ArtılarZevkli oynanış aynen devam ediyor, değişik akrobatik hareketler ve tuzaklar
EksilerKöklü bir değişiklik yok, hatta grafikler az biraz gerilemiş gibi
İyi ki bir prensimiz var oyun dünyasında. Her macerası bizi ayrı sürüklüyor
ve oynarken aldığımız keyfi, her yeni yapımında vermeye devam ediyor. Bilindiği
gibi kendisi çok eski bir dostumuzdur. Amiga zamanından süregelen bir geçmişi
var, hatta kendisi o zaman bile motion capture tekniğini kullanarak öncülük
etmiştir. Platform olarak başladığı macerası, PC’lerdeki grafiksel ilerlemeye
şahit olduktan sonra, 3D aksiyon olarak değişim gösterdi. Sands of Time, Warrior
Within derken grafiksel ve oynanış olarak üzerine birşeyler koydu. Özellikle,
Warrior Within’in grafikleri son derece güzel gözüküyordu ve başında zevkle
vakit geçirmiştik.
Sana hep kapımız açık
Geçmiş ile şimdiyi karşılaştırdığımız zaman bazen gerçekten şaşırıyor ve “Vay
be!” demekten kendimizi alıkoyamıyoruz. Prince of Persia, zaman tünelinde uzun
bir yolculuk yaptı ve karşımıza teknolojinin nimetlerinden faydalanarak birkez
daha çıktı. Amiga’lardaki Prince of Persia’da yapabildiğimiz basit ve ama göze
hoş gelen aksiyonlar ve hareketler varken, prensimiz zamanla yeni yeteneklere
sahip oldu; duvarlarda yürümeye, sütunlardan atlmaya ve hatta zamanı bile geri
almaya başladı. Yenilikler zamanla abartı olmasa da; oynanış, hoplamalı
zıplamalı bulmacalar ve ölümcül tuzaklardan kaçmak için göstermemiz gereken
çabalar, Prince of Persia’nın ana damarlarını oluşturuyordu. Hiçbir yenilik
olmasa bile bunlar ile uğraşmak, bunun yanında karşımıza çıkan düşmanları da
güzel grafikler eşliğinde kesmek, bize bitmek tükenmek bilmeyen bir eğlence
sağlamaya yeter de artardı bile.
Gelgelelim Prince of Persia ailesine yeni bir üye daha katldı. The Two Thrones,
serinin taptaze yeni ürünü, sıcak sıcak servis edilerek karşımıza konu. Genelde
seride konsept hep aynı oluyor, prensesin ya da mevzubahis dişi insanın başına
birşeyler geliyor ve biz de onu kurtarmak adına türlü tehlikeler arasına
dalıyoruz. Bizi kesip biçmek için uğraşan, canlı ve cansız birçok tehlikeye
karşı, akrobatik vücudumuzu ve hareketlerimizi kullanıyoruz. Two Thrones’da da
bu konsept yine aynı. Başlangıçta bizi kaliteli bir video karşılıyor. Eğer
Warrior Within’i normal sonu ile bitirirseniz, bu video’nun başında bu sonu
hatırlayabilirsiniz. Gemimiz ile Babil’e doğru yola çıkıyoruz ve olması
gerektiği gibi başımıza gelmeyen kalmıyor. Prensesimizle birlikte ilerlemekte
olduğumuz gemimiz, saldırıya uğruyor ve denizin dibini boyluyoruz. Buradaki su
efekti gerçekten çok hoşumuza gitti. Kendimize geldiğimizde prensesin yanımızda
olmadığını görüyoruz. Kendimizi Babil’de bir sahilde buluyoruz ve biraz
ilerleyince prensesin, düşmanlar tarafından bulunduğunave alıkoyulduğuna kendi
gözümüzle şahit oluyoruz ve gözümüz dönüyor.
İlk olarak grafiklerden bahsetmek gerekirse, bu konuyla ilgili enteresan
gözlemlerim oldu. Muhteşem bir video’dan sonra esas oyuna geçtik ve birden bire
karşımıza çıkan grafikler, bizi biraz olumsuz yönde şaşırttı. Tabii ki göze hoş
gelen 3 boyutlu grafikler var. Ancak, Warrior With’in üzerine hiçbişey konmamış,
hatta daha da ilginci, arka planın yanında prensimizin animasyonları biraz yavan
kalıyor. Bu durum, Warrior With’inde bile biraz daha iyiyidi sanki. Bu durum
bizi biraz şaşırttı, ancak yine de bir aksiyon olarak ele alındığında grafikler
yine etkileyici. 3. şahıs görünümünden oynadığımız yapımda, bazı yerleri daha
sağlam gözlemleyebilmek adına 1. şahıs ya da kuş bakışı kamera modlarını da
kullanabiliyoruz.