Ben bir şehir kurdum, geldi dinozor yedi
Simülasyon oyunları benim için farklı bir yere sahiptir, her zaman da öyle olacaktır. Normal şartlarda listemde birinci sırada RPG, ikinci sırada adventure (özellikle çizgi film grafiğinde point-click maceralar), üçüncü sırada strateji oyunları gelir. Belki listeyi daha uzatsam simülasyon oyunları daha da aşağılara itilecektir ancak bu kesinlikle onları önemsemediğimden değil.
Settlers, Paroh, Cesar, Tropico ve Simcity… Daha niceleri var ki bu isimler arasına katılabilecek. Her biri kendi içinde has özelliklere sahip olsa da temelde yönetmek, planlama ve strateji üzerine, sürekli büyüyen bir toplumu ve bölgeyi düzenli tutmak için yapılmış oyunlar. Belki de bu yüzdendir bu tarz oyunları seviyorum. Neyse lafı uzatmadan konuya girelim.
Maxis uzun yıllar sonra SimCity oyunu hazırlamaya başladığını duyurduğunda hayranları sevinirken belki de bu kadar yenilikçi bir oyun beklemiyordu. Sonuçta 80’lerden beridir devam eden bir SimCity salgını her ne kadar her oyunla yeni bir şey katsa da temelinde hep aynı olmuştu. Fakat yeni SimCity, çağın getirdiklerine ayak uydurmasını iyi bilen ve bunu da başarıyla kendisine entegre eden çok farklı bir oyun olmuş, her şeyden önce bunu söylememiz lazım.
Uzaktan yardımEA’yı sevmem, tıpkı %90’lık kitle gibi, o yüzden SimCity’nin çıkışında yaşanan sunucu sorunları vs. gibi olaylara da hiç şaşırmadım. Origin’in saçmalığı, uzun süreler sizleri boş yere bekleten güncellemeler ve buna benzer altyapı sorunları “Parayı ver gerisini hallederiz bir şekilde” mantığı ile çalışan Electronic Arts’ın çok da yabancı olduğu bir politika değil. Zamanında oyun yapımcılarının o güzel serilerini ne hale getirdiğine kaç defa şahit olduk. Dolayısı ile bunları size sıralamayacağım ancak elbette oyunun geneline olan etkisini de puanda ve eksilerde belirteceğim. Lakin Maxis’in yaptığı oyun ile bu alt yapı sorunu birbirinden alakasız olduğu için bütün suçu oyuna atmak da bana haksızlık gibi geliyor. Bunu da bir kenara not etmek gerekir.
Her şeyden önce bir simülasyon oyununda ve buna benzer bir çok oyunda en önemli unsur bir tutorial yani öğretici bölümlerdir. Nitekim onlarca yeniliği, değişimi siz oyuna ekleseniz de oyuncuya nasıl yapacağını göstermez ve ondan “deneme yanılma” yöntemi ile keşfetmesini isterseniz o başlı başına ayrı bir sorun oluşturur. Günüm oyunlarındaki yoğun içerik ve günümüz insanının zaman darlığı karşı karşıya geldiğinde pek çok oyun bu tarz eksiklikler yüzünden değeri bilinmeden harcanıp gidiyor.
Neyse ki SimCity’de bu tarz bir sorun yok, aksine sağlam bir tutorial mantığı yerleştirilmiş ve bir nevi mecburi kılınmış bu. Oyunu (nihayet) ilk açtığınızda size direk, “Haydi gel, sana önce yeni oyunu biraz öğretelim” diyor ve yaklaşık bir saat sürecek bir tutorial’ı size sunuyor. Tutorial kısmında temel özellikleri ve yenilikleri size uygulamalı bir şekilde anlatıyor. Oyunun oldukça aktif olan sosyal yönünü nasıl kullanacağınız ve sadece “arkadaşınla oyna” mantığının yer almadığı, aynı zamanda “gerçek hayatta da işler bu şekilde yürüyor” mesajının da verildiğini hissediyorsunuz. Fakat o konuya daha sonra değineceğiz.
Adını ben koydumTutorial kısmını bitirdikten sonra karşınıza “Play” ve “SimCity World” adında iki seçenek çıkıyor. SimCity World oyundaki diğer oyuncuların arkadaşsal, bölgesel veya küresel olarak hangi alanda ne kadar başarılı olduklarını gösteren bir lider tahtası olarak hazırlanmış.
Play kısmında ise sizi “Resume Game”, “Join Game” ve “Create Game” olarak üç seçenek karşılıyor. Join game kısmındakiler başka kişilerin “public” olarak açtığı oyunlar. Buradan en son ne zaman oynandığını, bölgede kaç şehrin kurulu olduğunu ve kaç şehrin boşta olduğunu görüyorsunuz. Resume Game ise daha önceden oynadığınız oyuna devam etmek için. Create Game ise sizin kendi oyununuzu oluşturmak için.
Yeni SimCity’de artık olay şehir değil bölge (region) kontrolü. Sizlere ilk başta bir şehir değil, bir bölge sunuyor. Farklı coğrafi şekillerde gelen region’lar büyüklüklerine göre kendi içlerine 3 ila 16 arasında şehir sığdırabiliyor. Bu mekaniğin bahsettiğimiz şekilde gelişmesinin en büyük önemi ise herkesin şikayet ettiği “sürekli online olmak gerek” konusu ile alakalı. Region’larda bir şehri seçtikten sonra oyun size bu region’ın özel mi yoksa halka açık mı olmasını istediğinizi soruyor. Bunun için iki yolunuz var. Diyelim ki aynı evde yaşayan 3 arkadaşsınız ve üç şehirlik bir region seçtiniz. Bu region’ı private yaparak buraya sadece davet gönderdiğiniz insanları alarak kendi aranızda oyununuzu oynayabilirsiniz (elbette hala online bağlanarak) ya da 6-7 şehirlik bir region seçip oyunu public olarak açabilir ve siz iki arkadaşınız ile oynarken geri kalan şehirlerin de yabancı kişiler tarafından alınıp komşu olmalarını sağlayabilirsiniz.