Bayonetta 3 inceleme: Bayonetta 3, duyurulduğu 2017 yılından beri büyük bir heyecanla beklediğim oyunlar arasında en üstte yer alıyor. 2014 yılında çıkan Bayonetta 2’yi, Nintendo Switch için yayınlanana kadar oynayamamış biri olarak, bu oyuna çıktığı gibi erişebilecek olmak da benim için ayrı bir mutluluk oldu. Peki Bayonetta 3 bu kadar beklemeye değecek kalitede bir oyun mu, Switch’in artık yaşlanan donanımı bu oyunu kaldırabilecek mi ve oyun bize daha fazla yenilik sunabilecek mi? Gelin beraber bakalım.
Bayonetta 3 oldukça sert bir açılış yapıyor, neredeyse hepimizin aşina olduğu Bayonetta’yı yorgun ve tükenmiş bir şekilde mücadele ederken görüyoruz. Gerçekten umutsuz gözüken bir mücadele sırasında Viola ile tanışıyor ve olayların ardından diğer evrenlere doğru yolculuğumuza başlıyoruz.
Oyunun hikayesinden daha çok bahsetmek istiyorum ama hem hikaye boyunca gerçekleşen olaylara şahit olma kısmını oyuncuya bırakmak hem de bazı spoiler kurallarını bozmamak adına daha fazla anlatmayacağım. Ama gayet güzel bir sunum ile anlatılan keyifli bir hikaye sizi bekliyor. Bayonetta’nın karakteri hep bildiğimiz gibi, hikayenin ilerleyen kısımlarında alıştığımızın dışında bazı olaylar oluyor ama canımı sıktığını söyleyebileceğim bir şey yok.
Bu yıl çıkan Marvel filmlerinin başı çektiği multiverse akımına katılmış olan Bayonetta 3’ün hikayesini gayet beğendim. Multiverse konseptini Dr. Strange: Multiverse of Madness’dan çok daha iyi kullanmış diyeceğim ama bu bir karşılaştırma bile olamaz, filmin kalitesi malum. Bayonetta ile alternatif gerçekliklerde farklı ülkeleri gezip, artık cennet ve cehennemin mücadelesinin ötesinde bir hikayeyi yaşıyoruz.
Alternatif gerçeklikler yanında farklı Bayonetta’ları da getiriyor. İlk gördüğümde “ya ne gerek vardı” gibi bir düşünceye kapılmıştım ama her gördüğüm her Bayonetta ayrı bir güzellik kattı (iki anlamda da) oyuna, yıllar önce Örümcek Adam izlerken ilk Spiderverse evreniyle tanıştığım zamanki gibi eğlendim.
Bayonetta 3 ön inceleme yazımda, oyunun önceki oyunlarda ne varsa hepsini koruduğundan ve üzerine daha fazlasını eklemiş olduğundan bahsetmiştim. O sırada oyunu bitirmemiş ve çoğu silahı almamıştım. O haliyle bile Devil May Cry oyunlarından daha fazla eğlendirmişti beni.
Serinin değişmez özelliklerinden birisi olan Witch Time sayesinde zamanı yavaşlatıp düşman üzerinde çeşitli combolar denemek, yoyo benzeri bir silahla düşmanı döverken bir anda çağırdığınız iblis ile daha kalabalık bir grubu temizlemek çok eğlenceli. Bayonetta’nın kullanabileceği 6 farklı silah ve çağırabileceği 6 iblis (demon slave) bulunuyor. Aynı anda iki farklı silah seti kullanabiliyor ve 3 iblis arasında seçim yapabiliyorsunuz.
Demon Slave mekaniğinden biraz bahsetmiştim, şimdi daha ayrıntılı bir şekilde konuşabiliriz. Bu defa düşmanlarımız melekler değil ve iblisler bu düşmanlara kendi başına saldırmayı reddediyorlar. Biz de özel bir dans sayesinde iblislerin kontrolünü ele geçirip işi kendimiz tamamlamak zorundayız. Bir iblis çağırdığımızda Bayonetta’nın ortadan kaybolup, yalnızca kontrol edilen iblisin alanda kaldığını düşünmek normal olurdu çünkü genellikle bu şekilde işler. Ama bu iblisler Bayonetta’nın saçlarından ortaya çıkıyor ve kontrol için dansın devam etmesi gerekiyor. Yani hem iblisi hem de Bayonetta’yı kontrol ediyoruz.
Her iblisin kendine göre avantajlı olduğu mücadeleler var ve bunları keşfetmek size kalmış durumda. İblislerin yetenekleri başlangıçta oldukça standart ama silahlar ile birlikte iblis yetenekleri de geliştirilebiliyor, bu sayede birbirinden farklı avantajları olan iblislere sahip oluyoruz. Baal ile asit yağmuru oluşturmak ya da Wartrain Gouon ile tren yolu yapıp (bunu nasıl açıklayabilirim acaba) hedefi belirlemek gibi özel saldırılar var.
