Max'in maceraları kaldığı yerden devam ediyor.
Life is Strange, son dönemlerde ortaya çıkan en başarılı macera oyunlarından biri kuşkusuz. Dontnod gibi bir yapımcının elinden kötü bir yapım bekleyemezdik zaten. Birinci bölümü ile bizleri muhteşem bir oyun beklediğini gösterdi Dontnod.
İncelemesini yapmaya çalıştığım oyun Life is Strange'in ikinci bölümü. Yapmaya çalıştığım dememin sebebi ise, önümde bir macera oyunu olması, oyunun en önemli kısmının senaryosu olması, senaryosu haricinde bahsedilebilecek çok az şeyin olması ve bir macera oyunu incelemesinde senaryodan mümkün olduğunca bilgi verilmemesi gerekliliği... Bu yüzden ikinci bölüm incelememiz, spoiler verip oyun zevkinizi baltalamamak adına, mümkün olduğu kadar sade olacak. Oyunun ilk bölümün incelemesine ise
şuradan ulaşabilirsiniz.
Max, içimizdeki çocuğun yansıması sanki...
Bu incelemeyi okuyorsanız zaten büyük ihtimalle ilk bölümü bitirmişsinizdir. İkinci bölüm de tahmin edileceği gibi birinci bölümün devamını konu alıyor. Ama ikinci bölümün beni ilkinden biraz daha fazla etkilediğini belirtmem gerekiyor. Bunun sebebi sanırım oyunun geçtiği mekanlardaki değişim. Değişimden kastım, oyunun hikayesinin geçtiği kasaba tabii ki sabit, ama kasabanın özellikle sahil kısmı beni benden aldı. Öyle ki, keşke oyun tam manası ile açık dünya olsa da, dilediğimiz gibi gezebilsek demekten alıkoyamadım kendimi.