaşatmıştı yemeği yiyen çifte. Yiyeceklerdeki asillik ise hayranlık uyandırıcıydı.