Vampir teması her zaman video oyunlarda özel bir yerde durmuştur. Oyun yapılması biraz daha zor ve komplike olmasından dolayı vampirleri belki de bu yüzden video oyunlarda pek fazla göremiyoruz. Ancak bu tabuyu Vampyr ile yıkan Dontnod Entertainment geliştiricileri, hiç de fena olmayan bir oyunla karşımıza çıkmayı başardı. İlk duyurulduğunda oyunun Vampire: The Masquerade gibi olacağını tahmin eden oyuncular, oyun tamamen ortaya çıktığında yanıldılar. Temelde bir RYO oyunu olan Vampyr, oynanış sırasında size hem vampir olmanın zorluklarını yaşatırken, hem de hikayeye etki etmenize olanak veriyor.
1920’li yıllarda geçen Vampyr’ın hikayesinde İspanyol Gribi yüzünden kırılmış bir Viktorya İngilteresi’nde Jonathan Reid isimli bir doktoru kontrol ediyoruz. Kendi rızası dışında vampir olan Reid, hikayede aile üyelerine yapılan acımasızlığın intikamını almak için, kendisini vampire dönüştüren kişinin peşine düşüyor. Her ne kadar ana hikayeyi bu şekilde özetlesek de, Vampyr senaryo tarafında aslında hiç de beklediğiniz anlarda oyuncuyu ters köşeye düşürebiliyor. Bir anda Jonathan Reid’in aslında gerçek kimliğini ve neye dönüştürüldüğünü öğrendiğimde, biraz şaşırdığımızı itiraf etmeliyim. Senaryo kurgusu anlamında ana görevlerde kopukluklar olsa da, oyun devamlı olarak sizi bir sonraki görevin neler anlatacağı konusunda merakta bırakıyor. Bu da oyun sırasında hikayenin temposunu hiç düşürmüyor.
Vampyr’ın yan görevlerinin ise beklediğimden daha başarılı bir şekilde karşıma çıktığını söylemeliyim. Bu tarafta Dontnod Entertainment’ın Life is Strange’e yaptığı dokunuşları Vampyr’da da görebiliyorsunuz. Geliştirici ekibinde kaliteli senaristler bulunduran Dontnod Entertainment, yan görevlerin hepsinin üzerinde uğraşmışlar. Her bir NPC’nin kendine özgü bir hikayesi bulunurken, her bir an görevin kendi ilerleyişi bulunuyor. Mekanik anlamında daha çok dedektiflik yaptığınız yan görevlerde oynanış mekanikleri birbirini tekrar ediyor ancak Vampyr’ın yaşayan dünyasına yan görevler sonucunda bir katkınız olduğunu görünce oyunu daha fazla oynamak istiyorsunuz. Bu sebepten dolayı eğer yan görevleri düzgün bir şekilde yerine getirmezseniz, İngiltere’nin daha kötü bir yer aldığını anında görebiliyorsunuz. Oyunda attığınız her bir adım ve verdiğiniz her bir karar oyunun dünyasını bir anda değiştirebiliyor.
Mekaniklere geçtiğimizde ise Vampyr’ın beklenileni karşıladığını söyleyebiliriz. Eğer oyunla alakalı herhangi bir bilginiz yoksa, bir aksiyon RYO’ya göre Withcer 3 kalitesinde bir içerik ile karşılaşmayacağınızı belirtelim. Dövüş mekanikleri Witcher 3’ün mekaniklerine benzetilmiş fakat Jonathan Reid’in kullandığı beceriler, dövüşleri dolaylı yoldan etkileyebiliyor. Görevler sonucunda kazandığınız tecrübe puanı sayesinde pasif ve aktif olmak üzere yeni yetenekler açabiliyorsunuz. Bu yetenekler ise sadece dövüşlerde kullanılıyor. Yani oyunda çözülmeyi bekleyen herhangi bir bulmaca yok. Olanlar da pek kafa yorucu bulmacalar değil.
Devamlı olarak karanlık ve boğucu bir havada geçen Vampyr’da ana karakterimiz vampir olduğundan hep geceleri dışarı çıkabiliyoruz. Bu karanlık temanın oyunun ilerleyen saatlerinde beni biraz sıktığınızı itiraf etmeliyim. Fakat bunun da kişiden kişiye göre değişeceğini belirtmekte fayda var. Eğer oyunlarda gotik bir hava seviyorsanız, Vampyr’ın temasına aşık olabilirsiniz. Grafikler ise maalesef yeni oyunların standartlarında değil. Animasyonların yavanlığı, geliştiricilerin bu tarz bir oyun yapmak konusunda amatör olduğunu gösteriyor. Oyunun açık dünyası çok küçük olduğundan keşfedeceğiniz yerler de paralel olarak küçük tutulmuş. Oyunun ilk bir saati sonrasında, açık dünya haritasını bir bakışta ezberleyebiliyorsunuz. Ancak açık dünya içerisinde yerleştirilmiş NPC’lerin özenle hazırlandığının altını çizmeliyim. Her bir NPC’nin kendi hikayesi bulunurken, karakterlerin farklı farklı karakteristik özellikleri oyunu özel bir renk katmış. Vampyr’da yer alan tüm karakterlerin seslendirmeleri ve oyunun müzikleri ise kusursuz.
