Geralt... Bu isim size yabancı geliyorsa, kaçacak delik aramalısınız zira Rivialı Geralt, oyun dünyasının en önemli isimlerinden biridir ve hatta buna The Witcher'ı da eklersek, içinizdeki kıvılcımın daha da parladığını görmek isterim. Yine mi olmadı? O zaman en yakın zamanda The Witcher serisine başlıyor ve kendinizi inanılmaz bir hikayeye adıyorsunuz çünkü The Witcher 3: Wild Hunt ile birlikte CD Projekt ismini tepelerde tutmaya kararlı.
Rivialı Geralt’ın ilk macerası olan The Witcher, insanı çıldırtan optimazasyon sorunlarına rağmen, RPG türünün en başarılı örneklerinden biridir. O kontroller, beni benden alır ancak sırf hikayenin gidişatı yüzünden, bir şekilde oyunu bitirmek zorundaymış gibi hissederdim kendimi. Eminim, benim gibi düşünen çok fazla insan vardır. Hele oyunun sonu?! Resmen yüzümüze bir şaplak misali inen hikayenin, bir de devamını beklemek ayrı bir işkenceydi; ta ki The Witcher 2: Assassins of Kings duyurulana kadar. İlk seriden beklenmedik bir başarı elde eden CD Projekt, burada araya giriyor ve üçüncü The Witcher oyunu olan The Witcher 3: Wild Hunt ile karşımıza çıkıyor.
Geçmişe dönecek olursak Witcher, aslında Polonya’da ünlü olan Andrzej Sapkowski’nin yarattığı bir dünyada geçiyor ve 5 ciltlik “Büyücü Gerald” adında bir de serisi var. Seri o kadar hızlı büyüyüp, seviliyor ki video oyunu olsa nasıl olurdu sorusunun cevabı, The Witcher ile son buluyor. E3 2004'ten beri oyun dünyasını sarsan, 2007 yılında oyuncuların hayatına giren ve kitleleri peşinden sürükleyen The Witcher, bizleri Geralt'ın maceralarıyla tanıştırıyor. Entrika, dram, macera, aksiyon ve daha fazlası...
Bulunduğumuz evrende genlerinde büyü, kimyasal bulunan ve toplumda insan olarak görülmeyen, yaptıkları tek şeyin ise canavar avlamak olan karakterlere witcher deniliyor. Kahramanımız Geralt da bunlardan bir tanesi ancak o sıradan bir witcher değil, bazıları ona White Wolf (Beyaz Kurt), bazıları ise Rivialı Geralt olarak hitap ediyor ancak bazı talihsizlikler sonucunda Geralt, kralın ordusuyla arasının açılmasına neden oluyor ve zindana atılıyor.
Serinin ikinci oyunu olan The Witcher 2: Assassins of Kings ile birlikte, saçmalayan kontrollerin yok olduğunu ve hatta biraz da Dragon Age 2'yi andıran bir giriş sahnesiyle hikayeye kaldığımız yerden devam ediyoruz. Hatta inanılmaz bir RPG ile karşı karşı geldiğimizi anlıyoruz, zira türünü sevenler için bulunmaz bir nimet. Hatta The Witcher 2: Assassins of Kings, Demon’s Souls adlı oyundan etkilenmiş bir yapım. Bu da oyunun basit bir RPG olmadığının göstergesi. İlk oyunda kombolarla ayakta kalırken, ikinci oyunda yeri geliyor bir ninja kadar dikkatli oluyoruz; yeri geliyor büyülerimizi çok özel zamanlara saklıyoruz. Hatta kimi zaman yakın dövüşlere odaklanıyor, kimi zaman tuzaklarla düşmanlarımızı yok ediyoruz.
Buradan itibaren her şey normal, peki asıl akıllardaki soru gideriliyor mu? Mesela, The Witcher 3: Wild Hunt ile birlikte seriye veda mı edeceğiz? Ya da serinin gidişatı ne olacak? Hatta kızıl güzelimiz Triss Merigold'a ne oldu? Gelin E3 2014'ün yıldızlarından biri olan The Witcher 3: Wild Hunt'a detaylı bir giriş yapalım ve sizlerle deneyimlerimizi paylaşalım. DEVAMI DİĞER SAYFADA >>>>>>>>>>>>>>>>>>>>