Genel olarak bir oyunu incelerken yanımda bir kağıt kalem bulunur. İncelemede
kağıda bir şeyler karalarım, oyun hakkında bir şeyler yazarım. SAS: Anti –Terror
Force başlarken kağıt bomboş yanımda duruyordu. Oyun ile iyice haşır neşir
olduğum zaman üzerinde bir çizik dahi yoktu. İnceleme yazısı yazmaya başladım ve
hala bana bembeyaz bir şekilde bakıyordu. İncelemede aslında bomboş olan bir
oyun hakkında ne yazayım diye düşünüyorum. Bir Editörün belki de en büyük
sorunlarından biri yazmaktır. Bazı zamanlar yazacak bir şey
bulamayabiliyorsunuz. Dışarıdan işimiz kolay gibi gözükse de, aslında pek o
kadar da kolay değil. Neyse şu kıymeti bilinmeyen Anti – Terör oyunumuz hakkında
bir şeyler dökmeye başlayalım.
Where Dead Angels Lie
SAS: Anti – Terror Force’un içeriği adından hemen belli oluyor. Anti – Terör
ekibinin bir üyesiyiz ve çeşitli görevlere çıkıyoruz. Yaptığımız görevler belli
olan konspet üzerinde gidiyor. Teröristleri etkisiz hale getir, rehineleri
kurtar, bombayı imha et vb... bilinen değişmeyen işler içinde gidip geliyoruz.
Yaptıklarımız klasik olsa da oyun bunları, sizlere karşı zevkli bir şekilde
oynattırmıyor. Çünkü SAS: Anti – Terror Force son derece rezalet bir oyun.
Temel öğelerden grafikler son derece berbat. Kaplama, çevre çizimi, renkler
vs... tüm hepsi kötü bir şekilde gözümüzü bozabiliyor. Modellemeler ise oynarken
sizi güldürebilecek cinsten, karşınıza çıkan düşmanlarınız maskeli ve kurbağa
gözlü tasfir edilmiş. Sanki mitolojideki yaratıklar gibi karşınıza çıkıyorlar.
Efektler son derece başarısız, tabiri cazi ise aslında yok demek daha mantıklı.
Grafiklerin faciasından sonra seslerinde ondan aşağı kalmadığını anlıyoruz.
Bizlere oyun başında görevleri anlatan, sanki gitmesi için acelesi varmış gibi
konuşan bir dış ses var. Silah seslerinin hepsi aynı “dıkşın dıkşın” bir şekilde
takılıyorlar. Karakterimizin sesi çıkmıyor, sanki adamın dili yok. Ölürken bile
sessiz ve çevreyi rahatsız etmeyecek bir biçimde ölüyor. Düşmanlardan ise çıkan
sesler aynı hep. Birinin sesi bir diğerinden farklı değil, mübarekler sanki
klonlanmışlar, aynılar. Bu bağırışı duymak isterseniz, düşmanınızı öldürmeniz
gerekir, ama bunu da becerebilirseniz. Arka planda çalan müzik ise uykunuzu
getirmekten başka bir iş yapmıyor. Sürekli olarak aynı monoton tonda öylece
çalıp duruyor.
Grafik ve ses olmayınca yapay zekada olmuyor. Düşmanlarınızın yaptıkları
hareketler durduğu yerde eğilip kalkmak gibi ufak bir jimnastik hareketinden
oluşuyor. Ancak onları zorlu yapan gerçek attıkları her merminin sizi direk
tutturması. Herhangi bir odanın içine girmeye kalktığınız zaman, kapının krişine
çarpan mermileri görebiliyorsunuz. Bunları kim atıyor demeye kalmadan hayata
veda ediyorsunuz. Karşımıza da böyle dengesiz acımasız düşmanlarımız var. Zorluk
seviyesini arttırdığınız zaman 3 kurşun yerine tek kurşunda ölme gibi bir durum
söz konusu oluyor.
Maha Kali
SAS’da bir çok bug bulunuyor. Bir anlatımı hemen geçmek için ESC yapsanız dahi
siyah siyah kareler gözüne giriyor. Oyunda zıplama denilen bir olay yok. Sanki
yerçekimi 2 kat kuvvetlenmiş gibi sürekli olarak kazık gibi dikiliyorsunuz.
Eğilme hareketi yapabilirken zıplama yok ilginç bir durum. Oyununuz görev
başında Save ediliyor, fakat oyun içinde kaydedemiyoruz. Bu duruma
düşmanlarımızın keskin nişancılığı da üstüne eklenince yapımcılara bol bol küfür
edebiliyoruz. Faremiz en dibe kadar inemiyor, sadece belli bir açıda kalıyor.
Oyun içinde bilinen klasik silahlar bulunuyor. Sniper, tabanca, el bombası vb...
tanıdık simalar kullandıklarımız arasında yer alıyor. Bölüm tasarımları kafamızı
karıştırabiliyor. Bir odaya geçmek ve merdivenleri çıkmak için labirent gibi
oradan buraya dolanıyoruz. Bunu kolaylaştırmak için harita bile yer almıyor.
Hislerimize güvenerek ilerliyoruz.
Son derece sıradan başarısız bir oyun olan SAS: Anti – Terror Force, uzak
durulması gereken bir yapım. SAS bundan 10 sene önce çıksaymış tutabilelecek bir
oyunmuş. İlk Doom veya ilk Quake gibi oyunlar ile bu konuda kapışabilir. Bu
kadar kötü grafiklere rağmen sistem kastırabiliyor. Land Of The Dead bile bu
oyundan daha iyidir. O hiç değilse düşük sistemlerde oynanıyordu. Sizler bu
yazıyı okurken bende ara başlıklarıma vesile olan Dissection’u dinleyip SAS’ın
bıraktığı zehiri üzerimden atabileyim.