Broken Sword: Shadow Of The Templars
Burçin Aygün
3.06.2010 - 12:31
Kırık Kılıç Efsanesi'ne Giriş!
Bir göz, kapanıp açılır.
Daha sonra bir kuzgun’ a ait olduğunu anladığımız o gözden görürüz Paris’ in ve
Eiffel Kulesi’ nin muhteşem manzarasını. Ekranda bir yazı belirir, harikulade
bir orkestral çalışma, kulakların pasını silen müziği ile ’Broken Sword: Shodow
Of The Templars’.
'Bu milenyumun sonu, Paris'te sonbahar, aşk, hüzün ve ölüm '.
Bu sözlerin ardından kahramanımız ile ilk kez karşılaşırız Bistro Cafe' nin
garsonu tarafından kendisine kahve servisi yapılırken. Ardından şapkalı,
gözlüklü ve elinde evrak çantası ile yaşlı bir erkek peyda oluverir. Garson ile
çarpıştıktan sonra içeri girer. George kahvesini yudumlarken yanına bir Palyaço
yaklaşır, elindeki akerdeon ile. Sokaktaki masaları (ve pek tabi George'u)
geçerek hızla içeri dalar, yaşlı adamın çantasını kapar ve yerine kendi
akerdeon' unu koyarak cafeden uzaklaşır. Birkaç saniye sonra şiddetli bir
patlama gerçekleşir. Cafe yerle bir olmuş, kahramanımız kendini enkazın altında
buluvermiş, yaşlı adam ölmüş, George içinse yepyeni bir hayat başlamıştır!
Sarışın, hafif ukala ama espirili, sevimli bir tip, az önce kurtulduğu garip
patlamanın ardından pek çoğumuzun yapacağının aksine, neler oluyor diyerek
başlıyor iz sürmeye. Patlamanın yaşandığı Cafe Bistro’nun tam karşısındaki
sokağa atıyor adımını, sağı solu kurcalıyor ve nihayetinde ‘aşırdığı’
(adventure, item’lar ve aşırmak...yakın şeyler değil mi?) levye ile lağıma
dalıyor.
Patlamaya sebep olduğunu düşündüğü Palyaço’nun ardında bıraktığı birkaç parça
şeyi topluyor, yolun sonunda ki merdivenlerden yukarı doğru tırmanmaya başlıyor
ve... ‘Revolution Software’ in o klas logosu ile karşı karşıya kalıyoruz.
Demo’ nun sonu!
Bu şaheser ile (ki neden benim için öyle olduğunu yazının geri kalanında elden
geldiğince açıklamaya gayret göstereceğim) ile tanışmam sevgili kuzenimin evine
tahminimce 1995/1996 yılında yaptığım ziyaret ile gerçekleşmiş idi.
Yukarıda kısaca anlattığım demo’ nun ardından benim için yeni bir dönem başladı.
Oyunun içerisinde sık sık adı geçen Tapınak Şövalyeleri adlı örgüt, Baphomet
mit’i, Paris’in o güzel ve acı dolu,karanlık yüzü (Mauntfaucon Meydanı)...
Merak uyandıran ve araştırılması gereken pek çok yeni şey. Adventure türünden
hoşlanan kesimin temel gerekçesi de budur sanırım. FPS’lere nazaran (Half Life
gibi sağlam örnekleri ayrı tutuyorum tabi) kaliteli olması şartıyla,
adventure’lar oyuncuya özel birşey vaad eder! Bir kitabı canlı olarak görmeyi!
Rovolution Software adlı ingiliz manşeli firma tarafından 1996 yılında, Virgin
Interactive’in dağıtımını üstlendiği oyunumuz, son on yıla adını yazdıran
başarılı birkaç adventure oyunundan biridir şahsi kanaatimce. Peki neden?