Doom 3

Ulaş Çöğendezoğlu 3.06.2010 - 12:31
Biraz kasvet ve biraz kan, kral geri dönüyor... Daha ürkütücü...
Platformlar PC
Doom 3
Merlin Puanı 90
1 Kişi Oyladı
Okur Ortalaması%75
Artılar Yenilikçi grafikler ve konuyla özdeş korkutucu öğeler
Eksiler Sıkıcı bir sıradanlık ve bu kadar bekleyişin yarattığı sinir

Bir inceleme yazmanın en zor yanı ne biliyor musunuz? Yazınız kesin olarak bir kitleyi sevindirirken, bir kitleyi de muhakkak sinir eder. Siz de eğer uyumlu bir adam değilseniz ve kafanızın dikine gidiyorsanız, mutlaka bir yerde çakışırsınız. Malesef ki beni bilenler hemen “Unreal Tournament ile karşılaştıracak” diyecektir. Doğru. Ama sadece belli yerlerde. Merak etmeyin, tam bir objektif açıdan giriyorum hadiseye.

Geyiği bırakalım, girişe duralım: Doom 3 inceleme

Çok fazla şey diyemeyeceğim, zamanın her bir akımında konuya vakıf olan bir adam vardı ve şimdi korkutucu olmak adına bir kez daha karşımıza çıktı. Amacı daha mı öldürücü olmak, yoksa daha mı güzel görünmek yoksa veya daha mı korkutucu hale gelmek derseniz, hemen hepsi aynı kalemden çıkan mısralar. ID’yi tebrik etmem lazım. Hiç iyi bir sonuç beklemememe rağmen gerçekten başarılı bir çalışma olmuş. Bunca zamanlık bekleyiş ve uzun süren donanım spekülasyonlarının sonunda fos çıkmasına kesin gözüyle baktığım oyun dergi olarak bizi yanıltmadı ve “küfür gibi” donanım isteklerinden vazgeçmiş şekilde piyasaya indi. Tabi her detay ve her uzuv için yeterli sistemim olmadığından dolayı, ufak hatalar ve eksiklikler varolarak yazıyorum bu incelemeyi.

Şöyle ki değiştiremediğim (evet hala değiştiremedim) sistemimin özellikleri;

  • AMD AthlonXP 1.7Ghz (2.4Ghz Overclocked)
  • 1GB DDR 333 bellek (512’si arkadaşımdan çalıntı)
  • 128 MB Radeon 9800XT (benim 9600SE’de çok kastıramadığım için ödünç aldığım bir kart)
  • Onboard ses kartı (yeterli gelecektir, 5.1 destekli nasılsa)

Sanırım “Bu ne biçim sistem be?” diyenleri duyar gibiyim. Evet, ne yapayım para kolay kazanılmıyor. Velhasıl kelam, bu sistem oyunu AA (Anti Aliassing) zirvede değilken, AF 4X gibi yeterli bir ayardayken, 45FPS civarı verim aldım genelde sadece). Demek ki aslında aman aman bir arzuhali yok materyalin. Zaten kabul etmek lazım, hiçbir oyun satılmayacağını bile bile sapkınca donanım isteklerinde bulunamaz. İsmi ne olursa olsun, firmanın satış yapabilmesi için donanım sattırmaya değil, satılmış donanımı desteklemeye ihtiyacı vardır.

Neyse efendim, şimdi oyunumuza irdelemeye girelim.

Yaklaşık üç sene evvel, ID Software duyurdu bu mereti. Korku olayında çığır açılacak, FPS hadisesi sınıf atlayacak, grafiksel evrim artık son noktada var olacak denildi. Peki nasıl olacaktı bütün bunlar? Denilenler kadar ciddi bir yaratım söz konusu olabilecek miydi? Bunca zamanlık bekleyiş kısmen de olsa cevapları verdi.

Demişse demiş, nedir olayın aslı astarı?

