Untold Tales’ın dağıtıcılık görevini üstlendiği, Kautki Cave’in yapımcı olduğu Flame Keeper erken erişim olarak 17 Mart 2023 tarihinde oyuncularla buluştu. Rogue-lite türündeki bu oyunun yaklaşık bir yıl erken erişimde kalmasını hedeflediklerini de yeri gelmişken söyleyelim. Ayrıca rogue-lite türünde yeniyseniz yakın zamandaki başarılı örneklerden olan Hades inceleme içeriğimize de bakabilirsiniz.
Hikaye, Orbis isimli gök adalardan oluşan bir dünyada geçiyor. Daha başlangıçta karanlık bir ordunun bu dünyaya saldırmasına ve tilkiler için değerli olan ebedi ateşi çalmasına tanıklık ediyoruz. Tam o esnada göklerden dövüşmeyi bilen bir kömür parçası geliyor ve bu orduyu dövüş yetenekleriyle göndermeyi başarıyor. Kömür, sönen ateşi ise bir koru andıran alev enerjisi ile geri yakıyor yakmasına ama elbette bu yeterli olmuyor. Biyomları gezip ebedi ateşi geri getirmesi gerekiyor. Bundan sonra Orbis dünyasının kaderi artık kömürün yani Igbis’in ellerinde.
Gösterişli ve bir o kadar sevimli görsellere sahip bağımsız bir oyun için ortalama denilecek bir hikayeye sahip. Anlatısının çok merak uyandırdığını söyleyemem. Bunun da temel nedenini bölümler arası sinematiklerin azlığı olarak gördüğümü ifade edebilirim.
Düşmanlarla çevrili bir gök adada bulunan kamp ateşine çevreden lambalar bulmamız gerekiyor. Bu sayede bir sonraki seviyeye geçerek bölümü tamamlayabiliriz. Lambaları bulmaya dönersek sadece bulmak yeterli değil. Bunları bir de şarj etmesi var. Şarjı da kendi can barımızın bir kısmını feda ederek yapabiliyoruz. Durum böyle olunca sağlığı çeşitli şekillerde yükseltmek, hasar almamaya çalışmak ve sağlığı feda edebilecek seviyede bir denge kurmak gerekiyor. Lambaları yerinden sökmemiz için bile sağlığımızın bir parçasını harcadığımızı göz önünde bulundurursak meydan okuma seviyesi yüksek bir oyunla karşı karşıyayız.
Çeşitli şekillerde alev enerjisi toplayarak sağlığımızı yükseltebildiğimizden bahsetmiştim. Bazen düşman keserek, bazen mantarlardan süreli etki alarak, bazen ise ağaçlara dash atıp dallardaki enerjileri düşürerek bunu yapabiliyoruz. Sağlığı yükseltmek böyle göründüğü kadar kolay değil. Tilkiler alev enerjisini hemen sizden önce kapıp yuvalarına götürmeye çalışıyorlar. Yani bir de onlarla mücadeleye giriyoruz ama neyse ki zararsız canlılar. Enselerine vurup ellerinden geri alabiliriz. Bunun için ise oldukça atik olmamız gerekiyor.
Oynarken beni en çok deli eden şey ağaçlardan düşen enerjilerdi. Ya uçurumdan aşağı düşüyorlar ya da çok kıyıya köşeye giriyorlar. Burada gereksiz bir zorluk var gibi. Ağaçlara dash attığınızda bazen orada bir örümceğin doğmasına neden olabiliyorsunuz. Bu hoşuma giden bir risk faktörü, zaten türün kendisi bu. Oyun aslında diyor ki, sağlık istiyorsan risk alacaksın ama tekrardan söylemeliyim ki enerjilerin erişilemeyecek şekilde düşmesi bir risk veya bir zorluktan öte bir durum.
Oyunda her bir biyomda üç bölüm var. Her bölümün de kendi içinde seviye tabanlı olduğunu görüyoruz. Bir seviyeyi bitirmeden diğerine geçilemediği gibi, türünün yapısı nedeniyle son seviyede başarısız olursanız ilk seviyeden devam etmeniz gerekiyor. Ancak tüm ilerlemeniz yok olmuyor.
