Beklenen Days Gone incelemesi ile karşınızdayız. Days Gone, E3 2016’da yayınlanan oynanış videosu ile E3 2016’nın en dikkat çeken oyunlarından biri olmuştu. Son yılların en popüler oyun temalarından biri haline gelen “zombili oyun” türünün yeni üyesi Days Gone, kalabalık zombi sürüsüne karşı hunharca ateş açan ana karakterimizin çılgın zombi sürüsünden kaçtığını gösteren oynanış videosu ile heyecan yaratmıştı. 3 yıllık bekleyişin ardından Days Gone oyun severler ile buluşmaya hazırlanıyor. Biz oyunseverlerden biraz daha erken buluştuk. Kalabalık zombi sürülerinden kaçtık, hayatta kalmaya çalıştık, Deacon St. John’un hikayesinin sır perdesini 30 saati aşan bir oynanış süresinin sonunda araladık. Peki Days Gone nasıl bir deneyimdi? Birlikte göz atalım.
Days Gone İnceleme
Kampların her derdine biz koşuyoruz
Days Gone, Deacon ve Boozer ikilisi ile başlasa da, hikayeye daha sonra başka karakterler de katılıyor. İki kişi hayatta kalmak oldukça güç olacağı için, Deacon pek istekli olmasa da hayatta kalmaya çalışan insanların kurduğu diğer kamplara katılmak, onlar için iş yapmak zorunda kalıyor. Oyunun görev yapısının temelini de bu kamplar ve onlar için yaptığımız görevler oluşturuyor. İlk başta iki farklı kamp için çalışmaya başlıyorsunuz. Daha sonra yeni karakterlerin de dahil olmaya başlamasıyla kamp sayısı artıyor, oyun alanı da genişliyor. Oyunun ilk 10 saatinde “Harita biraz küçük mü ne?” diye düşünürken, daha sonra yeni karakterlerin dahil olması, yeni kampların ortaya çıkmasıyla birlikte harita güneye doğru büyüyünce; “Bu harita büyüklüğü böyle bir oyun için yeterli.” diye düşünmeye başladım.
Hayatta kalmak için her biri farklı bir felsefe belirlemiş olan kamplar için çalışmaya başladıkça, Days Gone’ın da tehlikelerle dolu dünyasını keşfetmeye başlıyorsunuz. Kamplar için; kaçık yuvası temizleme, kamptan bir şey çalan birinin motorla peşine düşme, rehine kurtarma, her kamp için tehlike teşkil eden Ripçiler denen kafayı kırmış tarikat üyelerinin kamplarını basma gibi görevler yapıyorsunuz.
Güven seviyesine yeni özellikleri açabilmek için ihtiyaç duyuyorsunuz. Yani örneğin bir üst seviye yakıt tankı elde edebilmek için o kamptaki güven seviyenizin 2. seviye olması gerekiyor gibi. Bu da her kamp için görev yapmanız, topluluğun güvenini kazanmak için kaçık temizlemeniz, hatta av yapmanız anlamına gerekiyor.
Kampın güvenini kazanmak için çalış daha çok çalış
Evet oyunda çok da derin olmayan bir de av mekaniği var. Sadece kampın güven seviyesini arttırmak için, yapay zekası pek de iyi olmayan, sağda solda deli dana gibi koşturan geyik, ceylan gibi hayvanları avlayıp, derilerini kamplara getirmeniz gerekiyor.
Kampların güvenini kazanmak, silah, ekipman geliştirmelerini açmak için motorumuza atlayıp Oregon’un tekinsiz dünyasında sürekli sefere çıkmamız gerekiyor. Tekinsiz diyorum çünkü Days Gone’ın bence en iyi yaptığı şey de bu. Oyunun dünyası gerçekten size güvensiz hissettiriyor. Hele oyunun ilk saatlerinde, kıpırdayan bir ağaç dalından bile ürkebiliyor, yavru ceylan gibi kendinizi bu dünyada savunmasız hissediyorsunuz.
Playstation 1’in efsane oyunlarından Syphon Filter’ın yapımcısı Sony Bend Studio bu konuda çok iyi bir iş çıkartmış. Yaratılan kıyamet sonrası atmosfer gerçekten muazzam. Yıkık köprüler, terk edilmiş, kaçıkların istila ettiği, yaşayan hiçbir şeyin kalmadığı, virane olmuş kasabalar, vahşi hayatın ele geçirmeye başladığı otoyolları, harabe olmuş otomobillerin kapattığı tüneller… Saymakla bitiremeyeceğim ayrıntılı bir dünya oluşturulmuş.
