Alt başlık olarak kullandığım “Grafiklere bak gerçek gibi!” cümlesi herhalde son 10 yılda bir milyar kez farklı oyun için kullanılmıştır. Her yıl sürekli gelişmeye devam eden oyun grafikleri giderek gerçeğe yaklaşmaya başlamışken, aslında bugün gördüğümüz grafiklere bundan on yıl sonra “Bu ne be?” dememiz oldukça yüksek bir ihtimal.
Her seferinde aynı şey olmadı mı sizce de? Örneğin yıllar 1997’yi gösterirken piyasaya sürülen FIFA 98’in grafiklerini görüp hangimiz “vay canına” demedik? Peki şimdi dönüp ekran görüntülerine baksak hangimiz beğeniriz?
Biz de bu konuya bir el atmak istedik ve sizlere son on yılda oyun piyasasının ne denli geliştiğini ve bu gelişmenin durmak bilmediğini göstermek istedik. Beğenmenizi ümit ederek başlayalım bakalım.
Not: Her yıl için bir oyun seçmemiz gerekiyordu ve biz de o dönemin en iyi grafiklerine sahip oyunlarından birini seçerek kullandık. O yılın en iyi grafikli oyunu budur diye bir iddiamız yok. Fakat tabii ki şahsi görüşlerim yer alıyor yazının içerisinde. Yorumlarınızı bekliyoruz…
Yıl 1991 – Sonic the Hedgehog
Sonic’i görene dek gerçek hayatta mavi bir kirpi görseniz vereceğiniz tepki eminim ki bir garip olacaktı ama Sega sağolsun bizi hayatın bu tür zorluklarına alıştırmayı başardı. Artık mavi bir kirpi görürsek şaşırmayacağız. Teşekkürler Sega!
Sonic’in grafikleri oldukça çizgi roman havasında olsa da kesinlikle daha iyi olamazdı. Oyuna tam uyan bu çizimler o dönemin en güzel görüntüleriydi belki de ama gelin görün ki piksellerden başka bir şey görmüyormuşuz meğer :)
1Yıl 1992 - Mortal Kombat
Mortal Kombat’ta sergilenen oyunculuk ve grafikler o dönem için gerçekten oldukça güzel olsa da şu anda baktığımızda günümüzden oldukça uzak aslında. Bize o dönem her şey çok net ve güzel görünüyor olsa da, şu anda baktığımızda “Blur” ile daha yumuşak hale getirilmiş düşük çözünürlüklü fotoğraflardan ibaret aslında.
2Yıl 1993 – Gabriel Knight: Sins of Father
Sierra tarafından piyasaya sürülen Gabriel Knight, yalnızca grafikleri değil, konusuyla da o dönemin en önemli oyunlarından olmasını bilmişti. Hatta abartmıyorum gelmiş geçmiş en iyi macera oyunlarından birisi olarak kabul edilir bu oyun.
Grafiklerde 1992 yılı ile 1993 yılı arasında devasa bir gelişme olmasa da piksel sayıları yavaş yavaş düşmeye başlamış gördüğümüz üzere. Ha oyun biraz fazla çöküyordu ama olsun, o kadar kusur kadı kızında da olur değil mi?
3Yıl 1994 – Doom 2
94 yılına baktığımızda grafikler hala piksel piksel görünüyor değil mi? Doom 2’yi örnekledik çünkü o dönemin en iyi grafikleri 1994 yılında olabilecek en iyi düzeydeydi. Biz Doom 2’yi gördüğümüzde gözlerimizi ovuşturup tekrar tekrar bakmak zorunda kalmıştık ve kaba tabirle “salyalarımız akarak” oynamıştık ama 2011 yılına geldiğimizde rahatlıkla dalga geçilebilir düzeydeler gayet.
4Yıl 1995 – MechWarrior 2
Aradan geçen bir yılda ne kadar çok değişiklik olmuş aslında. Anti-aliasing, duman ve ateş efektlerinin oyunlara dahil olmasıyla daha yumuşak ve göze hoş gelen grafiklerle tanışmaya başlamıştık.
