“Dünya dönüyor, dönüyor, dönüyor...” ve bir tekrar daha vuku buluyor. Geçen 
senenin en çok konuşulan, hala üzerine onlarca, yüzlerce mod yapılan, her görevi 
tartışılan Vice City’nin bir adım ötesinde yer alan San Andreas PS2 sahipleriyle 
buluşuyor.
Garip ama gerçek, beklendi beklendi ve bir gece sessiz sedasız gelip kucağımıza 
düştü bu Andreas denilen meret. Benimde hiç beklemediğim bir anda, arkadaşımın 
“Bana geldi, gel bir bak” demesiyle şaşkınlığım bir karede vücut buldu da 
yetiştim. Hatta ilk başta inanmadım bile denilebilir. Sonuç olarak kimsenin 
haberi yoktu çıktığından oyunun, neye hikmet yoktan varoldu diye düşündüm yol 
boyu.
Bir annenin intikamı alınacaktır...
Velhasılıkelam, konsolun başına oturunca inanmazlığım yüzümde bir tokat misali 
şakladı. Zira ilk demo, kısa geçişler falan derken basbayağı GTA San Andreas 
vardı işte karşımda. Şöyle bir saatlik, belki de birazcık daha fazla oynama 
seansından sonra da tabi ki hemen dergiye tanıtımını yazmak farz oldu. Şimdi, 
nedir ne değildir bu meret, beklediğimize değmiş mi ve gerçekten bir ekol daha 
var mı karşımızda? İnceleyelim görelim hep beraber.

Oyuna ilk girdiğinizde, bariz bir çete, Meksika havasının hakim olduğunu 
seziyorsunuz. Neredeyse barda sigara dumanını ciğerlerinize çekip kavanoza 
tükürmek isteyeceksiniz diyeceğim. Tipler modern kovboylar gibi mantık olarak. 
Bir sürü grup, birbirini çekemeyen çeteler, liderler arasındaki takışmalar, 
şehrin bölgelere ayrılmış olması vesaire derken birkaç dakika içinde kendinizi 
cehennemde hissetmeye başlıyorsunuz açıkçası. Her ne kadar PS2 artık donanım 
olarak yaşını doldurmuş olsa da, gördükleriniz sizi ortama sokmakta zorlanmıyor. 
Bir sürü dövme, silahlar, malzemeler, araçlar derken varoluyorsunuz bu savaşta 
ön saflarda.