Oldukça başarılı gerilim müziğinin de etkisiyle bu kasabalarda dolaşmak, balta girmemiş ormanlarda, gece sis çöken otoyollarda kaçıkların arasından geçmek, kaynak aramak için harabe bir eve girmek zorunda olmak eğlenceli olmasının yanında gerilimli gerçekten güvensiz hissettiriyor. Bu duyguyu oyunu oynadıkça biraz aşıyorsunuz. Ancak tedbiri elden bırakmamak gerektiğini de her zaman hissediyorsunuz. Yani gerçek bir hayatta kalan gibi, tecrübe edindikçe stres kontrolünü de zamanla sağlıyorsunuz.
Kontrolü kaybetmemek ve doğru kararı vermek Days Gone’da önemli bir faktör. Zira özellikle sayısı 3’ü geçen kaçıklarla uğraşmak oldukça zorlayıcı olabiliyor. Kaçıklar bir anda etrafınızı sarmaya başlayınca kaçacak yer bulamıyorsunuz. Devasa kaçık sürülerinden bahsetmiyorum bile. Uzakta kalabalık bir kaçık grubu gördüğünüz an olay yerinden topuklamak gerekiyor. Gerçekten çok tehlikeli ve korkutucu görünüyor kaçık sürüleri. Sürülerle başa çıkmak da inanılmaz zor. Özellikle ekipmanınız ve yeterli dayanıklılığınız yoksa! Strateji genelde kaçıkları tek yakalamak, arkadan yaklaşıp gizlice öldürmek, kalabalıklaşmaya başladıklarını görünce topuklamak üzerine kurulu diyebiliriz. Yakın dövüşte iki üç kaçığı çivili sopayla, itfaiyeci baltasıyla hızlıca indirebilirken, sayı arttıkça bu oldukça zor olabiliyor.
Oyunun özellikle yakın dövüş dinamikleri oldukça keyifli. Pek çok farklı yakın dövüş silahı bulunuyor. Bazı yakın dövüş silahlarını bulduğunuz çivi gibi kaynaklarla daha güçlü hale getirebiliyorsunuz.. Menzilli, yakın dövüş, hayatta kalma şeklinde basitçe üçe ayrılan yetenek ağacından, yetenek puanı kullanarak yakın dövüş yeteneğinizi geliştirdiğinizde daha uzun kombolar yapabiliyor, daha güçlü darbeler yapıp ekstra yakın dövüş özellikleri açabiliyorsunuz.
Çatışma silahları ile çatışmak, vuruş hissi ortalamanın biraz üzerine olduğu için, çok büyük bir zevk vermiyor. Ancak yakın dövüş gerçekten çok eğlenceli. Çoğu zaman bana ateş eden düşmana ateşle karşılık vermektense, üzerine koşup kafasına çivili baltayı geçirmeyi tercih ediyorum. Bu örnekten de aslında oyunun yapay zekasının nasıl olduğunu da anlatmış oldum diye düşünüyorum. Evet düşmanların üzerine koşup, onları öldürebildiğiniz bir insan yapay zekası var oyunda. Days Gone’ın bu konuda oldukça zayıf olduğunu söyleyebilirim. Keşke oyuna hiç insan düşman koymasaymışlar dedirtiyor. Çünkü kaçıkların o korkutan, tedirgin ettiren, gerçek bir tehlike gibi hissettiren hareketlerinin yanında. Gerçek insanların boş boş ateş etmeleri göze batıyor.
Days Gone’ın iyi çalışan mekaniklerinden biri de motosiklet kullanma dinamiği. Yapımcı firma gerçekten iyi bir iş çıkartmış. Motosiklet ağır ve oturaklı hissettiriyor. Olması gerektiği gibi. Aslında oyunun başlarında kontrol etmekte zorlandığımı söyleyebilirim. “Yahu geç mi algılıyor ne? Çok ağır. Dönemiyorum virajları!” diye ağlarken, zaman geçtikçe virajlardan patinaj yapar, kaçıkların arasından slalom yaparak geçer hale gelince, demek ki motosiklet kontrollerine alışmak gerekiyor sonucunu çıkarttım. (Ya da ben çok yeteneksizim) Motosikletinizi geliştirdikçe de, yaptığınız geliştirmelerin faydasını hissediyorsunuz dayanıklılık ve performans konusunda.
Dört tekerlek bedenini,iki tekerlek ruhunu hareketlendirir.