Fakat aslına bakarsanız, bomboş ve gölgelendirmeler dışında hiçbir artısı olmayan bir çevrenin üzerinde kutu kutu grafikler görüyoruz. Hatta o kadar köşeli ki bu grafikler parmağınızı dokundursanız elinizi kesebilirmiş.
5Yıl 1996 – Super Mario 64
Eğlenceli ve çizgi filmvari grafikleriyle Super Mario 64 çıktığında, Super Mario’yu bu şekilde görebileceğimizi acaba kaç kişi hayal edebiliyordu? Sonuçta o dönem her çıkacak oyunun milyonlarca ekran görüntüsü yayımlanamıyordu. Doğal olarak da oyunları ancak piyasaya sürüldüklerinde ya da demoları yayımlandığında deneme şansımız oluyordu.
Mario, 64-Bit’e geçiş yaptığında gözlerimiz yuvalarından fırlamıştı. Hatırlıyorum, o dönem Alman RTL televizyon kanalında reklamları dönen bu oyunu gördüğümde, evimdeki 16-Bit’lik Sega Mega Drive’ı kırmak istemiştim cümlesi hislerime tercüman olabilir herhalde.
6Yıl 1997 – Quake 2
1997 yılı oyun grafikleri tarihinde devrimsel bir yere sahip bence. Zira aşağıdaki ekran görüntüsüyle Quake 2 adlı oyuna bir göz atarsanız, günümüz oyunlarına en yakın grafiklerin bu yıldan itibaren yapılmaya başlandığını anlamış olursunuz.
Tabii ki grafiklerin daha gelişecek çok uzun bir yolu var ve hala bazı şeyler oldukça köşeli görünüyor ama en azından yuvarlatılmış silahlarının görüntüsü bizleri etkilemeyi başarıyor.
7Yıl 1998 – Resident Evil 2
Resident Evil serisinin ikinci oyunu Resident Evil 2’yi eğer PlayStation ya da güçlü bir PC ile oynama şansına sahip olduysanız, neden bu listede yer aldığını çok iyi anlıyor olmanız gerekiyor. O dönem futbol oyunlarında da yeni kullanılmaya başlanan “head tracking” yani oyun içerisindeki karakterlerin nesneleri başlarıyla takip etmesi özelliği ile birlikte grafikler ve yarattığı atmosfer bambaşka bir hale bürünmeye başlamıştı.
Özellikle çevre tasarımının sabit çizimlerden oluşsa da “Blur” ile yumuşatılmış oldukları belli oluyor. Aşağıdaki ekran görüntüsüne baktığınızda yakın çekime girildiğinde ne kadar kötü göründüğünü hemen fark edeceksiniz. Tabii o dönemin Half-Life gibi en iyi grafikli oyunlarından birisi olduğu gerçeğini değiştirmiyor bence bu.
8Yıl 1999 – Ultima IX: Ascension
Çok fazla tutulmasa da Ultima serisi grafiksel açıdan hep gelişmişti. Özellikle 1999 yılında piyasaya sürülen Ultim IX: Ascension, Voodoo 3 grafik kartı zorunluluğu getirerek, grafik konusunda o dönem için ne kadar iddialı olduğunu göstermişti bizlere.
Geniş bir dünya ve rengarenk gökyüzünün güzelliğini bize yansıtabilen Ultima IX: Ascension kesinlikle oyun tarihinde mihenk taşlarından biri olmuştur.
9
Yıl 2000 – Quake 3
Quake 3 aslında 1999 yılının aralık ayının sonlarına doğru piyasaya sürülmüştü ve Türkiye’de satışı 2000 yılına denk gelmişti. İd Tech 3 adlı grafik motorunun gücünü arkasına alan Quake 3’ün grafikleri hem kendisi açısından devrimsel nitelikteydi hem de kendinden sonra gelecek oyunlar için bir ışık olmuştu.
