Oyun dünyasında bolca çeşide sahip olmak aslında iyi bir görüntü. Örneğin,
çiftçiliğin bile yakın geçmişte piyasaya sürülen oyununu bulmanız mümkün.
Kaliteli olup olmaması burada bir önem teşkil etmemeli. Sonuçta var ve
literatüre alternatifsiz bir oyun olarak kazındı, hatta polyannacılığın sınırını
zorlasak türünün en iyisi de denebilir. Lakin değerlendirmeler bu kıstasa tabi
tutulamaz tabi ki. Buna göre daha yazının başında çok karamsar bir tablo
çizdiğimin farkındayım. Ama bu, Deer Hunter 2005 için değil, kendi tarzını
ortaya koyan her oyun için geçerli olmalı değil mi? Böyle girişimleri tehlikeli
olarak sınıflandırmak mümkün; zira olaya yeni tanımlamalar getiren şeylere oyun
dünyası ve bir birey olarak oyuncu çok çabuk adapte olamıyor. Dolayısıyla
başarısızlık kaçınılmaz. Belki de yapımcılar ileri zekalıdırlar da biz onları
anlamıyoruzdur, orasını tam bilemeyeceğim. Neyse, bu işin esprisi tabi. Yani
yeni deneyimlere genel olarak “riskli” denebilir. Bu da yapımcıların en büyük
handikapı olsa gerek. Hoş, aslında diğerlerine nazaran Deer Hunter’in FPS’ye
benzemek gibi çok da büyük bir avantajı var. Fakat gelgelelim acaba oyun kendine
bu ölçütler dahilinde adamakıllı bir yer edinebiliyor mu? Yada aslında Deer
Hunter’da geyik avlamak, Doom’da uzaylı zıbartmaktan bile zevkli mi? Dilerseniz
Deer Hunter serisinin son oyununu olan 2005’in bu saydıklarımı iyi kullanıp
kullanamadığı sorusunun yanıtını alt paragraflarda arayalım(?).
Geyiklere head shot yaparım, killing spree estiririm...
Deer Hunter’ın tarihi bundan yıllar önceye dayanıyor. 2003’te başlayan dizide
son halkaya geliniyor ve yine dağlarda geyik ve bilimum küçük hayvanatı
avlamaktan başka bir şey yapmamaya devam ediyoruz. Serinin bu son oyununun
öncekilerden farkı; oyun alanının biraz daha genişlemiş olması,
avlayabileceğimiz canlı türü sayısının artması ve yeni alanların eklenmiş
olması. Tabi oyunun bundan önceki 2003 ve 2004 versiyonlarına aşina değilseniz
oyundaki bu yeni eklenti size çok fazla bir şey ifade etmeyebilir, hatta oyunla
ilk kez tanışacaksanız bu artıyı hissetmeyeceğinizden emin bile olabilirsiniz.
Neden olarak da yeterli görünümün ve olması gereken sayıdaki canlı
çeşitliliğinin bana gayet normal görünmüş olmasını örnek gösterebilirim.
Oyundaki hayvanların görünümleri ve onlara ait bilgiler bir hayli detaylı
olduğundan da bahsetmek gerekli. Bu iki bağlamda da dengeli bir yapıya sahip
olduğundan bahsedilebilir Deer Hunter’in; yalnız, her şey bununla sınırlı değil
doğal olarak.
Oyunu kıyaslayabilmek, daha doğrusu kendisini size daha iyi örnekleyebilmek için
yine yakın geçmişte piyasalarda vuku bulmuş In-Fisherman oyununu örnek
göstereceğim. Birbirine benzer görünümlere sahipler, ve Fisherman’ı oynamışsanız
Deer Hunter hakkında da fikir yürütmeniz mümkün. Oyuna bir karakter yaratarak
başlıyorsunuz ve ardından da karşılaştığınız oyun modlarından birini vurarak,,,
pardon seçerek yemyeşil dağlarda ve geniş ovalarda avcılık sporunun
inceliklerini icra etmeye çalışıyorsunuz. Başlangıçta karakterinizi oluşturmak
için bolca alternatife sahipsiniz. Oyundaki kişilerden birini seçtikten sonra
çeşitli farklılıklarla dizayn edilmiş kıyafetlerle donatıyorsunuz ve onun
görselliğini ortaya çıkarıyorsunuz. Ardından da ortalama bir büyüklükteki
yelpazeye sahip olan silah ekranından beğendiklerinizi seçerek kendinizi dağlara
vuruyorsunuz. Silahlar arasında beğeninize sunulan etkili sniper tüfekler,
pompalılar var. Yanınıza alacağınız araç gereçler bununla sınırlı değil elbette.
Bulunduğunuz yere ait bir harita, pusula, bilgisayarlı pusula, düdük ve at(?)
her zaman sizinle beraber. Evet, altınızda yorulmak nedir bilmeyen düldülünüz
var ve uzun mesafelerde fazlasıyla yararı dokunuyor. Koşarken veya yürürken
toprağa bastığında ve kendinden çıkan hırlama sesleri hayli gerçekçi. Ekranda da
kafası görünüyor, elinizi uzatıp sevesiniz geliyor.