Özellikle yakıt tankı geliştirmesi çok kritik. Motorunuzu kullandıkça yakıtınız bitiyor. Bir anda kendinizi yabanın ortasında dımdızlak bulabiliyorsunuz. Haldır haldır kasabalarda, terk edilmiş araçlarda benzin bidonu ya da yakınlarda terk edilmiş bir benzinlik aramya koyulmanın da farklı bir heyecanı var. (Ama tavsiye etmiyorum) Kamplara ve Nero kampları adı verilen belirli noktalara hızlı seyahat yapabiliyorsunuz ancak bu hızlı seyahatleri de motorunuzla yapabiliyorsunuz ve hızlı seyahat de yakıt tüketiyor. Yani yakıt tasarrufu oyunun önemli bir parçası. Bu da gerçekçi bir mekanik olmuş. Bir yere giderken bir gözünüz sürekli yakıt tankında oluyor. Yakıttan tasarruf etmek için yüksek devirlere çıkmamaya, yokuş aşağı giderken gaza basmamaya çalışıyorsunuz. Başarılı ve işleyen bir dinamik motosiklet ve yakıt dinamiği.
Days Gone’ın bir diğer işleyen dinamiği de, keşif yapmak ve kaynak toplamak. Days Gone’da kaçıklarla dolu bir kasabada temkinli bir şekilde ilerlemek, sağlık çantası, bandaj, mühimmat, çivi, ekipmanlar için çeşitli kaynak arayışına girmek, evlere girip çıkmak çok keyifli. Hem de çok gerilimli! Resident Evil serisindeki Umbrella Corp benzeri bir kuruluş olan Nero’nun oyunda bazı kampları bulunuyor. Bu kampları ele geçirdiğinizde; sağlık geliştirmesi, çatışmalarda zamanı yavaşlatmaya yarayan odak geliştirmesi, ya da dayanıklılık geliştirmesi sağlayan bir şırınga kazanıyorsunuz. Kampları ele geçirmek için mini bir bulmaca çözüyorsunuz. Bazen benzini biten jeneratörü çalıştırmak için benzin arıyorsunuz. Bazen de elektriği açmak için şalter…
Ancak tüm bunları yapmadan önce kamplarda yer alan hoparlörleri bozmak gerekiyor. Yoksa elektrik gelince bir dünya zombi olay yerine üşüşüyor. Bu Nero kampı mekaniğinin de oynanışa bir çeşitlilik ve ekstra bir zorluk kattığını söyleyebilirim. Days Gone’da gizlilik önemli bir yer kaplıyor. Bir çok görevi özellikle Nero helikopteri takip görevlerini gizlilik kullanarak geçiyorsunuz. Ancak oyunda bir gizlilik mekaniğini olduğunu söylemek oldukça güç. Tek mekanik çalılara çömelmek. Düşmanın dikkatini çekmek için sağ sola taş atmak hepsi bu. Gizlilik yapmanın ciddi avantaj sağladığı bir açık dünya oyununda bu kadar kısıtlı gizlilik mekaniği olmamalı. Aynı şekilde cover alma çıkıp ateş etme gibi basit çatışma mekaniklerinin eksikliği de hissediliyor.
Genel hatlarıyla Days Gone’ın ana mekanikleri bu şekilde çalışıyor. Kaynak ara, kaçık öldür, kamplara yardım et... Bazı eksik yönleri olsa da oynanış mekaniklerinin iyi çalıştığını söyleyebilirim. Özellikle kaynak toplamak, kaçık sürüleriyle başa çıkmaya çalışmak, yakın dövüş, motosiklet sürüş dinamikleri çok zevkli. Days gone iyi görünen de bir oyun. Playstation 4 özel oyunlarında karşımıza çıkan grafik kalitesini Days Gone’da görebiliyoruz. ışıklandırma, gece gündüz döngüsü şehirlerdeki, yaban hayattaki ayrıntılı mekan tasarımları oldukça başarılı. Days Gone’ın net ve canlı görünen detaylı oluşturulmuş bir dünyası var. Ara sahnelerde karakterler gerçekçi görünüyor.
Özellikle Deacon üzerinde çok çalışılmış. Deacon’ın tasarımı oldukça ayrıntılı. Karakteri canlandıran Sam Witwer’ın mimikleri oyuna birebir aktarılmış diyebiliriz. Karakterin animasyonu da akıcı ve kontrolü kolay. Kaçıkların animasyonları her ne kadar gerçekçi gözükse de, yüz ifadeleri korkutucu kaçık çeşitliliği yeterli olsa da, insan düşmanlar için aynı şeyleri söylemek zor. Genelde birbirinin kopyası ve aynı hareketleri tekrarlayan insan düşmanlar göze batıyor.
tam kurulmasını beklesin