Geçtiğimiz yıl vizyona giren Death Race isimli filmde, özgürlüklerine
kavuşmak için mahkumlar birbirleriyle savaşmak zorunda kalıyordu. Her biri
çeşitli silahlarla çevrili araçları kullanarak birbirlerini öldürmeye
çalışmalarını izlemiştik. Sky Fallen firması Deat Track Resurrection’da, bu
temaya benzer bir konuyu uyguluyor.
Günümüzden yıllar sonraki bir dönemde, dünya şimdi olduğundan çok daha kötü bir
hal almıştır. Yaşanılası mekanlar azalmış, elde kalanlar da büyük tahribatlara
uğramıştır. Arka planda patlamaların, yıkımların eksik olmadığı yarış
alanlarında, rakiplerimizi sadece geçmek için değil, ayrıca onları yok etmek
için mücadele etmemiz gerekiyor. Yapımda, kariyer, turnuva ve drag modları
mevcut. New York, Paris, Londra ve Vatikan gibi şehirlerde yarışabiliyoruz.
Hatta İstanbul bile var! Şehir, yani üzerinde yarıştığımız bölgelerin
tasarımlarının, gerçekleriyle bir alakası yok. Farklı ve yaşam belirtisinden
yoksun olarak tasfir edilmiş. Oyuna başlarken, yapımda İstanbul’un da olduğunu
öğrendiğimde, kafamda doğal olarak ayrı bir merak uyandırmıştı. Yarışları
hızlıca bitirip bir an önce İstanbul’a ayak basmak ve buradaki kaotik ortamı
görmek için sabırsızlanmıştım. Bölümün başlangıç tanıtımında yer alan boğaz
köprüsünden geçemiyoruz, sadece görmekle yetiniyoruz. Üstelik, bildiğimiz boğaz
köprüsü bu değil. Etrafta yıkık köprüler ve camilerden başka bir yapı da
olmadığı için, denilebilir ki İstanbul, maalesef oyunda sadece bir isim olarak
yer alıyor.
"Death Track: Resurrection'daki pistler içinde, İstanbul post-apokaliptik haliyle yer alıyor."
Hız ihtiyacı
Her bölümde yer alan, yıkılabilir bölgeler, rampalar ve ekstra yollar sayesinde
tansiyonu yüksek mücadelelere tanık oluyoruz. Her araç, önünde yer alan araca
ateş ediyor, önünü kesebileceği barikatlar hazırlıyor ve bagaj kısmından yola
mayın bırakarak, arkasından gelen araçları yok etmeyi planlıyor. Tabii ki biz de
yapabiliyoruz. Patlayan araçlar, kısa süre sonra yarışa geri dönüyor. Yol
üzerinden alabileceğimiz cephane, sağlık ve hız gibi logolar sayesinde,
aracımızın hasarını onarabiliyor, boşalan silahlarımızı doldurabiliyor ve biten
nos seviyemizi tekrar yükseltebiliyoruz. Yarışlarda elde edeceğimiz başarılar,
sonrasında aracımızda modifiye yapabilmemize, yeni silah entegre edebilmemize
imkan tanıyor.
"Oyun içi grafikler genel olarak bekleneni veremiyor."
Son virajlar
Senaryo modunu bir kenara bırakıp turnuva moduna geçtiğimizde, bizi 3 başlık
karşılıyor; Asya, Avrupa ve Amerika turnuvaları. Her başlık altında, o
coğrafyalara ait şehirler yer alıyor (Senaryo modundaki haritalarla aynı). Drag
modunda ise, NFS’de yapığımız gibi, hızlı vites atarak yarışı kazanmaya
çalışıyoruz. Yapımın galeri başlığında da, oyunda yer alan bölümlere ait sanat
tasarımları yer alıyor.
Death Track, kendisine eğlence anlamında bakıldığında başarılı bir yapım. Teknik
anlamda ise, grafiksel olarak pek parlak şeyler söylenemez. Oynanış esnasında
yaşanan çarpışmalar ve birkaç efekt, göze hoş geliyor. Mücadele anları, arka
planda eklenen hareketli müziklerle daha eğlenceli bir kıvama getirilmiş. Eğer
yeni bir yarış deneyimi yaşamak istiyorsanız, Death Track’i deneyebilirsiniz ama
yüksek beklentileriniz olmasın.