Eminim duymuşsunuzdur, namı Meksika'ya kadar uzanan, hatta bu toprakları bile aşmayı başaran bu çete için birçok şey söyleniyor. Yıllar sonra bile salon köşelerinde, kumar masalarında yapılan muhabbetlerde adları geçiyor... Evet, evet 1800'lü yılların sonunda, hatta 1900'lü yılların başına kadar terör estiren Dutch Van Der Linde ve onun azılı çetesinden bahsediyorum. Sayısız soygun, baskın, düello, arkalarında bıraktıkları yüzlerce leş ve sürgünde geçen bir hayat.. Fakat tüm bunlara rağmen, tüm bu zorluklara ve kovalamaca ile geçen hayatlarına rağmen, son nefeslerinde bile özgür oldukları söylenir..
Red Dead Redemption 2 İnceleme
Evet, Dutch çetesine ve bu çetenin belki de en önemli üyelerine çokta yabancı değiliz. Her ne kadar hikayeleri kuytu köşelerde anlatılmaya devam etse de aslında finalini ilk ağızdan da öğrendik. Eğer Red Dead Redemption'ı oynadıysanız, ne kadar trajik bir şekilde hikayenin sonlandığını zaten biliyorsunuz demektir. Dutch Van Der Linde her ne kadar "Bizim zamanımız geçti John" sözleri ile akıllarda kalsa da aynı zamanda yaptıklarıyla da hala hafızalarımızda yer edinmeye devam ediyor. İşte Red Dead Redemption 2'de 1899 yılına gidiyor, Dutch ve çetesinin yaptıklarına ve çok daha fazlasına yakından bakma şansına erişiyoruz.
İlk oyunda başta John Marston olmak Dutch çetesinde yer alan Bill Williamson, Dutch Van Der Linde, Uncle, Javier Escuella, Jack Marston ve Abigail Marston gibi karakterleri zaten biliyorduk. Red Dead Redemption 2'de ise aslında çetenin ne kadar kalabalık olduğuna şahit oluyoruz da denebilir. Aktif üyeleri bir kenara bırakırsak birazdan bahsedeceğim kamp alanında, aslında bir çeteden çok aile kavramının yeşerdiğine ama her ailede olduğu gibi büyük sorunların baş gösterdiğine de tanıklık ediyoruz. Zaten Titanik'in batmasını bildiğimiz gibi çetenin çöküş hikayesini de bildiğimiz için bağlanmaya başladığınız bu karakterlerin çöküşü, bizi biraz daha üzüyor diyebilirim.
Eğer kavga etmemiz gerekiyorsa, kavga ederiz. Eğer kaçmamız gerekiyorsa, kaçarız. Eğer ölmemiz gerekiyorsa, ölürüz ama herşeye rağmen özgür kalacağız.
Gelelim oyunda yönlendirdiğimiz karakter olan Arthur Morgan'a. Arthur Morgan, tıpkı John Marston gibi daha ufak yaşlarda Dutch tarafından büyütülmüş. Bu nedenle kendisini bir baba figürü olarak görüyor ve ona son derece bağlı olduğunu söylemese de her fırsatta belli ediyor. Aynı zamanda Dutch'ın sağ kolu da diyebileceğimiz Arthur, doğal olarak çetenin de en önemli ve aktif elemanlarından birisi. Her ne kadar vurdumduymaz bir karakter gibi gözükse de aynı zamanda tam bir görev adamı olduğunu da söylemek lazım. Bu konuda Dutch ona çok güveniyor ve oyun boyunca bu güveni boşa çıkarmayacak adımlar atıyoruz. Aynı şekilde Morgan'da Dutch'a güveniyor ve onun aldığı kararların çete için en iyi kararlar olduğundan emin bir ifade takınıyor.
Oyuna çetenin büyük bir soygundan eli boş döndüğünü öğrenerek başlıyoruz. Blackwater Kasabası'ndaki bu soygun hüsran ile sonuçlanınca çete izini kaybettirmek üzere kuzeye, karlı dağlara doğru yöneliyor. Buradaki zorlu hayat şartları ve sürekli hareket etmeden kaynaklı bazı kayıplar da verilmiş durumda. Oyuna başladığınız anda zaten toparlanma sürecine giriyorsunuz ve işin en başına çetenin ihtiyaçlarını gidermek geliyor. Aslında bu ihtiyaçların kolay kolay bitmediğini de söyleyebilirim. Bir süre sonra her ne kadar sıcak topraklara göç ediyor olsak da çeteniz ile sürekli ilgilenmeniz gerekmekte. Yani çete elemanları ile sohbet etmeyi, onlardan aldığınız gerek ana, gerekse de yan görevleri bir kenara bırakın, onların yaşam şartlarını yükseltmeye de çalışıyorsunuz. Avcılık dışında toplayacağınız önemli materyaller ve tabi ki para ile kamp alanını geliştirmek de sizin elinizde.