Tales of Arise, 1995 yılında oyun dünyasına giren “Tales” serisine büyük değişiklikler getirerek, eski oyuncularını kaybetmeden daha büyük bir kitleyi kendine çekmek istiyor. Geçtiğimiz ay Playstation 5 üzerinde yayınlanan demosunu incelediğimiz oyun (Tales of Arise ön inceleme) sonunda resmi çıkışını gerçekleştirdi. Getirilen yenilikler ne kadar iyi olmuş, yeni nesile çıkış yapmak için yapılan 1 yıllık erteleme ne kadar etkili olmuş, seriye ilk kez girmek için iyi bir oyun mu gibi sorulara bu incelemede yanıt vermeye çalışalım.
Tales of Arise’ın hikayesi Dahna ve Rena isimli ikiz gezegenlerin bulunduğu evrende geçiyor. Uzun yıllar birlikte varoluşlarını sürdüren iki gezegen arasındaki düzen, Rena’nın gelişmiş teknolojisi ile Dahna’yı ele geçirmesi sonucu bozuluyor. Bir zamanlar bereketli bir gezegen olan Dahna duvarlar ile çeşitli bölümlere ayrılıyor ve Dahna halkı köle haline getirilerek Rena adına çalışmaya zorlanıyor. Her bölgede çeşitli direniş birlikleri kurulmuş olmasına rağmen 300 yıldır devam eden düzeni sarsacak şey ise hafızasını kaybetmiş bir adam ve kendi halkı tarafından yakalanmaya çalışan Rena’lı bir kadın olacak.
Hikayeye yüzünde çıkaramadığı demir maskesiyle, bir yıl önce bulunduğu zamanın öncesini hatırlamayan Alphen ile başlıyoruz. İsmini dahi hatırlamadığı için herkes ona Demir Maske adıyla sesleniyor. Direnişçi grubun saldırdığı yük treninde bulunan Alphen, devrilen trende taşınan şeyi, parlak gözleri ile Rena’lı olduğu belli olan bir kadını askerlerden korumak için düşünmeden öne atılıyor. Kendisine dokunan herkese zarar veren “Dikenler” adı verilen laneti taşıyan Rena’lı Shionne ile bu şekilde tanışıyoruz.
Acı hissetme yetisine sahip olmayan Alphen ve kendi halkı tarafından hain ilan edilerek kovalanan Shionne direniş kuvvetleri tarafından bulunuyor ve onlarla birlikte bölge lordunu durdurmak için harekete geçmeye karar veriyor. Shionne’nin sahip olduğu ve acı duymadığı için yalnızca Alphen tarafından kullanılabilen Yanan Kılıç ile lordları durdurmak için başlayan macera, yeni arkadaşlar ve beklenmedik olaylar ile çok daha büyük bir şeye dönüşüyor.
Oyunun hikayesi JRPG türünden beklediğim her şeyi sunuyor. Nispeten küçük bir amaç ile yola çıkan ekibin kendilerini daha büyük olaylar içinde bulması, hem kendilerini daha iyi tanımaları hem de takım arkadaşları ile ilişkilerini geliştirmeleri, ölümler, ihanetler beklenmedik olaylar derken kendimizi iyi yazılmış bir hikayenin ortasında buluyoruz. Hikaye hakkında çok ayrıntıya girip spoiler vermek istemiyorum. Ayrıca dünyanın işleyişini, Dahna halkının sahip olduğu enerjiyi ve Master Core gibi öğeleri açıklamam gerekiyor ki bu incelemeyi bambaşka bir yere götürür.
Ekibimiz toplam 6 karakterden oluşuyor. Karakterlerin hepsi iyi yazılmış ve sevilesi tipler. Sırf iyi bir yeteneği var diye sevmediğimiz karakterler ile oynamak zorunda kalmıyoruz. Çizgisel bir şekilde ilerleyen ana hikaye sırasında yanımızdaki karakterleri de tanıyoruz. Karakterler sürekli birbiriyle konuşuyorlar. Etrafı gezerken çevrede gördükleri şeyler hakkında konuşuyor, savaş sırasında birbirine sataşıp taktik veriyor, kamp ateşi başında gün hakkında yorumlar yapıyorlar. Alphen ile Law’ın güçlenmek için fikir alışverişi yapması, Kisara ile Shionne’un yemek yapmak hakkındaki konuşmaları, Rinwell’in nasıl büyü kullanabildiği hakkında diğer karakterlerin fikirleri gibi ana hikayeden alakasız ama karakterler ile bağınızı güçlendiren bir sürü şey var.
