City 17’de kalmamızı gerektirecek bir sebep yoktu artık. Citadel’e kadar
girdik, Combine askerlerinin kökünü kurutmaya çalıştık, olmadı. Alyx en büyük
yardımcım oldu, ama hala bir şeyler vardı bizi engelleyen. Belki de o esrarengiz
adamdı, bütün bu tersliklerin nedeni, ya da bir şeyleri düzeltmek istiyordu da
acaba ona biz mi fırsat vermiyorduk? Arkama dönüp bakınca, önce Black Mesa’yı,
sonra da City 17’yi cehenneme çevirdiğimi görüyorum. Gerçekten iyilik mi
yapıyorum, yoksa mahvettiğim şeyleri düzeltmeye çalışırken işler daha da mı
kötüye gidiyor. Kafamda bol miktarda soru işareti var ve üstelik yıkıntılar
içerisinde hapsolmuş durumdayım.
O kadar kolay değil
Büyük usta Half-Life, hikayesini dallanıp budaklandırmaya ve bizi adrenalin
havuzları içerisinde yüzdürmeye, Episode One ile devam ediyor. İlk Half-Life’ın
üzerinden tam 7 yıl geçti. Bu zamana kadar, onun mod’larını, multiplayer
oyunlarını ve expansion’larını oynayarak, FPS’lerdeki kalite anlayışını yakından
tanımış olduk. Half-Life 2 ile birlikte, kalite anlayışı içerisindeki grafik
türevi daha da değişti ve bizi artık “son teknoloji” diyebileceğimiz noktalara
getirdi. Fizik kuralları, animasyonlar tamamen olması gerektiği gibi olmuştu.
İlk oyundaki kahramanımız Gordon Freeman, tekrar geri dönmüştü ve şimdi Black
Mesa’dan çıkıp City 17’ye gelmişti. Burada da bizi bekleyen tehlikeler çoktu.
Hikaye olarak ilki daha ön planda olsa da, Half-Life 2, görsel olarak çok ileri
gitmişti ve aksiyonu da ön plana taşıyordu. Her an her şeye hazırlıklı olmamız
gerekiyordu ve üstelik bitirdiğimiz zannettiğimiz işler aslında çok yarıda
kalmıştı.
Yapımcılar, daha önce Episode One’ı Aftermath isminde duyurmuşlardı ve City
17’deki ana bina Citadel’i patlattıktan sonraki kaçışımızı konu alacaktı. Ancak,
daha sonra bir strateji değişikliğine gidildi ve oyunun bölümler halinde
sunulmasına karar verildi. Episode One’dan sonra, bu senenin sonunda Episode Two
ve önümüzdeki sene de Episode Three piyasalara sürülecekti. Belki de bunlardan
sonra bile bizi bir hikaye bekliyor olabilir, yapımcılar daha sonra düşündükleri
değişik bir hikayenin zeminini hazırlıyor olabilirler. Tabii ki olmasını
istemediğimiz gibi, belki de bu 3 Episode’dan sonra Half-Life konsepti
kapanabilir de, Bunların hepsi şimdilik birer muamma, ancak karşımızda Episode
One duruyor, ayrıca 2 tane daha devamının olacağı da kesin.
Hikaye olarak Half-Life 2’de kalındığı yerden devam ediyoruz. Patlattığımızı
zanettiğimiz Citadel aslında hala yerinde durmaktadır. Olan bize olmuştur
aslında. Başlangıçta da gördüğümüz üzere, Alyx patlamadan çeşitli yaratıklarca
kurtarılıyor ve kendisini bizim yanımızda buluyor. Bu arada, G-Man’den de
esintiler sunuluyor ancak yine ne yapmak istediğini anlayamıyoruz, hatta
şimdiden söyleyelim, oyun boyunca da anlayamayacağız. Kendimizi, göçük altında
bulunuyor ve akıllı robot Dog bizi buradan çıkartıyor. Alyx’in samimi
sarılmasından sonra da maceramız buradan devam ediyor. Öncelikli amacımız, City
17’den kaçmak, ancak bunu yapana kadar akla karayı seçiyoruz. Her an her yerde
bir aksiyon var ve başımız sık sık belaya girecek. Hatta, daha en başta
Citadel’e tekrar girmek zorunda kalıyoruz.
Teknoloji cenneti
Daha önce Lost Coast isminde, sadece grafik teknolojisi tanıtan ufak bir harita
yayınlanmıştı. Burada, High Dynamic Range sistemini sonuna kadar test
edebiliyorduk. Gördüğümüz sonuçlar da tek kelimeyle mükemmeldi. Zaten çok iyi
olan fizik motoru daha da geliştirilmiş, ışık ve gölgeleme efektleri gerçeğine
son derece yaklaştırılmıştı.