Aynı yıl aynı motorla piyasaya sürülen American McGee’s Alice’in grafikleri bu motorun neler yapabileceğini bize gösteren bir şov niteliğindeydi adeta. Sonuçta bu başarı id Tech 3 motoruna ait olduğundan, Quake 3 bu listede kendine yer bulmayı başarıyor.
10Yıl 2001 – Max Payne
Limon yemiş gibi ekşi suratlı Max Payne’i kim unutabilir? Kendinden sonra gelen neredeyse her aksiyon oyununda kullanılan Bullet Time’ı oyun dünyasına kazandırması bir yana, Film Noir (Kara film) havasında hazırlanmış grafikleri ve renkleriyle ortalığı sallamayı başarmıştı.
Max’in yüzünün oldukça detaylı ve güzel hazırlanmış olması, her ne kadar herhangi bir mimik olmasa da yine de çok başarılıydı. Şimdilerde 3.sü hazırlanan Max Payne’in bir çok oyuncuda yeri eminim ki ayrı olarak kalacaktır. Aynı yıl piyasaya sürülen Grand Theft Auto 3’ü de unutmamak gerek tabii ki ama Max başkadır, Max candır…
11Yıl 2002 - The Elder Scrolls III: Morrowind
Açık dünya oynanışın ilk örneklerinden olan ve tarihte bu konuda önemli bir yere sahip olan oyundur Morrowind. Önceki oyunlarla karşılaştırdığınızda şu suyun ne kadar gerçekçi göründüğüne bakar mısınız?
Oldukça detaylı olarak hazırlanan açık dünyası ile Morrowind 2002 yılında etkileyiciliğin sınırlarını zorlamayı başarmıştı. Biz de yavaş yavaş güzel grafikli oyunlara alışmaya başladığımızdan biraz daha normal gelse de yine de “gerçek gibi ya” demeden geçememiştik.
12Yıl 2003 - Tom Clancy’s Splinter Cell
Tom Clancy’s Splinter Cell, gerçek zamanlı gölgeleri ve ışıklandırmasıyla, gizlilik için karanlığın aktif olarak kullanbildiği yegane oyunlardandı. Thief adlı oyunda bunu yapmıştı ama dinamik gölgelendirme değil sabit gölgeleri kullanabiliyorduk. Tabii Tom Clancy’s Splinter Cell piyasayı vurana kadar…
13Yıl 2004 – Half-Life 2
2004 yılında piyasaya sürüldüğünde zaten yıllardır oyuncuların beklediği bir oyun olması nedeniyle piyasayı sallayan Half-Life 2, ayrıca inanılmaz grafikleriyle de beklentilerin çok üzerinde görseller sunmuştu oyunculara.
Zaten grafiklere şöyle bir göz atarsanız, 2003 ile 2004 yılı arasındaki değişimi bile çok rahat görebilirsiniz. Tabii aynı dönemde piyasaya sürülen id Tech 4 motoru kullanan Doom 3'de bu listede olmayı hak ediyor kesinlikle. Tabii grafikleri Half-Life'a göre çok daha plastik gibi görünse de, yine de şok edici grafikler ile bir senede ne kadar çok şey değişmiş dedirtti bizlere...
14Yıl 2005 – Battlefield 2
İnternet kafelerin en sık oynanan oyunlarından birisi olan Battlefield 2, o dönemin en gerçekçi ve modernize edilmiş grafiklerine sahipti. Açık bir dünyada, helikopterler, uçaklar, tanklar ve nice aracı kullanabildiğiniz ve oldukça kalabalık sunucularda arkadaşlarınızla savaşabileceğiniz Battlefield 2’nin grafikleri artık oyunların “vay be” dedirten dönemine denk geliyor biraz da.
Evet silahlar hala plastik gibi, evet bazı şeyler hala biraz köşeli ama nerede Quake 3, nerede Battlefield 2 arkadaşlar…
15Yıl 2006 - The Elder Scrolls IV: Oblivion
Geçmişe götürme şansınız olsa, şeytan diye taşlanmanıza yol açacak oyunlardan biri daha karşınızda: The Elder Scrolls IV: Oblivion! Göz yaşartıcı derecede güzel grafikleri ve modellemeleriyle Oblivion, açık dünya oynanışın kitabını baştan yazan bir dünyaya sahipti.
