Cole Sullivan, yine her zamanki gibi üşenerek, görev alanına gideceği helikoptere doğru yürüyordu. “Kim uğraşacak şimdi sessizlikle, silahlarla, hack’lemekle, acayip adamlarla?” diye söyleniyordu kendi kendine. Helikoptere binerken ayağı tökezledi, az daha düşüyordu. Uykudan yeni kalkmış belli, gözleri hafiften kızarıktı. Alet-edevatını taşımakta bile zorluk çekiyordu, üstelik bu, atılacağı görevlerden sadece bir tanesiydi. Helikopter kalktı ve görev bölgesine doğru uçmaya başladı. Helikopterin sesi, ona ninni gibi gelmişti. Esnedi ve tekrar uykuya dalmak için bir fırsat olduğunu anladı, o an tekrar içi geçti. Daha doğrusu herkes içinin geçtiğini zannediyordu, ta ki gürültülü horlama seslerini duyana kadar…
Zzzz…
Yukarıdaki giriş, hikayenin bir parçası değil. Oyun boyunca kontrol edeceğimiz adamımız Cole Sullivan’ın bende uyandırdığı izlenim. Oynadığım süre boyunca karşımda öyle bir durdu ki, karakterini anlamış oldum. Hareketleri, yürüyüşü, ateş etmesi ile zorla iş yapıyormuş gibi geldi. Lara Croft bile kaçıncı macerasına geldi, hala turp gibi ayakta, üstelik yaşlanmıyor da. Herneyse, Gorky Zero: Beyond Honor, gizlilik öğelerinin bulunduğu bir aksiyon olarak hazırlanmış. Görev bazlı bir oynanış söz konusu. Her bölümde başarmamız gereken görevler bulunuyor. Klasikleşmiş; bir yere sızma, kapıları açma, bilgiler elde etme gibi işlevleri, aynen Gorky Zero’da da uygulamaya devam ediyoruz. Gizlilik öğelerini de bizlere tattırmaya çalışmış ama aslında pek de güzel olmamış diyebiliriz, neden mi? Az sonra…
Gorky Zero’nun menüsü, birçok oyuna göre oldukça sade ve anlaşılır bir şekilde tasarlanmış. Çok fazla detayla uğraşmadan, istediğimiz ayarı yapıp başlayabiliyoruz. Kontrollerin külfetli olmaması da sevindirici. Birkaç tuş ile adamımıza hakim olmak ve gereken aksiyonları uygulatmak mümkün oluyor. Başlarken, alışabilmek için bir tutorial bölümü oynayabiliyor, “yok arkadaş ben aksiyona giriyorum” derseniz direkt görevleri oynamaya başlayabiliyorsunuz. Şov da bundan sonra başlıyor.
Öncelikle şunu belirtelim, grafik olarak çok fazla bir beklentiniz olmasın. Vasat olarak nitelendirilebilecek görüntüler ile karşılaşıyoruz. Özellikle karakterlerin modellemeleri hiç de iyi değil, üstelik hareketleri bir o kadar da komik. Adamımız resmen üşenerek hareket ediyor, demo’larda surat ifadesini de yakalayabilirseniz, ne demek istediğimi daha da iyi anlayacaksınız. Yine de, arada değişik detayları yakalayabilmek hoş olmuş. Işık üzerinde uçuşan tozları görebilmek mümkün, ya da düşman askerinin sigara yaktığı zaman, dumanın güzel bir biçimde havaya süzülmesi olumlu ayrıntılar. Heralde, modellemelerden kesip, böyle değişik ayrıntılara yatırım yapılmış.
Kendi aksiyonumu yaratırım
Başladığımızda, ekrandaki öğelerin kafa karıştırıcı olmayıp, gözümüzü korkutmaması güzel olmuş. Sol üst köşede radarımız var. Burada görevlerimizin yanında, düşmanların yerleri ve ne durumda oldukları da görülüyor. Normalde açık sarı renkte bulunan düşmanlar, şüphelendiklerinde turuncu oluyor, bizi gördükleri zaman da kırmızı olup dehşet saçmaya başlıyorlar, daha doğrusu kendileri öyle yaptıklarını zannediyorlar. Inventory tuşumuzu kullanarak, sağlı sollu olan Inventory bölgemizi kullanabiliyoruz. Sol tarafta silahlarımız, sağ tarafta da kullanabileceğimiz alet-edevatlarımız bulunuyor. Tabii bir de sağlık durumumuz yer alıyor. Adamımızın kontrolü konusunda bir sıkıntı yok. Zaten kafamızı karıştıracak kadar fazla bir tuş konfigürasyonu da yok. Yalnız, kameranın işleyişi pek hoşuma gitmedi. Kamerayı ileri geri hareket ettiremiyoruz, tepeye yakın bir bölgeden kontrol ettiğimizde sadece yanlara doğru hareket ediyor. Bu da, ileride bulunan düşmanları ya da kullanabileceğimiz bölümleri rahat görememize yol açıyor. Neyse ki, ateş moduna geçebileceğimiz bir tuş da koymuşlar. Bu tuşa bastığımız zaman, kamera Sullivan’a biraz daha yaklaşıyor ve omuz kamerasına geliyor. Böylece düşmanlara daha etkili atışlar yapabilmek mümkün oluyor. Yine de, daha kullanışlı bir sistem geliştirilebilirdi.