Oyunda bulunan beslenme sistemi ise tamamen oyuncunun kararına bırakılmış. Yani eğer isterseniz yan karakterleri ısırmamak tamamen sizin elinizde. Ancak karakterlerden beslenmediğiniz zaman, Jonathan Reid’in gelişimi de yavaşlıyor. Bu sebepten dolayı oyunda yer alan detaylar üzerinde daha fazla zaman geçirmek zorunda kalabiliyorsunuz. Hikaye gereği ısırmak zorunda kaldığımız karakterler haricinde ısırarak öldürdüğünüz her bir karakter, oyunun dünyasına etki etmekte.
Eğer bir semtin yerlisini ısırarak öldürürseniz, NPC’nin oturduğu evin etrafında vahşi yaratıklar ortaya çıkmaya başlıyor. Tüm bunlarınyanında oyunda yer alan tüm karakterlerin ara ara hastalandığını belirtmeliyim. Hali hazırda oyunda hastalık yüzünden harap olmuş İngiltere sakinlerine devamlı olarak ilaç yetiştirmek zorundasınız. Yoksa bulunduğunuz bölgenin sağlığı düşüyor ve en sonunda bölgedeki insanlar ölüyor. Ayrıca sağlıklı bir karakteri ısırdığınızda daha fazla tecrübe puanı kazanabiliyorsunuz. Yani ısıracağınız karakteri önce sağlıklı bir hale getirip ısırmakta fayda var. Oyunda lazım olan bu ilaçları ise kendiniz materyal toplayıp elde etmelisiniz. Vampyr’da yer alan craft sistemi sayesinde ortaya koyduğumuz bu ilaçların yanında savaşlarda kullandığımız silahları da ilgili craft ekranından güçlendirebiliyoruz. Savaşlarda karşımıza çıkan bölüm sonu canavarı dövüşleri ise yer yer oyuncuyu zorlayacak şekilde ayarlanmış. Savaş sırasında özellikle enerji seviyenizi iyi kullanmanız gerekiyor. Aksi takdirde ana karakteriniz bir anda yorgun düşüp, savaşamaz hale gelebiliyor.
Sona geldiğimizde Vampyr için tema itibariyle türünün tek örnek oyunu diyebiliriz. Kaliteli RYO mekanikleri yanında oyunun ana hikayesi en baştan en sona kadar gizemlerle dolu durumda. Her ne kadar oyunun oynanış mekanikleri diğer aksiyon RYO oyunlar ile karşılaştırdığımızda yetersiz olsa da, Vampyr kendin kendine yetebilen bir oyun olmuş. İçerisinde bulunduğumuz bu yaz aylarında RYO açlığı çeken oyuncular için Vampyr ilaç gibi gelecektir.
Grafikleri fena değilde o kadar kötü bir optimizasyonu var ki en düşük ayarlarda bana fps konusunda berbat bir deneyim yaşattı. Sistemim o kadar kötü değildi. 3. updateye kadar beklememe rağmen yok düzelmedi. Ses müzik konularında çok dikkat etmedim ve zaten orta düzeyde yani. Oyunun bu konu da akılda kalıcı bir tarafı yok.Hikaye ve atmosferi oldukça orta düzeyde. Çok daha iyi yapabilirlerdi bence. Ana hikaye görevleri en azından bitirmek istiyorsunuz sonuna kadar ama yan görevleri bir noktadan sonra çok sıkıcı bir hal alıyor yapması. Zaten çok fazla diyalog odaklı olduğundan herkesin hikayesini dinlemek, çözmek falan yoruyor yani. Sıkıldım çok. Bunca diyaloğa katlanmanın tek sebebi hikayede bir şeyleri değiştirme çabamdan dolayı sabrettim ama bir noktadan sonra odağı mı kaybettim ve sadece bitmesini istedim. Oynanabilirlik ise kötü. Tam olarak bir vampir olduğumu hissedemiyorum. Başlangıçta zaten kötü sonlara doğruda adam gibi bir gelişme gösteremiyor karakter. Sözde birde özel bir kandan gelen vampir ama en düşük vampirlerden bile yeri gelince çok fena dayak yediğiniz oluyor. Zaten final görevine geldim ve son bossta o kadar çok artık sınırlarımı zorladı ve bunaldım ki bırakıp sildim oyunu.