Özel İnceleme
Devlere meydan okuduğumuz Shadow of the Colossus'un PS4 sürümünü inceledik
İlk olarak boynuzlu bir çocuğun hikayesi ile karşımıza çıkan Team ICO (şimdiki adı ile genDESIGN) daha o zamandan ne kadar farklı bir firma olacağını ortaya koymuş ve bizi hiç de alışık olmadığımız bir atmosferin ortasına bırakıvermişti. Firmanın hemen hemen tüm oyunlarında kullandığı bilinmeyen bir diyar teması, daha sonradan çıkan Shadow of the Colossus ve The Last Guardian yapımlarında da ön plana çıktı. İşte bu üç oyunun paylaştığı birçok ortak nokta olsa da aralarından sıyrılan Shadow of the Colossus'un birçok oyuncu gibi benim için de değeri oldukça büyük. Zaten bu yazıda hem bu konuya hem de oyunun yenilenen PS4 sürümüne değineceğim.
Shadow of the Colossus Video İnceleme
İlk duyurulduğunda Wanda and Colossus olarak ortaya çıkan Shadow of the Colossus'ta devasa boyuttaki devlere karşı mücadele ediyoruz. Peki neydi bizi bu Colossus'ları öldürmeye iten neden. Şan mı, şöhret mi, intikam mı? Hiç biri değil. Oyunun ana temasına aşk unsurunu koyan yapım ekibi her ne kadar bu konuda çok fazla detay vermese de kısa sürede karakter ile özdeşleşmemizi sağlamış. Bu karakterin neden hayatını kaybettiğini bilmiyoruz. Oyunu açtığımız anda bu detay adeta gözümüze sokuluyor ve uzun süren bir yolculuktan sonra bir o kadar uzun duran devasa bir köprüyü geçiyor ve Kadimler'in Tapınağı'na adım atıyoruz. işte buradaki kapı kapandığında siz de geriye dönüş olmadığını anlamaya başlıyorsunuz. Ulu bir sesin dediği gibi bu kızı canlandırmak için 16 devi öldürmemiz yetiyor ama sonunda bizden neler götüreceğini hesaba katmadan gözümüzü karartıp yola düşüyoruz.
Shadow of the Colossus'un ana teması daha tapınaktan çıktığınız anda yüzünüze bir tokat gibi çarpıyor. Firmanın diğer oyunlarının aksine olabildiğince uzanan geniş alanların bizi beklediğini söylemeliyim. Üstelik bu alanlar doğanın bütün güzelliklerini de karşımıza çıkartmış vaziyette. ilerledikçe karşılaştığınız detaylar ve manzara karşısında mest oluyorsunuz. tabi tüm bu güzellikler karşısında oyunun sade yapısı size büyük bir masalın içindeymiş hissiyatı yaşatıyor.
Bu masalsı atmosferde en büyük yardımcımız ise sadık atımız Agro. her seslendiğimizde kayıtsız kalamayan, bizi en zor anlarımızda bile yanlız bırakmayan Agro kısa sürede oyuna olan bağımızın en önemli unsurlarından biri haline geliyor. Zaten firmanın oyunlarında kullandığı ikili karakter olgusu bu oyunda Agro üzerine yüklenmiş. Yani Ico'da Yorda, The Last Guardian'da trico neyse, bu oyunda da Agro'nun o olduğunu söyleyebilirim. Oyunun büyük bir bölümünü at sırtında geçiriyorsunuz. Tabi atınızdan inmeniz gereken ya da yanlız devam etmeniz gereken yerler de var tabi ki. Yine de aradaki bağ bu kadar kuvvetli hale gelince sık sık Agro'yu kontrol etme gereği hissediyorsunuz.
Shadow of the Colossus'u oynamaya başladığınızda hele ki ilk dev ile karşılaştığınızda aklınızdan tek bir soru geçiyor "2005 yılında böyle bir oyunu nasıl yapmışlar?". Şimdi devasa yaratıklar ya da ucu bucağı gözükmeyen alanlar çok normal gelse de o yıllarda bu gibi durumların ilkleri yaşattığını kabul etmemiz gerekiyor. Yani God of War'da Hydra'ların böğrüne Kaos bıçaklarını saplayıp sağdan sola vurmak o dönem ne kadar etkileyiciyse, ilk Colossus ile karşılaşmak da işte o kadar etkileyiciydi diyebilirim. Tabi oyunun bu yeni versiyonunu oynadığınızda ağzınız o kadar açık kalmayacak belki ama yine de bu devlerin sizi fazlasıyla etkileyeceğini gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.
Shadow of the Colossus'u oynamaya başladığınızda hele ki ilk dev ile karşılaştığınızda aklınızdan tek bir soru geçiyor "2005 yılında böyle bir oyunu nasıl yapmışlar?". Şimdi devasa yaratıklar ya da ucu bucağı gözükmeyen alanlar çok normal gelse de o yıllarda bu gibi durumların ilkleri yaşattığını kabul etmemiz gerekiyor. Yani God of War'da Hydra'ların böğrüne Kaos bıçaklarını saplayıp sağdan sola vurmak o dönem ne kadar etkileyiciyse, ilk Colossus ile karşılaşmak da işte o kadar etkileyiciydi diyebilirim. Tabi oyunun bu yeni versiyonunu oynadığınızda ağzınız o kadar açık kalmayacak belki ama yine de bu devlerin sizi fazlasıyla etkileyeceğini gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.
16 devi öldürmemiz gerekiyor ama sonunda bizden neler götüreceğini pek hesaba katmıyoruz.
Oyundaki 16 devi öldürmek ise gözüktüğü kadar kolay değil. Öncelikle bu devleri bulmanız gerekiyor. Bu noktada yardımımıza lanetli kılıcımız koşuyor ve onu havaya kaldırdığımızda sıradaki hedefimizin hangi yönde olduğunu anlıyoruz. Sonrasında ise iş o tarafa doğru ilerleyip hedefimizi bulmaya bakıyor. Yine aynı şekilde devlerin zayıf noktalarını da bu kılıç sayesinde saptayabiliyorsunuz. Ayrıca devlerin dikkatini çekme ya da taktik gereği kullanmamız gereken bir ok, yay ikilisine de sahibiz. karşılaştığınız her devin öldürme şekli ise birbirinden farklı resmedilmiş. Yani kimi zaman topuklarından tırmanıyor, kimi zaman ise size bakmaya çalışan bir devin sakalına yapışıveriyorsunuz. Yerden metrelerce yükseklikte süzülen devler olduğu gibi, sizi suyun metrelerce altına sürükleyen devler de bulunmakta. Bu konuda yapım ekibi hayal gücünü oldukça geniş tutmuş ve bunu 2005 yılında başarmışlar.