Oyunun hikayesi bir JRPG oyunundan beklediğim seviyede iyi, o zaman biraz da oynanışa bakalım. Tales of Arise ile birlikte serinin eski oyunlarında kullanılan sistem üzerinde büyük değişiklikler yapılmış. Oyunun haritası üzerinde serbest bir şekilde geziyoruz ve çevreden ıvır zıvır toplayıp, bir sonraki göreve doğru ilerliyoruz. Bu sırada yolda gördüğümüz düşmanlara saldırmak ya da aralarından hızlı bir şekilde kaçıp kurtulmak da mümkün. Buraya kadar, bir iki ekstra özellik haricinde, eski Tales oyunlarından farklı gözükmüyor. Asıl değişiklik savaşa girdiğimizde ortaya çıkıyor.
Düşman ile mücadeleye girdiğimiz zaman savaş alanı sınırları belirleniyor ve o alan içerisinde serbest bir şekilde dolaşıp normal saldırıları istediğimiz gibi yapabiliyoruz. Serinin bir önceki oyunu Tales of Berseria’da olduğu gibi, gerçek zamanlı bir dövüş sistemi bulunuyor. Karakterlerimiz ile normal saldırıların yanı sıra, “Arte” adı verilen özel saldırıları da kullanabiliyoruz. Arte teknikleri düşmana hasar veren büyülü saldırılardan, çeşitli elementlerin gücünü alan yakın dövüş saldırılarına hatta el bombalarına kadar çeşitli türlerden oluşuyor. Eski oyunların aksine kullandığımız teknikler mana değil, kendi kendine dolan AG isimli birimden kullanıyor.
Haritada gezerken ya da dövüşlere girerken istediğimiz karakteri seçebiliyoruz. Ayrıca savaş sırasında diğer karaktere hızlı bir şekilde geçiş yapmak da mümkün. Her karakterin kendine özel yetenekleri ve savaşın gidişatını etkileyen özellikleri var. Örneğin Kisara ekibimizin tek savunma karakteri olarak dikkat çekiyor. Diğer karakterler sağa sola yuvarlanıp düşmandan kaçabiliyorken, Kisara’nın büyük kalkanı ile rakibi durdurma şansı oluyor. Grubun ana büyü kullanıcı olan Rinwell ise büyüleri şarj edip daha güçlü veya farklı formlarda rakibin üstüne gönderebiliyor. Ana dövüşe 4 kişi katılabiliyor, iki karakter ise destek olarak bekliyor.
Yetenek kullanırken ihtiyaç duyduğumuz AG kendiliğinden (ya da çeşitli etkilerle) dolduğundan savaşlarda seri biçimde farklı yetenekler kullanabiliyoruz. Serinin eski oyunlarında olan “Bu saldırıyı yaparsam iyileştirme büyüsü için mana kalmıyor” sorununa son! İyileştirme ve çeşitli güçlendirme yetenekleri için CP (Cure Points) adı verilen yeni bir birim gelmiş. Savaşlarda yeteneklerimizi düşmanların üzerine rahatlıkla yağdırabiliyoruz ama asıl dikkat etmemiz gereken şey CP kullanımına dikkat etmek. İyileştirme ve diriltme büyüleri, takıma fayda sağlayan güçlendirme yetenekleri gibi şeyler CP kullanıyor. CP kendi kendine dolan bir birim değil, dolması için az bulunan eşyaları kullanmak ya da kamp yapıp dinlenmek gerekiyor. Haritadaki çeşitli bölgeleri açmak için kullanılan yeteneklerin de CP kullandığını düşünürsek, zor bir savaşa girmeden önce CP barını kontrol etmek gerekiyor.