Denilenlerin geneli başarılmış. Şöyle ki, korku olayı kişiye özgüdür. Bu oyunda bol bol kan var. Kabul edilsin ya da edilmesin, insandan insana değişen bir olgu olan korku için farklı sınıflar mevcut. Bir örnek vermek gerekirse, ben Silent Hill oynarken aşırı korkan, sallanan ve hatta çalkalanan bir insanım. Ama konu FPS olunca, nasılsa biryerlerden çıkacağı belli olan yaratıklar hasıl olduğunu idrak ettiğimden olsa gerek, üzerime atlayan tiplerden tırsamıyorum. Ama bir odaya girdiğinizde, masaüstündeki ufak lamba ve önündeki asker cesedini gördüğünüzde araştırma isteği duyarsınız değil mi ufaktan? Peki ya ışığa yaklaştıkça değişen açı yüzünden tam duvar kenarında uzun dişlerden mütevellit bir gölgeyi farketmek? İşte bu beni ufaktan sarsıntıya gönderir. Daha bunun gibi onlarca örnek var ama gereksiz bir dolu saçmalıkta mevcut. Mesela duvarları yıkıp gelen yaratıklar, koşarken nereden geldiği belli olmayan kanlarla zıplayan canavarlar falan oyunu korkutucu olmaktan öte bir “Cadılar Bayramı” kıyafetine sokuyor. Ama genel olarak haklılar, oyun ürkütücü ve garip olmayı başarmış. Henüz sadece birkaç bölüm ilerlediğim için, geneli hakkında tam bir bilgi veremiyorum malesef açık konuşmak gerekirse. Bitirme işini Silent Hill 4 tam çözümünden sonrasına atıyorum.

Peki FPS olayı sınıf atlamış mı? Hayır tabi ki canım, ne münasebet? Bu tür bir konsepttir ve konseptin bütününde yapılacak bir toplu değişim ancak kalın hatıralar yaratır. Nasıl açıklamam gerekli peki? Şöye diyeyim, FPS’i korku öğeleriyle bezeyebilirsiniz, üzerine muhteşem grafikler ve macera usulünde düstursuz zor bulmacalar katıştırabilirsiniz. Ama karakteriniz hep sınıfında bir üst basamağa geçmek adına kasılırken, aynı yapımın biraz daha büyümüşünden öteye gidemez. Bu gerçek, kabul edelim.

Grafiksel evrim nasıl olmuş peki? Maaşallah, pek bir şahane olmuş allah için. Karakterler muazzam kaliteli, ortam görülmeye değer şaheserlikte ve kasvet için yerleştirilmiş bir dolu ayrıntı incelemeye değer. Cesetler, ışık efektleri, yaratıkların ortamla etkileşimleri, karakterler ve yalnızlık hissi muhteşem aktarılmış. Zira ortalıkta gezinirken göreceğiniz her gerçek, abartı ve imkansız yaratımın ve yaratığın ürkünç olması için iyiden iyiye kasıldıkları belli. Işıklandırma ve gölgelendirmelere akıl duruyor birçok yerde. Bir kere şunu oyuna adapte etmişler, “kenardan bakın ve gelenlerin gölgesini görün.”

Tamam, ben sıkılmaya başladım. İlk sefermiş gibi konuya bir bakış atalım.

Mars kötü bir gezegen her zamanki gibi. Sene 2145 ve devamı. İnsan dediğimiz de salağın önde gideni, içten pazarlıklı bir yaratık. Güzel günler birbirini kovalarken tabi ki birşeyler bozmak zorunda. Bir grup bilimadamı, yaptıkları bir araştırma ile yeni bir enerji kaynağı yaratmanın eşiğindeler. Peki bugüne kadar teknolojide istenildiği gibi sağlanan bir gelişme var mı? Düşünmeyin bile, yok. Bir kaza, istemli ya da istemsiz bir kaza, sabotaj sonunda sistemde bir çıkıntı oluşuyor. Adamlarımız yaratık, mekanımız cehennem oluyor. Biz de bu garip ucube diyarına bırakılan garip bir askeriz. Tanıdık mı geldi? Dedim, FPS ancak belli kalıplarda kalabilir. Ama bir de şöyle düşünmek lazım, bu oyunu alma sebebiniz açılış videosu mu, yoksa oyunun kendisi mi?

Mars’ta görev beklemez

Ve geldik oyunun ilk nefes aldığı ana. Girişteyiz, bir delilik dünyası önümüzde ve içeri girmemiz gerekiyor. Cesaretinizi ve silahınızı kuşanın, zira ölümün nefesinin koktuğunu söylemeye gidiyoruz.

İlk birkaç bölüm kendinize çok dikkat edin. Çünkü anladığım kadarıyla ID bütün becerilerini tek kalemde göstermeye niyetlenmiş. Daha birkaç seviye geçmeden, neredeyse tüm yaratık ve efektleri görüyorsunuz diyebilirim. İlk dağıtılan resim ve videolardaki sahneleri yaşıyorsunuz, ışıklara ateş ediyor ve seslerden saklanıyorsunuz. Gölgeler gelince girebileceğiniz kadar derin bir karanlığa kaçıyor ve geçip giden yaratıkların sizi görmemesi için tanrıya yalvarıyorsunuz. Zaten bu da yapmanız gereken, yaşamak için iki şansınız var. Öldür ya da yeterince saklan.

