Eğer yaşı otuzlara yaklaşan veya daha yaşlı bir oyuncuysanız, eskilere bir dönüp baktığınızda aslında video oyun oynama alışkanlığınızın nasıl değiştiğine şahit olabilirsiniz. Eskiye nazaran daha kolay oynanış mekanikleri ve insan beynini daha az yoran bulmacaların günümüzde yer ettiği oyunlar, bu sayede çılgınlar gibi günler içerisinde tüketilebiliyor. Yıllarca heyecanla beklediğiniz o oyunun, sadece günler içerisinde gündemden düşmesi buna verilebilecek en iyi örnek olabilir. Hali hazırda sosyal medya vb. etkenlerden dolayı zaman hızlı aktığından dolayı, maalesef önümüze sunulan her bir öğeyi aynı hızda tüketmekle yükümlüyüz.
Aksi taktirde ya toplumdan dışlanma tehdidi ile karşı karşıya kalıyoruz ve bunun dolayısı ile sosyalleşme becerilerimiz elimizden alınabiliyor. Örnek vermek gerekirse herhangi bir Avengers filmini çıktığı ilk hafta izlemezseniz ya (sürpriz bozan) spoiler mağduru oluyorsunuz, ya da arkadaşlarınız filmi çıktığı ilk gün izlediği için sosyalleştiğiniz ortamlardan basit bir şekilde dışlanabiliyorsunuz. Bizim kültürümüze yabancı bir kavram olan “hype” kelimesinin yarattığı bu hızlı tüketim kültürü, tahmin edebileceğiniz üzere uzun yıllardır video oyunlara da zarar veriyor. Bu yüzden yüzlerce saatin gömülebileceği RYO oyunlarını sadece 2 - 3 gün içerisinde bitirebilen oyuncuları görmek beni oldukça şaşırtıyor.
Etrafımızda ve internette EA Games, Ubisoft veya Konami gibi firmaların oyuncuları asla dinlemediği gibi altı boş sayılabilecek lafları devamlı duyuyoruz. Aslına bakarsanız bu firmalar, diğer firmaların aksine oyuncuları en çok dinleyen firmalar olarak hayatlarına devam ediyorlar. Ancak bu büyük üreticiler oyuncuların büyük bir kesime hitap ettiğinden dolayı ürettikleri oyunlar, oyuncuların çoğu nasıl istiyorsa ona dönüşüyor. Burada sabıka listesi kirli olan bu firmaların savunmuyorum, yanlış anlaşılmasın. Sadece var olan durumu özetliyorum diyebiliriz. Fakat hem dağıtımcı, hem de geliştirici olan bu büyük firmalar her ne kadar bilinçli tüketici olan oyuncular yerine önüne her gelen içeriği tüketen oyuncuları dinlese de, topluluklarına güvenemiyorlar.
AAA bir oyunun geliştirme maliyetlerini göz önüne aldığımızda, firmaların parayı neden ana odağına koyduğunu anlayabiliyoruz. Hiçbir yatırımcı, yapım süreci reklam bütçesi haricinde 50 milyon dolara yaklaşan bir oyunun markette başarısız olmasını istemez. Bu yüzden dolayı her yatırımcı ve şirket yöneticisi, oyundan ilk başta yatırdığı parayı ve kazancını çıkartmaya çalışıyor. Hal böyle olunca oyunlar doğal olarak mikro ödemeler ile donatılıyor. Şahsen EA Games bir oyunu geliştirirken ilk önce bu oyunu nasıl pazarlayacağını ve mikro ödemeleri hangi kısımlara sıkıştıracağı konusunda planlar yürütüyordur diye düşünüyorum.