CP kullanımını başta çok önemsemedim, genellikle dibini görmeden önce bölümü tamamlamış ya da kamp ateşine ulaşmış oluyordum. Hikaye ilerleyip gezdiğimiz alanlar büyüdükçe düşmanlar güçlendi ve daha fazla CP harcamaya başladım. İşte o zaman tekniklerin kullanımı konusunda daha dikkatli olmaya başladım. Takımın diğer üyelerinin CP kullanan yeteneklerini kısıtlayıp dikkatli bir şekilde hareket etmeye başladım.
Savaş yetenekleri ile iyileştirme yetenekleri arasında ayrım olması çok hoşuma gitti. Bu sayede dövüşler yakın zamanda çıkan Scarlet Nexus gibi daha seri ve eğlenceli hale geliyor. Savaşların dışında kampta yemek pişirmek (uzun süreli çeşitli bufflar veriyor) ilerleyen bölümlerde açılan balık tutma oyunu, dünyanın etrafına yayılmış baykuşları kendi krallığına geri götürmek gibi aksiyonlara girmek de mümkün.
Son olarak karakterleri özelleştirme konusunda bir sürü seçenek bulunuyor. Çevredeki baykuşlardan topladığımız gözlük, kuyruk ve “kedi kulağı” gibi aksesuarların yanı sıra farklı kıyafetler bulmak da mümkün. Ayrıca DLC olarak satılan farklı kıyafetler de bulunuyor. Code Vein, Tekken gibi oyunlardan karakterlerin kıyafetlerinin yanı sıra serinin olmazsa olmazı plaj kıyafetleri, okul kıyafetleri gibi absürd şeyler ile oyunun ciddiyetini aşağı çekmek mümkün. Üstelik aldığınız kostümler karakterler için yeni yetenek ağaçlarını da açıyor. DLC konusuna sonra değineceğim için şimdilik burada bırakıyorum.
JRPG türündeki oyunlar genellikle lüzumsuz FPS kilitleri, bilgisayarın potansiyelini kullanamayan sorunlu PC portları ve benzeri sorunlar ile çıkış yapar. Doğal olarak PC’ye çıkan her JRPG oyununa şüpheyle yaklaşırım ve çoğu zaman bu şüphelerim (Nier Replicant gibi) boşuna değildir. Geçtiğimiz aylarda çıkış yapan Scarlet Nexus’dan sonra Tales of Arise’ın da PC’de sorunsuz olarak oynanabildiğini söylemek beni çok mutlu ediyor.
Tales of Arise tercih ettiği sanat stili ile oldukça güzel gözükmesinin yanı sıra, düzgün optimizasyonu sayesinde en düşük sistem gereksinimlerini karşılayan PC’lerde bile düzgün çalışıyor. Üstelik kullandığı sanat stili sayesinde düşük grafik ayarlarında bile iyi gözüküyor. Oyun içi motoru kullanan ara sahneler 60 FPS olsa da oyun içinde herhangi bir FPS kilidi yok.
Yüksek çözünürlük desteği, değiştirilebilir grafik ve yenileme hızı ayarları, motion blur gibi seçenekleri açıp kapama özelliği genellikle JRPG portlarında görmediğimiz seçenekler olarak dikkat çekiyor. Antialiasing ayarlarında TAA ve SMAA arasında seçim yapabiliyoruz, Nvidia kartlara DLSS desteği ise bulunmuyor. Oyunda canımı sıkan tek şey karakterlerin çizim mesafesi oldu. Düşmanlar ya da diğer karakterler yanına belli bir mesafede yaklaşmadığımız sürece gözükmüyor. Konsol için anlaşılabilir bir özellik ama PC’ler için bir ayar yapılabilirdi.
Her JRPG oyununda olduğu gibi, bu oyunu da japonca seslendirme ile oynadım ve seslendirme kadrosunun çıkardığı işten gayet memnun kaldım. Özellikle baş düşmanlarımız diyebileceğim lordların seslendirme kadrosunu çok sevdim. Daha ilk mücadelede Fumihiko Tachiki’nin (Zaraki Kenpachi - Bleach, Sakazuki - One Piece) sesini duymak bile ayrı güzel. Oyunun müzikleri de gayet güzel olmuş.
Oyunun daha bahsedilecek çok güzel tarafları var ama incelemeden çıkıp oyun rehberine dönmenin sınırındayız zaten. Bu yüzden biraz da sevmediğim taraflarından bahsedeceğim. Bu kısım çok uzun değil. Haydi başlayalım.
