Hakem Konami düdüğünü onuncu kez çaldı ve maç başlıyor...
PlatformlarPlayStation 2
Çoklu Oyuncu: Yok
Oyun Türü: Spor
Merlin Puanı90
ArtılarOynanış, yapay zekâ... Kısacası hemen hemen herşey.
EksilerKalecilerin birçok şutu sektirmesi, Japonca olması
PS2 sahibi futbolseverlerin en sevdiği iki kelime olan “Winning Eleven”,
serinin onuncu oyunuyla tekrar karşımızda. Ben de dâhil olmak üzere her yıl
Temmuz sonu Ağustos başını iple çekenler için Winning Eleven 10, hepimizi ters
köşeye yatırdı. 27 Nisan’da piyasaya çıkan yapıt, bütün fanatiklerini bir kez
daha kendine hayran bırakmayı başarıyor. Bu erken çıkışın nedeni ise Winning
Eleven serisinin yeni nesil konsollar için geliştiriliyor olması. Lafı daha
fazla uzatıp sizi meraktan çatlatmak istemiyorum. Bu yüzden maçı hemen
başlatıyorum.
Serinin dokuzuncu versiyonunda da olduğu gibi yine oyunun kapağını Japonya Milli
Takımı’nın yıldızı Nakamura ve Brezilya’lı teknik direktör Zico süslüyor. Baş
rollerini Nakamura ve Zico’nun yaptığı güzel bir demo izledikten sonra menüye
geliyoruz. Öncelikle hepinizin bildiği üzere yapıt maalesef ki Japonca. Ancak bu
oyun sayesinde Japonca’yı söktüğümü belirtip, dil sorununun sizleri oyunu
oynamaktan alı koyamayacağından eminim. Zaten yapımcılar, menünün en altında
seçeneklerin ne işe yaradığını İngilizce olarak yazmışlar. Futbolcu isimlerinin
Japonca olduğunu bile bile “Dostluk Maçı” açtım. İngiliz devi Chelsea’yi seçtim
ve karşıma da İspanyol boğası Barcelona’yı aldım. Fark edeceğiniz ilk
değişiklik, taktik ekranında olacak. Özellikle arkadaşlarınız taktik ekranında
çok vakit harcıyorsa bu yenilik tam size göre. Takım ile ilgili ayarların yapay
zekâ yardımıyla hızlıca yapıldığı bir bölüm eklenmiş. Buradaki en dikkat çekici
seçenek ise rakibinize karşı en iyi taktiği size sunan özellik. Buna
bastığınızda rakibinize karşı en etkili taktik ve dizilim hazır olarak karşınıza
geliyor. Diğer bir özellik ise yine bu hızlı ayarlama bölümünden seçtiğiniz
üzere, oyuncu değişikliklerini otomatik olarak yapılmasını ayarlayabiliyorsunuz.
Yani yorulan oyuncunuzu, PS2’niz sizin yerinize değiştiriyor. Bunların haricinde
kadrolar oldukça güncel. Japonca oyuncu adlarına fazla takılmayın, onları
düzeltmenin yolunu ilerleyen bölümlerde anlatacağım.
Ve bir senelik bekleyişin ardından hakem, Winning Eleven 10’un ilk maçını
başlatan düdüğü çalıyor...
Maça başladıktan sonra grafiklerin değişmediğini görüp moraliniz bozulmasın
çünkü her zaman olduğu gibi oynanış, bu açığı oldukça iyi kapatıyor. Oynanıştaki
yeniliklere bakacak olursak, fark edeceğiniz ilk özellik paslaşmalar da
olacaktır. Artık paslarımız isabet oranı daha gerçekçi olmuş. Ayrıca
zamanlamanın da önemi artmış bulunuyor. Gelen topu kontrol etmeden vereceğiniz
paslar, takım arkadaşınızın ayağına gitmediğini ya da kontrol edilmesi zor bir
şekilde gittiğini göreceksiniz. Dakikalar ilerledikçe seriye eklenen birbirinden
güzel animasyonlar ve hareketlerle karşılaşacaksınız. Bu hareketlerden en
önemlisi, defans yaparken etkili olan, kayarak topu kendi kontrolüne alma.
Dokuzuncu oyunda bu hareketi sadece top çizgiyi çıkarken yapabiliyorduk ancak bu
sefer top rakibinizin ayağındayken ya da rakibiniz topu ayağından çok açtığında
yapabiliyorsunuz. Söz defanstan açılmışken, WE 10’da futbolcuların gücü de ön
plana çıkıyor. Özellikle defans oyuncuları güç özellikleri sayesinde,
rakiplerine karşı vücutlarını kullanarak topu kapabiliyorlar. Kalecilere bakacak
olursak, kendilerini oldukça iyi geliştirdiklerini söyleyebilirim. Özellikle
Cech, Buffon ve Dida gibi kaplanlara gol atmak oldukça zor. Serinin onuncu
oyununda, yapımcılar en büyük hatayı ortadan kaldırmışlar. Hepinizin de bildiği
üzere önceki yapıtlarda kaleciler sanki çizgilerde duvar varmışçasına çarpıp
kalırlardı, mesela aşırtma bir şutu geriye doğru koşarken yakalayıp, çizgiye
gelince bir iki adım daha atan kaleci ne olursa olsun, direk başına düşse bile
çizgiyi geçmezdi. Ancak bu sefer bu kadar kolay olmayacak çünkü artık sahada
gerçek çizgiler var. Mesela karşı karşıya pozisyonda kaleciniz yere yatıp,
rakibin ayağından topu aldı ancak kaymaya devam etti ve çizgiyi geçti. Bu durumda
kaleciniz çizgiyi geçmeden topu bırakmak zorunda kalıyor ya da uzaktan gelen
sert şutu, sırtını çizgi duvarına dayayamadığı için çelmek zorunda kalıyor.