Çekirge bir sıçradı, iki sıçradı, peki ya üçücü sefer?
Hitman ile ilk olarak 2000 senesinde tanışmıştık. Kontrolleri biraz sorunlu
idi. Ama o zamana kadar görmediğimiz bir atmosferi sahip olmasından ötürü
çoğumuzu etkilemişti. Aradan 2 sene geçti ve Hitman 2: Silent Assassin çıktı.
İyice oturmuş oynanabilirlik ve kontrol sorunlarının çözülmesi, görselliğin de
arttırılması ile çok daha başarılı olmuştu. Çok iyi hatırlıyorum arkadaşlar ile
eve kapanıp 4 kişi durmadan oynayarak 2 günde bitirmiştik. Yine aradan 2 sene
geçti ve bu sefer elimizde Hitman 3: Contracts var. Acaba geri gelen Ajan 47,
gideni aratıyor mu?
Son dönemlerin moda kurgusu; Flashback
Daha çok filmlerde rastladığımız, konunun sondan başa doğru gitmesi
atraksiyonu Max Payne ile iyice oyun dünyasına da sıçradı. Çoğu yapımcı bunu
kullanmasa da, yapılan oyunlar bana diğerlerine göre daha bağlayıcı ve akıcı
geliyor. Açılış videosunda silahın nasıl çalıştığına dair bilgileri aldıktan
sonra 47'nin vurulduğunu ve zar zor ayakta durduğunu görüyoruz. Bu kısa videonun
ardından doğal olarak konuyu anlamak imkansız. İlerledikçe konunun sondan başa
doğru ilerlediğini ve kurşundan ötürü bayılan 47'nin eski hatıraları bize
oynattığını anladım. Şimdi bu durumda konudan bahsedersem işin esprisi
kalmayacak. Çünkü devamlı gelişen olaylar sizi oyuna bağlıyor ve merak
uyandırıyor. Zaten bu merakınız sayesinde kısa denebilecek Hitman 3: Contracts'ı
kolaylıkla bitireceksiniz.
Sessiz ve derinden mi yoksa katliam mı?
Bildiğiniz gibi Hitman, oyuncuyu bazı konularda çok serbest bırakan bir oyun.
Serinin bu üçüncüsünde olay biraz daha derinleştirilmiş. Sadece gidip öldürmek
ve sinsice öldürmek ile sınırlı değil. Bunu anlatmak için ufak bir örnek
vereyim. Daha ikinci görevinizde bu tarz durumlar ile karşılaşıyorsunuz.
Amacınız öldürmek. Yer bir parti. Hedefimiz biraz obur bir şahsiyet. İsterseniz
mutfağa gidip onun için hazırlanan tavuğu alıp içine bir kanca sokarak yanına
gidebilir ve bir anda kancayı çıkartıp onu öldürebiliriz. Yada kılık değiştirip
yanına güvenlik görevlisi gibi gidip, susturuculu silah ile işini sessizce
bitirebiliriz. Birde binanın dışına çıkarak çatısındaki pencereyi açıp
vurabiliriz. İçeceğe zehir katmak gibi atraksiyonları zaten tahmin edersiniz,
bir önceki oyunda da vardı. Peki yanan bir şöminenin karşısında içkisini
yudumlayan hedefinizin içkisine zehir koymak ve gidip normal bir şekilde
öldürmek yerine, elinize bir bidon gaz alıp şöminenin boşluğundan atıp komple
odayı fezaya uçurmak aklınıza gelir mi? İşte ufak tefek örnekler vermeye
çalıştım. Tabii sizler bunları keşfetmek için benim gibi aynı bölümü 4-5 kere
oynarsanız bitirmeniz biraz vakit alacaktır. Ama doğrusunu söylemek gerekirse
böyle oynamak bana çok zevkli geliyor, ne kadar kısa da olsa oyun süresini de
bir miktar uzatmış oluyorsunuz. Hitman'i aynı tarz denebilecek Splinter Cell'den
ayıran en büyük özelliği tartışmasız rahatlığıdır. Sam Fisher ile fellik fellik
karanlık mekan arayıp, patlatmadık ampul bırakmazken, 47 ile 10 kişinin arasında
fütursuzca dolaşabilmek gerçekten büyük ayrıcalık. Bölümlerin yüklenmesi, kayıt
yapma gibi şeyler her zaman olduğu gibi çok hızlı. Neredeyse save ile load aynı
zamanı alıyor. İlginç bir yenilik ise ölüm esnasında. Sağlığınız çok azaldığında
oyun yavaşlıyor, ne kadar az kalırsa o kadar yavaş, ölmenize gıdım kala ekran
siyah-beyaz oluyor, ardından dünyaya son bir bakış yapıyor ve yığılıp
kalıyorsunuz. İlk gördüğümde pek anlam verememiştim ama olay aynen bu. Aslında
güzel, ama biraz uzun tutulmuş gibi. Üst üste yaşadığınızda sıkıcı oluyor.