ArtılarHarika grafikler, oynanabilirlik, sesler, aydınlatma, sürükleyici senaryo, başarılı bölüm tasarımları
EksilerNadir kamera sorunları
Kendi adıma konuşmam gerekirse, son zamanlarda korku oyunlarına pek bir
hasret kaldım. Eğer yanlış hatırlamıyorsam Condemned 2: Bloodshot’tan beri doğru
düzgün bir korku oyunu oynamadım. En azından kendi adıma ne yazık ki durum bu,
gerçi bu yıl için tüm umutlarımı Silent Hill: Homecoming’e bağlamıştım, o yüzden
bunu çok da dert etmiyordum, lakin Homecoming korku yönünden beklentilerimin çok
altında çıkınca, gözlerim bu türde yeni bir yapım arar oldu diyebilirim. Aslında
yıllardır bizi bu türde sırtlayan Resident Evil ve Silent Hill’in kendi
türlerinden kaymaları, eski bir efsane olan Alone in the Dark’ın tekrardan
yıldızlaşabileceğini düşündürdü bana, ancak o oyunda maalesef bekleneni
veremedi. Açıkçası ciddi anlamda korku oyunu sıkıntısı çektiğimizi düşünüyordum
ki, beklenmedik bir yerden beklenmedik bir klasik çıkageldi. EA Redwood Shores
tarafından hazırlanan ve uzayın derinliklerinde heyecanlı bir maceraya konuk
olduğumuz Dead Space, bu türdeki tüm açlığımı giderdi.
Dead Space, aslında ilk duyurulduğun da pekte dikkat çekici bir oyun değildi.
Bunun en başlıca sebebi ise, başındaki firma yani Electronic Arts. Çünkü EA
gibi, oyunları artık laçkalaşma seviyesine gelen bir firmadan, haklı olarak
oyuncular kaliteli bir yapım beklemiyor, bekleyemiyor. Şahsen benim de
düşüncelerim bundan çok da farksız değildi. Ancak zamanla gösterilen videolar
oldukça ilgimi çekti, çünkü oyunda anlayamadığım bir çekicilik vardı, bilmiyorum
belki kötü de olsa yıllarca ismi için oynadığım birçok Alien oyununu görmüş
olabilirim. Belki de biraz Doom, artık o kadarını bilemeyeceğim, ama Dead Space
kesinlikle dikkatimi çekmeyi başarmıştı. Ancak bu Sonbahar’daki oyun yağmurunun
arasında hemen alacaklarım listesinde değildi. Arkadaşta bir süre deneme fırsatı
bulduktan sonra fikrim tamamen değişti. Dead Space kesinlikle oynanmayı hak eden
bir oyun olmuştu ve ilk fırsatta hemen alarak PlayStation 3’ün başına kuruldum.
Ufukta bir gemi göründü…
Oyunun ayrıntılarına geçmeden önce, biraz konusundan bahsedelim. Yapım, adından
da anlaşıldığı gibi uzayda geçiyor ve günümüzden çok çok uzun bir zaman
sonrasını konu alıyor. İnsanoğlu, Dünya’daki tüm doğal kaynakları tüketmiştir ve
şans eseri uzaya yolculuk yapabilme imkanı yaratmışlardır ve “Planet Crakcing”
adı verilen bu süreçte, tüm insanlar diğer gezegenlere giderek bu doğal kaynak
açlığına son vermeye çalışmaktadır. İşte burada sahip olunan gemiler sayesinde
bulunan maddelerin minarelerini ayrıştırarak eritilir ve Dünya’ya geri dönülür.
Ancak bu işini tamamlayan bir grup, tam Dünya’ya dönerken, bu kaynak sağlamada
çok daha büyük bir görevi olan USG Ishimura adlı bir gemi görürler ve garip olan
geminin tüm galaksiyle bağlantısı kesilmiştir. İşte bu yüzden küçük bir bakım
mürettebatı oraya gönderilir ve macera başlar.
Dead Space’e Ishimura’ya doğru yol aldığımız sırada, ateşli bir tartışmanın
içinde başlıyoruz. Kontrol ettiğimiz kahramanımız ise, Isaac Clarke adında bir
sistem mühendisi. Buraya iletişimi tekrardan sağlamak için gönderilir, ancak
gerçek gönderilme sebebinin dışında başka amaçlarımızın da var olduğunu oyunun
ilerleyen kısımlarında görüyoruz. Çünkü Isaac’ın bu gemide, uzun zamandır haber
alamadığı ve özel mesajla yardım istediği birkaç arkadaşı daha var. Ancak gemiye
ayak bastığımızda anlıyoruz ki, hiçbir şey beklenildiği gibi değil. Çünkü gemi
Necromorphic adı verilen bir çeşit yaratık istilasına uğramıştır ve işin kötü
yanı yardım istemek için gerekli olan tüm iletişim sistemleri hasar görmüştür.
Kahramanımız ise tam anlamıyla bir mezbahanın içinde bulur kendisini ve hem
arkadaşlarını hem de sağ kalan başka kimse var mı diye, Ishimura’nın dar
koridorlarında zamana karşı ölüm kalım yarışına girişir.