Kan, vahşet, ölüm, MANHUNT…
Grand Theft Auto’nun yapımcılarından; oyun tarihinin belki de en kanlı oyunu karşınızda. Bu oyunda, cinayet işlemenin, adam öldürmenin bin bir türlü yolunu öğrenecek, oyun boyunca bulduğunuz her cismi potansiyel bir cinayet aracı olarak kullanmaya çalışacak, adam öldürmenin tadını aldıktan sonra farklı şeyler denemeye, hızlı öldürmek yerine yavaş ve en vahşi olan cinayet şeklini aramaya başlayacaksınız… Bu söylediklerim midenizi bulandırmaya yettiyse yazıyı okumayı bırakabilir ve bu oyundan ebediyete kadar uzak durabilirsiniz. Çünkü bu oyun, yeri geldiğinde vahşetin sınırlarını sonuna kadar zorlayabiliyor.
Manhunt, isminden de anlaşılacağı üzere bir “insan avı” oyunu. Oyun boyunca çeşitli görevleri yerine getirsek de temelde, karşımıza çıkan her insanı öldüreceğiz. “Adam öldüreceğiz” kelimesi artık günümüz oyuncularına çok sıradan gelse de bu oyunda “adam öldürme”nin kesinlikle sınırı yok. Yeri gelecek sadece bir çöp poşetiyle, yeri gelecek bir bıçakla insan katletmenin bin bir yolunu arayacağız. Açıkçası oyunu farklı kılanda bu farklı öldürme şekilleri…
Oyunumuzda yönettiğimiz karakter olan James Earl Cash, idama mahkum edilmiş azılı bir suçludur. İdam masasına yatırıldığında beklenmedik bir şey olur ve “The Director” ismindeki garip bir kişi kendisine (ve dolayısıyla bize:) ikinci bir şans tanır. “Director” ismindeki bu gizemli kişi oyunda bizim patronumuz olmaktadır ve onun dediklerini yapmaya mahkumuzdur. Oyun boyunca bize direktifler vererek gitmemizi istediği yerlere yollasa da aslında bizden asıl istediği cinayet işlememizdir. Anlaşılacağı üzere biraz (biraz mı?!?) sapık ruhlu olan patronumuz, bizi çeşitli mahallelere göndererek çoğunluğunu serserilerin oluşturduğu çete elemanlarını teker teker öldürmemizi istemektedir. Ancak bu ufak katliam işini yapmak için, diğer oyunlardan alıştığımız gibi küçük bir orduya yetecek kadar silahı kuşanıp, yollara düşmüyoruz. Hatta tam tersi oyuna çıplak elle başlıyoruz. Oyun boyunca bulacağımız çöp poşeti, cam parçası, baseball sopası, levye gibi sıradan cisimler bizim potansiyel ölüm araçlarımız olacak. (Hmm ilginizi çekmeye başladı değil mi ?)
“En büyük dostum karanlıktır.” (James Earl Cash)
Oyundaki en önemli unsur gizlilik. Bunu sağlamak için sadece ışıktan kaçıp, karanlık ortamlara saklanmamız yeterli olmuyor. Çünkü koştuğumuzda veya çevredeki herhangi bir cisme çarptığımızda (bunlar yeri geldiğinde bir çakıl taşı da olabilir ya da yeri geldiğinde bir varil de...) çıkardığımız sesten birileri huylanabiliyor ve bizi görebiliyorlar. Tabi ki bu olayı bazen rakiplerimizi tuzağa düşürmek için de kullanabiliyoruz. Yani oyunda çevreyle etkileşim üst düzeyde. Yerde bulduğumuz bir şişeyi aksi yöne atıp rakibimizin ilgisini ters yöne çekince arkasından sinsice yanaşıp gırtlağını kesmemiz çocuk oyuncağı. Aslında bu oyunda sayısız cinayet işlememize rağmen önemli olan şey görünmemek ve duyulmamak. Elimizde sağlam bir silah olduğunda, rakibimizin karşısına dikilip, dövüşerek de öldürebiliriz ama ona tuzak kurup, peşine takıldıktan sonra sinsice öldürürsek (ki patronumuz aşırı vahşet içeren cinayetlerden daha çok hoşlanır) bu hem daha kolay oluyor, hem de daha çok “style” puanı kazanabiliyoruz. Ayrıca oyunda yönettiğimiz karakter olan “Cash” çok güçlü bir karakter olmadığından, elinde hatırı sayılır bir silah yoksa dövüşmeyip kaçmak en mantıklısı.
“Style” puanı demişken biraz da bundan bahsedelim. Oyunda rakiplerimizi öldürmenin sınırsız yolu var. Daha önce de belirttiğim gibi ister karşısına dikilip kavga ederek çıplak elle öldürün, ister etrafta bulduğunuz taş, sopa, tel gibi aletlerle öldürün ama yeter ki öldürün! Oyunda sessizlik ve gizlilik ön planda olduğundan, genelde öldürme olaylarımızı karanlık bir yerde kurbanımızın önümüzden geçip gitmesini bekleyerek, sessizce peşine takılıp, arkasından işini bitirerek yapmamız daha mantıklı. Zaten oyunun temel prensibi bu tarz cinayetler. Bunlara oyunda “instant kill” deniyor ve bunlar hem daha çok “style” puanı kazandırıyor hem de kana susamış oyun severlere beğenecekleri tarzda şovlar sunuyor!