Kullanılan GameByro grafik motoru yaşlanmış gibi durabilir ama yalnızca karakter modellemeleri için bunu söyleyebilirsiniz. Çevre grafiklerine bakarsanız son 5 yılda aslında çok da büyük bir gelişme kaydedilmediğini görmüş olacaksınız bence.
16Yıl 2007 – Crysis
Özellikle oyunların “grafiklere bak neredeeeen nereye, yaşlanıyoruz oğlum herhalde” dedirtmesine yol açan en önemli oyundur Crysis. Crytek motoru ve onu hazırlayan üç Türk kardeşin hazırladığı bu oyun gerçekten o tarihten itibaren oyunların grafik standartlarını tamamen değiştirmişti.
17Yıl 2008 – Metal Gear Solid 4
“PlayStation 3 ile neler yapılabilir?” sorusunun yanıtı olarak Metal Gear Solid 4 yapılabilir mesela diyebilirsiniz rahatlıkla. Grafiklerin göz alıcılığını bir kenara koyarsak, oyunda kullanılan ışıklandırma efektleri, kamuflaj özelliği bile insanı bir iki dakika kadar düşünmeye zorluyor.
Serinin bir önceki oyununda piksellerin içerisinde yüzerken bir anda Snake’in yüzündeki kırışıklıklara kadar tam anlamıyla görebilmeye başlamıştık ve gerçekten bizim açımızdan bayağı bir şaşırtıcı olmuştu. Tabii artık o da eskimeye başladı değil mi?
18Yıl 2009 - Uncharted 2: Among Thieves
Uncharted’ın grafikleri çok iyiydi belki ama Uncharted 2: Among Thieves’i gördükten sonra çok iyi sıfatını çok yanlış şeylere verdiğimizi anlamıştık. Zaten filmvari bir oyun olması nedeniyle etkileyici olan Uncharted 2, öylesine güzel grafiklere sahipti ki, Nathan Drake’in Türkiye’den başlayıp Nepal’e uzanan yolculuğu boyunca gözlerimize inanamamıştık.
The New Yorker dergisinden Nicholson Baker, Uncharted 2 için, “Uncharted 2 bence oyun dünyasının görsel zaferidir” diyerek grafiklerin en üst seviyeye ulaştığının sinyallerini vermişti zaten.
19Yıl 2010 – Heavy Rain
Önce teknoloji demoları yayımlandı, ardından oyun içi görüntüler. Her şey o kadar gerçekçi ve “film gibi” hazırlanmıştı ki, oyunu merakla beklemeye başladık. Ardından Heavy Rain piyasaya sürüldü ve oyun dünyasında bir başka devrim daha gerçekleşmiş oldu.
İnteraktif film tadındaki oyunu muhteşem görünen grafikler ve inanılmaz bir senaryo ile önümüze sunan Heavy Rain, belki yalnızca bir yıl sonra piyasaya sürüldü ama kesinlikle Uncharted 2’den çok daha iyi grafiklere sahipti.
20Yıl 2011 – L.A. Noire
Öncelikle şu an oyun dünyasının geldiği en son nokta L.A. Noire’de kullanılan Motion Scan teknolojisidir. Heavy Rain’de buna benzer bir sistem kullanmış ve oyunculara mimikleri sunmayı az da olsa başarmıştı ama L.A. Noire bambaşka.
Sorgu sahnelerinde tamamen insanların yüz hatlarına, mimiklerine ve hatta yutkunduğunda boğazından geçen şişkinliğe bakarak yalan mı doğru mu söylediğini anlamamıza olanak tanıyan bu teknoloji sayesinde, oyunların grafik bağlamında çıtası neredeyse iki katı yükseğe çıkmış oldu.
L.A. Noire yüzünden, çok iyi bir oyun olsa da yüz hatlarının boş bakıyor olması ve anlamsızca tepkisizliği yüzünden başka bir oyun oynayamaz oldum yahu!