Oyundaki seslendirmelerin iyi olduğundan bahsetmiştim. Bazen R1 tuşuna basarak karakterlerin çevre veya diğer karakterler hakkında yaptığı konuşmalara şahit olabiliyoruz. Burada 2D çizimler yerine üç boyutlu karakter modelleri, çizgi roman tarzı bir sunum ile sohbet ediyor. Karakterler konuşuyor ama modellerin ağızları kıpırdamıyor. Yani çok kötü değil ama göze batan bir durum. Bazı ara sahnelerde de benzer durumlar yaşanıyor.
Bazı boss dövüşlerinde “E hadi artık öl de gidelim” diyecek seviyeye geliyoruz. Tamam normal saldırılar aşırı güçlü olmayabilir, karşımızdaki rakibi sarsmak için vakit gerekiyordur ama üç kere ikili “Boost Attack” saldırısını yapmışım, rakip hala ayakta, grubu dağıtacak kadar güçlü bir büyüyü tamamlıyor. Shooter oyunlarda “Bullet Sponge” dediğimiz tipte düşmanlar vardır ya, bazı boss dövüşlerinde aynı hisse kapıldım.
Oyun için yayınlanmış DLC paketleri bulunuyor. Steam üzerinde 9TL ile 80 TL arasında değişen fiyatlara sahip paketler doğrudan oynanışa etki eden şeyler olarak dikkat çekiyor. Oyun içi para yetiştiremiyor musunuz? 9 TL vererek 100 bin Gald almanız mümkün. Karakterilerinize %20 XP bonusu, %10 indirim veren özel artifactler ve savaşları kolaylaştıracak eşyalar veren eşya paketi sadece 50 TL vererek sizin olabilir. Oyundaki kostümler bile karakterinize pasif yetenekler sağlayan yetenek ağaçları açıyor. Yani hiçbir şey sadece görsellik değil.
DLC paketlerinin oyuna Ubisoft oyunları gibi “hızlı geliştirme” sağlayan hizmetler sunması rahatsız edici geliyor ama burada bir şeyi belirtmem lazım, oyun bu paketleri almanız için daha zor tasarlanmamış. Evet, o aldığınız paketler karakteri bir anda güçlendirebiliyor ve daha sonra elde edeceğiniz bazı skilleri erken açmanızı sağlıyorlar ama zorunlu değiller Üstelik DLC eşyalarını isteğe bağlı olarak kapatıp açmak gibi bir şansımız da bulunuyor. Tabi her kampa girdiğimizde sağda “Yeni DLC var koş” gibisinden reklam yapmasa daha iyi olurdu.
Tales of Arise görsel açıdan tatmin edici, düzgün yazılmış hikayesi ve kendini sevdiren karakterleri ile başarılı bir JRPG oyunu. Geliştirilmiş oynanış sistemi sayesinde seriye aşina olanların yanı sıra yeni oyuncular için de harika bir başlangıç oyunu. PC kullanıcılarının başını ağrıtacak sorunların olmaması da büyük bir artı. Scarlet Nexus’un ardından Tales of Arise’da da sorunsuz bir iş çıkaran Bandai Namco sonunda PC kullanıcılarını da mutlu ediyor. Alırsanız hayatınızı kolaylaştıran DLC paketleri biraz can sıkıcı ama oyunun bu paketler olmadan da rahat bir şekilde oynanabilmesi güzel.
Tales of Arise hem PC hem de konsollarda çıkış yapmış durumda. PC sürümünü Steam üzerinden (https://store.steampowered.com/app/740130/Tales_of_Arise/) 300 TL fiyat etiketi ile almak mümkün. Oyunu Xbox platformunda almak isteyen oyuncular Xbox Store üzerinden 300 TL vererek hem Xbox One hem de Xbox Series S/X konsolları için olan sürüme sahip olabiliyor. Playstation konsolunda oynamak isteyen oyuncular ise PSN Store üzerinden 600 TL karşılığında hem Playstation 4 hem de Playstation 5 sürümüne sahip olabiliyor.
1.Sony i seçtiğiniz için teşekkürler
2.Bu kazığı sanki bir yerden hatırlıyorum.Dejavu...