Oyunda bir kol bilgisayarımız var, her işimize yardımcı. Etrafta gezinirken çok dikkatli olun. İnsanların üzerindeki şifreler, harita vesaire derken bu bilgisayar üçüncü kolumu, en yakın yardımcılarımızdan biri olacak. Silahları konu dışında tutuyorum tabi. Detaylandırlı geniş inceleme zoom3 yazımızda zaten mevcut. Fazla ekstrem olmamakla birlikte, tüm silahların eğlenceli ve vahşi olduğuna emin olabilirsiniz ama. Kesinlikle “ne kadar çok kan çıkabilir?” mantığıyla hazırlanmış hepsi.

Gelelim işin ses boyutuna. Eski filmlerde bir efekt vardır, bir sürü keman aynı anda hızlı hızlı tek nota çalar. İşte o gerçekten döneminin kült sesidir. O ses çıktığında, kesin bir şey olur. Doom için de aynı şey “malesef” geçerli. Malesef diyorum, zira birşeyler olacağı o kadar belli oluyor ki, insan bazen afallıyor sıkıntıyla karışık. Tabi belirsiz ve ürkütücü işler de olmuyor değil. Mesela bir yandan minik minik sürünme ya da sürtünme sesleri gelirken uzaktan, bir yandan da lambalar sallanırken çıkardıkları gıcırtıları yaklaşıyorsunuz diyelim. Bir anda karşınızda beklenmedik gürültüyle patlayan bir boru ya da alakasız bir şekilde düşen bir demir parçasıyla irkilmeniz çok olağan. Hiçbir şey olduğundan değil, sadece sıradanlığı bozduğundan dolayı irkiliyorsunuz. Hatta bunun şaşkınlığındayken karşılaşacağınız sürtünme efektinin sahibi yaratık, iyice tuz biber olabiliyor.

Kontroller ise gerekli ve yeterli derecede türün fotokopisi ve bir değişim olmadığından kullanımı rahat. Zaten fazlasının olmasına da gerek yok, değişseydi, garipsenirdi muhtemelen.

Kolay mı bari bu meret?

Birazcık taktik de vereyim istedim. Oyun kesinlikle ya bana sinir oldu ya da gerçekten silah ve mermi bulma konusunda aşırı şanssızım. O yüzden size benim gibi çok dikkatli olmanızı önereceğim. Mümkün olduğu derecede kaçın ve yaratıkların kafalarını dağıtmaya oynayın. Vücut pek bir ölümcül değil yani. Sonra sürekli cenazeye dönüşüp ağlayıp sızlamayın benim gibi.

En kolay sistem tabi ki kafadan vurmak ve ortalıktan toz olmak. Eğer doğru anladıysam, sesi duydukları anda düşmanların bulunduğunuz noktaya akmaları durumu açığa çıkıyor. Hayır yani öldüremediğimden değil ama bir sürü bir arada gelince de imkanı olmuyor kazanmanın. Hele bir de benim gibi sivri zekalıysanız ve “madem oynuyorum, zorda oynayayım” diyorsanız geçmiş olsun hepinize. Yapay zeka mı yoksa yapay namussuzluk mu bilemiyorum, bu yaratıklar gereğinden fazla mı yoksa?

Tamam, genel hatlarıyla elimizde tuttuğumuz oyun bu işte. Bana kimse gücenmesin, ben taraftarı olan tayfadan değilim. Hatta bu kadr abartıldıktan sonra, güzel ama sıradan diyebileceğimden birazcık daha iyi bir oyunla karşılaştım. Yakınlarda gelecek olan Halflife 2 ile olan karşılaştırmalarına gelince, ikisi de farklı kulavarların oyunları. Birisinde amacımız ya da yöntemimiz kaçmak ve öze inmek iken, diğerinin fizik motoru çok üst dereceye çıkıyor. Etkileşim deryasında yüzen HL 2’nin yanında Doom 3’ün yeri yok. Keza korku ve adrenalin olarak düşünürsek de Doom 3 gömleklerce yukarıda. Kasvet ve karanlığın prensi olan oyun, gerçekten güzel ve zorlayıcı gecelere gebe. Hemen hepimiz oynayacağız sonuç olarak oyunu, bu kaçınılmaz cevap ama alacağımız tad farklılaşacaktır.

Buyrun bakalım, oyun işte size. Devamını oynadıktan sonra siz kurgulayın.

Yorumlar 63
MK Okuru
MK Okuru 25.11.2024 07:47
Kalan Karakter: 300 Gönder
Doom 3
İlginizi Çekebilir