Firmalar bu tarz planlar ile yola çıkınca, oyun mikro ödemelere boğuluyor ve bunun cezasını ne yazık ki oyuncular çekiyor. Star Wars Battlefront 2 ve Shadow of Mordor gibi yapımlar geçtiğimiz senenin en büyük örnek oyunları olabilir. Ancak mikro ödemelerin kurbanı olan en büyük oyunun FIFA olduğu konusuna neden kimse dikkat çekmiyor, orası da belli değil. Kart paketi almadan ilerlemenin çok zor olduğu FIFA Ultimate Team ile birlikte son çıkan NBA 2K oyunu, tabiri caiz ise oyuncuları soyan mobil oyunlara benziyorlar.
Fakat oyuncuların rekabetçi duygularından yararlanan bu oyunların yerine, geçtiğimiz sene Star Wars Battlefront 2’nin günah keçisi olarak ilan edilmesi çoğu oyuncuyu şaşırttı. Diğer bir yandan FIFA’ya ses çıkartmayan yabancı eleştirmenlerin de eleştirdikleri tüketim çılgınlığı ve dolayısı ile hype kültürüne içerik üretmek için kapılmış olduklarını söyleyebiliriz. Son tahlilde oyunları kritize eden eleştirmenler de takipçilerini tatmin etmek ve sanal bir övgü görmek için her yolu deniyorlar diye düşünüyorum. Fakat konumuz şu anda eleştirmenleri eleştirmek olmadığından, bu kısmı başka bir yazıda irdeleriz.
Mikro ödemelerin şu anda büyük oranda video oyun dünyasına yön verdiğini kaçınılmaz bir gerçek. Eğer oyunların pazarlama stili değişmezse, bu sistemin de değişmeyeceğinin altını çizmek gerekiyor. Bu noktada Microsoft’un ve EA Games’in oyunculara sunduğu farklı ödeme planlarına göz atmak gerekli. Hem oyuna 60 dolar para ödettiren, oyunun değeri kadar da oyuncuları mikro ödemeye yönlendiren geliştiricilerin aksine Game Pass veya EA Accsess, bir bakıma oyuncuların imdadına yetişiyor. Aylık cüzi bir miktar karşılığında saatlerimizi gömeceğimiz güzide yapımları başka herhangi bir bedel ödemeden oynayabiliyor olmamız, oldukça güzel bir pazarlama politikası olmuş durumda.
Tüm bunların yanında eğer tüm dağıtımcılar oyunları bu şekilde pazarlamaya kalkarsa, bunun oyuncuları üzeceğini unutmamak gerekiyor. Her bir dağıtımcıya ayda 10 dolar ödediğimizi varsayarsak, ay sonunda cebimizden yine yüklü bir miktarda paranın çıkacağını ön görebiliriz. Buna çözüm olarak daha genele hitap eden dağıtımcıların (Sony, Valve, Microsoft, Nintendo) diğer dağıtımcıları bünyesine katıp ilgili sistemi hayata geçirmesi çok daha güzel ve kullanıcı dostu bir sistemin ortaya çıkmasına sebep olur.
Vakti zamanında standart olarak 49 dolar olan oyun fiyatları, maliyetler dolayısı ile 60 dolara çekilmişti. İlerde yine aynı sebepten dolayı oyun fiyatları 70 veya 80 dolar standartına çekilebilir. Ancak belki de o zaman mikro ödemelerin oyunları sabotaj etmesi az da olsa engellenebilir.
Bu sabotaj kısmında ise oyunculara sadece kostüm tarzında içerikleri, yani oynanışa ve oyuna herhangi bir müdahalesi bulunmayan mikro ödemeleri ayrı tutmak gerekiyor. Bu tarz içeriklerin para ile satılmasını şahsen ben de destekliyorum. Çünkü rekabetçi oyunlarda her oyuncu kendini özel hissetmeyi hak ediyor. Geri kazanılması imkansız değerimiz olan zamanımızı harcadığımız video oyunlarını oynamak başlı başına bir lüks olduğundan, bu tarz mikro lükslerin oyuncuları mutlu ettiği su götürmez bir gerçek.