Seviye içinde kazanmış olduğunuz kaynaklar başarısız olsanız bile cebinizde kalıyor ve böylelikle kaynaklarla kendinizi daha fazla geliştirerek tekrar şansınızı aynı bölümde deneyebiliyorsunuz. Oyun erken erişimde olduğu için iki biyom mevcut: toprak ve çöl. Diğer iki biyom erken erişimde kapalı. Bu da altı bölümün eksik olduğu anlamına geliyor. Şu an açık olan iki biyomun renk paletleri birbirine çok yakın. Erken erişim sonrası diğer açık olmayan iki biyomda nispeten farklı renklerin tercih edildiğini görmek isterim doğrusu.
Seçtiğimiz bölümde boss olup olmamasına bağlı olarak üç veya dört seviye mevcut. İlk iki seviye az önce anlattığım lambaları bulup kamp ateşine yerleştirme temeline dayanıyor. Üçüncü seviye ise bildiğimiz kule savunması. Ortada bir kazan var ve beş dakika boyunca koridorlardan gelecek düşman hasarlarına karşı kazanı korumamız gerekiyor.
Koridora düşmanları yavaşlatmak için tuzaklar yerleştirebiliyoruz ancak yine lambaları yerleştirdiğimiz seviyedeki gibi canımızın bir bölümü karşılığında! Zaman daraldıkça düşmanların boyutlarıyla doğru orantılı olarak yüksek hasar vermeye başladıklarını da söylemeliyim.
Kule savunmaları oyunda en çok eğlendiğim seviyelerdi. Zamana karşı olması ve yine oyunun temel dinamiği olan belli bir sağlığı feda ederek avantaj sağlamak ayrı bir keyif vermiş. Hatta tam sürümünde ana senaryodan bağımsız sırf kule savunmalarından oluşan “training” tadında bir bölüm eklense hiç fena olmaz. Yoksa kule savunmasına gelebilmemiz için iki seviye üst üste lamba toplamamız gerekiyor.
Seviyelerde başarısız olsak ve ilerlememiz başa dönse bile kaynaklarımızın gitmediğini de söylemiştim. Bu kaynakları ana merkezimiz olan tilki köyündeki binalarda kullanabiliyoruz. Tilki köyü sadece gelişimimiz için değil aynı zamanda oyun içi minik rehberler de mevcut. Örneğin mantarlardan hangi kısa süreli etkileri düşürebileceğimizi, kule savunmasında hangi engellerin olduğunu görebiliyoruz.
Rün ve yetenek binalarını topladığımız çeşitli kaynaklarla yükseltebiliyoruz ve o yükseltmeye denk gelecek seviyede rün ve yetenekleri açabiliyoruz. Ancak aralarında bir fark var. Rünleri oyun içinde ilerledikçe kendimiz düşürebiliyorken, yetenekleri yine belli bir kaynak karşılığında ödeme yaparak elde edebiliyoruz. Ayrıca kaynakları elde etmek için oyun içinde yine sağlığımızı kullanarak totemleri açabilir veya kırmızı elması yuvasına yerleştirerek kaynak bulabiliriz.
Rün ve yetenekler konusundaki tek şikayetim yükseltmek için istenen kaynakların fazla olması diyebilirim. Evet, bir noktada oyunu zorlaştırmak ve tekrar tekrar oynamaya sevk etmek istemişler ancak bu aynı ölçüde oyuncuyu sıkabilir diye düşünüyorum. Kazanı koruduğumuz seviye için bir çeşit engel olan kuleleri de tilki köyünde geliştirebiliyoruz. Ben rün ve yeteneğe kaynak harcamaktan bu binayı bir seviye yükseltip bıraktım.
Yön tuşlarıyla karakterimiz Ignis’i izometrik perspektifte yönetiyoruz. Oyun hack n’ slash ögelerini barındırdığından dash mekaniğini de taşıyor ve böylelikle düşmanlardan kaçınabiliyoruz. Ancak öyle sürekli dash atıp, o yana bu yana zıplayamıyoruz çünkü bir dayanıklılığımız var. Bu da yine ölçülü olmamızı gerektiyor. Demiştim size, bu oyun oyuncudan denge ve sabır istiyor.
Oyunda bir de bekleme süresine sahip aktif yetenekler mevcut. Bu yetenekleri düşmanlardan rastgele düşürebiliyoruz. Genel olarak alan etkili yetenekler olduğunu söyleyebilirim. Güzel olan yanı ise aldığımız yeteneği bir sonraki seviyeye taşıyabiliyoruz. Ben oyunu deneyimlerken dash atmayı pek tercih etmedim çünkü bir birimlik dayanıklılığı götürüyor. Zıplama ise daha az dayanıklılık harcıyor. Bu yüzden zıplayarak kaçınmak daha kolayıma geldi.
