ArtılarUfak boyutu, her sistemde çalışması belki artı olabilir.
EksilerArtı olabilecek potansiyel dışında kalan herşey
The Apprentice’yi çoğu kişi biliyordur, yurt dışında yapılan bir yarışmaydı.
Büyük bir şirkette yüksek kariyer ve dolgun bir ücret gibi bir ödülü vardı.
Yarışmacılar tanınmış bir firmaya giriyordu ve patronun gözüne girmek için bir
dizi testlerden geçiyordu. Başaramayanlar ise evine gönderiliyordu. Başaranlar
kalıyor ve her hafta farklı sınavlardan geçiyorlardı. En sonunda tek kalan kişi
şirkette işe başlıyordu. Aynı yarışma ülkemizde Çaylak adı ile düzenlendi.
Televizyonlarda gösterildi, ama bir kere yapıldı. Beklenen ilgiyi göremeyince
ikincisini de düzenlemediler.
Çaylağım çaylaksın çaylaklar
Ülkemizde yarışma fazla ilgi görmese bile, yurt dışında yapılan orijinali ilgi
gördü. Uyanık yapımcılar da boş durmadı, hemen bir adet oyun yapıp piyasaya
sürdüler. Oyuna belli bir zorluk seviyesini ve cinsiyetimizi belirleyip
başlıyoruz.
Hemen karşımıza büyük patron ve yardımcıları geliyor. Bize, işte şöyle
yapacaksınız böyle yapacaksınız, diye bir güzel demeç veriyor. Ben ciddiyet
isterim, şöyle yapacaksınız vb... bir kaç konuşmadan sonra ufak ufak
yapacaklarımızdan bahsediyor. Sonra ise ilk sınavınızdan sizlere bahsediyor ve
oyuna geçiyoruz. Eğer televizyonda yayınlanan yarışmayı izlediyseniz, oyun
içinde de yapacaklarınızı tahmin edebilirsiniz. Lamba yapmak, dondurma satmak,
bir malı ucuza alıp başka yere pahalıya satmak, metrolarda geziye çıkmak vb...
ilginç deneyimler bizleri bekliyor.
Mesela sizden ilk olarak abajur yapmanızı istiyor. Gelen parçaları mekanizma
üzerinde birleştirip abajuru belli bir sürede, istenilen adet kadar tamamlamanız
gerekiyor. Bunu başarıp şirketin yolunu tutuyorsunuz. Dondurma satıp para
kazanmaya çalışıyorsunuz. Adamlar karşınıza geliyor, konuşma baloncukları içinde
kakaolu, çilekli, muzlu, kaymaklı vb... işaretler çıkıyor. Siz de onların
isteğine göre dondurmayı külaha koyup, müşterilerinize uzatıyorsunuz. Diğer
aktivite ise bir mağazadan aldığınız malı başka bir mağazaya kar ile satmak.
Kısaca kazıklamak olan bu durumda, metro ile belli yerlere gidip geliyorsunuz.
Her yolculuğunuzda belli bir zamanda geçiyor. İstenilen sürede sizden istenen
parayı kazanmalısınız. Görevlerde istenilen adet veya tutar altında da yapıp
durumu büyük patrona iletebilirsiniz, fakat rakipleriniz her zaman sizden bir ya
da iki daha fazla yapmış oluyor. Bundan dolayı direk tuş olma imkanınız var.
Ben ettim sen etme
Sizin içine dahil olduğunuz bir grubunuz var, birde size karşı olan
rakiplerinizin olduğu grup var. İlk olarak göreviniz size rakip gruba karşı
kazanmanız, diğeri ve önemlisi ise kendi grubunuz içindeki rakiplerinizi elemek.
Biraz karışık bir durum gibi gözüksede görevlerde istenileni yapın herşey
kendince zaten yerine geliyor. Toplam da yedi aşamadan oluşan oyunda, birde
görevleri takmadan oynayabileceğiniz bir bölüm de var. Yalnız burası oyunu bir
kere normal olarak bitirmeden açılmıyor. Bu yüzden yapımı bir kere bitirmeniz
gerekiyor.
Eğer görevi yapamayıp grubunuz eli kaybederse, en zayıf halka hesabı, aranızdan
bir kişi eleniyor. Sizi diğer yarışmacılardan ikisi ile patronun odasına
çekiyorlar. Burada elenmemeniz için yapmanız gereken, size verilen karışık
harfleri uygun hale getirip kelimeyi bulmak. İngilizce kelime hazineniz varsa
buradan kolaylıkla kurtulabiliyorsunuz. Belli bir enerjiniz oluyor ve üç kere
içinde bilemeseniz bu enerji bitiyor, eleniyorsunuz.
Ses ve görüntü olarak The Apprentice pek bir şey sunmuyor. Görev yerleri ve
büyük patron ile yardımcıları vs.... iki boyutlu olarak yapılmış. Hemen basite
indirgenip öylesine üstünden geçilmiş. İstenilse 3B bir grafik motoru ile de bu
oyun yapılabilirdi, fakat yapımcılar hemen yapmak ve uğraşmamak için bu yolu
seçmişler. Oyundaki seslendirmeler program hatası, yüzüne başlarda var olmasına
rağmen sonradan yok oluyorlar. Karşınızda patron konuşuyor, ağzı açılıp
kapanıyor fakat ses yok.
Masal burada biter
Elendiğiniz zaman yine oyuna başladığınızda yine aynı atraksiyonlar. Değişik
deneyimler sunmuyor sürekli aynı oyunların olması insanı sıkıyor. Bu yüzden bir
kere oynadığınız zaman ikincisinde zorlanmıyorsunuz. Aşamaları kolayca geçip,
oyunu sonlandırıyorsunuz. Grafik ve ses olarak bizlere pek bir şey sunmayan
oyunun, içeriği iyi olsa oynanırdı. Bu haliyle aman aman etkilemiyor bizi. Ufak
bir yer kaplaması ve her sistemde oynanması küçük bir artı sayılabilir. Bunun
haricinde ise vasattan ileri gidemeyen, içeriği olmayan öylesine yapılmış bir
oyundan farksız. Eğer ben The Apprentice yani Çaylak yarışmasına katılamadım,
oyunu ile idare ederim derseniz, eyvallah derim bende.