Seviyelerdeki haritalar, aktif yetenekler ve yine mantarlardan elde edilen etkiler de rastgele olarak karşımıza çıkıyor. Mantarlar, genellikle saldırı hızı, sağlık gibi olumlu etkiler verse de bazen riskli olabiliyor. “Ters çevir” etkisi denk gelirse bir süre oyunu zıt yön tuşlarıyla oynamak zorunda kalabilirsiniz. Bu çok hoş olmuş çünkü doğrudan cezalandırıcı değil. Belli bir süre ustalıkla yönünüzü tayin ederseniz sorunsuz bu etkiden sıyrılabilirsiniz.
Her biyoma göre farklı düşman çeşitlilikleri var. Toprak biyomunda örümceklerle karşılaşırken, çölde akrepleri görüyoruz. Benim düşmanları keserken yaşadığım sorun öldüklerinde alan etkili hasar ortaya çıkaracaklarını hesap edememem oldu. Bu yüzden son vuruşu yaptıktan sonra kaçınmak lazım yoksa intikam vuruşlarını yapıyorlar diyebilirim. İlerledikçe daha zorlu düşmanlar karşınıza çıkıyor yine verdikleri yavaşlatma veya zehirleme gibi bazı etkiler var. Özetle her düşmana karşı bir taktik geliştirmek gerekiyor.
Her bir seviye yaklaşık beş ile on dakika arasında sürüyor. Doğal olarak üç seviyelik bir bölüm yirmi dakikayı geçebiliyor. Bir de üzerine dördüncü seviye olan boss seviyesi varsa bu süre daha da uzuyor.
Yine eleştirilerimden biri seviye sürelerinin biraz uzun olduğunu düşünüyorum. Tamam rogue-lite’sın, acımasızsın ama yarım saate yakın oynamışım ve stratejisini, hareket aralıklarını çözmeye çalıştığım bir boss’u karşıma çıkarıyorsun. Başarısız olunca yarım saat gidiyor. En azından boss’un olduğu bölümler üç seviyeye düşürülebilirdi. Ayrıca süreden bahsetmişken şunu da söylemeliyim ki, ikinci biyomda portal geçişi mevcut. Bu geçişlerde lamba getirip götürürken aynı yolu gelgit yapmak sıkabiliyor. Bu da süreyi arttıran bir unsur.
Başlarda düşmandan kaçayım derken çok uçurumlardan yuvarlanmış olsam da sonradan fark ettim ki aralarda bulunan kayaların üzerinden atlayarak ilerleyebiliyoruz. Hatta bu şekilde bazı zor düşmanları taşın üstünden vurkaç yaparak rahatlıkla indirebildim. Birçok açıdan zorlayıcı olan bir oyun için bu durum fazla kolaylık sağlıyor. Tam sürümünde bunun için belki kaya üstünde durdukça canımızın azalması gibi zorluklar ekleyebilirler.
Oyun şimdilik iki platformda mevcut: Nintendo Switch ve PC. Biz bu yazımızda Nintendo Switch tarafında deneyimledik. Hem el konsolu olarak hem dock ile oldukça akıcı bir yapım olduğunu sizinle paylaşabiliriz. El konsolunda oynamak daha keyifliydi benim açımdan. El konsolu için uygun başka bir oyun arıyoranız yakın zamanda Nintendo Switch’e özel olarak çıkmış Bayonetta Origins: Cereza and the Lost Demon da tavsiye edebileceklerimizden.
Neonlu görsel şöleni ve harika müzikleri ile türe uzak olmamamdan dolayı beni kendine çekmeyi başardı ama tam sürümünde oyuncuyu daha cezbeden düzenlemeler yapılmasını umduğumu da tekrar söylemeliyim.
Siz de rogue-lite türünü seviyorsanız, sabır ve denge insanıysanız erken erişim sürümüne bakabilirsiniz. My Nintendo Store üzerinden 8 dolar etiketiyle satışta. Bu fiyata değer mi derseniz? Denemeye değer bir erken erişim sunuyor. Ancak ülkemizin fiyatlandırmasında 100-150 türk lirası bandına denk gelmesini düşünürsek bu türe ilginiz yoksa tavsiye etmeyebilirim. Erken erişimden sonra fiyatının güncelleneceğini açıklandıklarını da buradan duyurmuş olalım.