Demon Masquerade adı verilen yeni sistem sayesinde kullandığımız silahın formunu kısa süreliğine kullanmak gibi bir şansımız da var. Dövüş sırasında bitirici vuruşlar gibi düşünebileceğiniz saldırılar yaparken, dövüş dışında etrafı dolaştığımız alanlarda bize çeşitli bonuslar sağlayan bir sistem. Colour My World silahını kullanırken “Madama Butterfly” formuna geçip havada süzülebilir ya da “Dead End Express” ile bir trene dönüşüp hızla seyahat edebilirsiniz. Her silahın Masquerade yetenekleri farklı ve her biri beni çok eğlendirdi.
Deminden beri Bayonetta’dan bahsediyorum, çünkü oyunda bolca karşılaştığımız bir karakter kendileri. Fakat oynanabilir karakterlerimiz arasında yeni bir yüz olan Voila’da bulunuyor. Güçlü ve dominant Bayonetta’nın yanında sönük kalan bir tip Viola, oyun dünyasında çokça gördüğümüz standart tiplerden birisi aslında. Daha çok “charge attack” tipinde bir dövüş tarzına sahip ve düşmanın saldırılarından kaçınmak yerine “parry” sistemine sahip, savuşturarak karşı saldırı yapmayı tercih eden bir karakter.
Viola’nın da kendi iblisi var, ilk tanışmamızda benim de kafamı karıştırmış olan Cheshire isimli kedi! Cheshire’ın diğer iblislere göre avantajı, dövüş sırasında Viola’ya değil kılıcına bağlı bir şekilde geliyor, bu sayede Viola etrafta koşturup düşman yumruklamaya devam ediyor.
Viola kötü bir karakter değil fakat Bayonetta’nın kaçınmaya dayalı hızlı oynanışının ardından Viola ile oynamak hem alıştığımız tarzın dışında hem de daha az eğlenceli. Zaten kontrol ettiğimiz bölüm sayısı çok değil, bir de bu sisteme alışmaya çalışmak yorucu geliyor. Yüksek zorluk seviyesinde oynamamın da getirdiği bir dezavantaj. Dante ile oynadıktan sonra Nero’ya bir türlü alışamadığım gibi, Viola’da benzer bir etki bıraktı bende.
Son olarak oyunda kontrol edebildiğimiz bir karakterden daha bahsedelim, Jeanne! Bayonetta’nın rakibi ve sonrasında yakın dostu haline gelen Jeanne, kendine ait casusluk görevleri ile Bayonetta 3’de oynanabilir bir karakter olmuş. Güvenlik önlemleri yüzünden cadı güçlerini kullanamadığı bölümlerde kontrolümüze geçen Jeanne, gizlilik ve dövüş yetenekleri ile 2 boyutlu side-scroller oyunları andıran bir oyun stili sunuyor.
Gerçekten böyle bir şey beklemediğim için başta şaka yapıyorlar gibi düşünmüştüm ama gerçekmiş, üstelik kötü de olmamış. Bölümlerin süre sınırı olması ve yapısı sebebiyle tempoyu düşürmesi biraz can sıkıcı, özellikle benim gibi stealth sevmeyen insanlar için.
Bir önceki başlıkta tamamen dövüş sisteminden bahsettik ama oyunun oynanışı hakkında fazla bilgi vermedim. Daha önce Bayonetta ve DMC serilerinden herhangi bir oyunu oynadıysanız zaten hiç yabancılık çekmeyeceksiniz, bu yüzden dövüş kısmından daha fazla bahsetmeyeceğim. Değinmek istediğim şey serbest dolaştığımız alanlar ve bulmacalar ile ilgili.
Oyundaki bölümlerde bir sürü gizli ya da açık toplanabilir nesne var. Bunların bir kısmını ilk oynayışta alabiliyorsunuz, kalanlar ise daha sonra farklı özellikler kazanınca alabileceğiniz şeyler. Örümcek formuna girebildiğiniz zaman duvarlara tırmanıp alabileceğiniz nesneler gibi. Kalanlar ise ya dikkatinizi çekmeyen bir binanın arkasında kalıyor ya da kısıtlı süre içerisinde parkur mücadelesini tamamlamanız gerekiyor.
Parkur mücadeleleri farklılık gösteriyor. Kimisin çok kolay gibi gözüken 6 nesneyi hızlıca toplama görevleri. Kolay gözüküyor ama zamanlamayı öyle bir ayarlamışlar ki hata yaparsanız kaybediyorsunuz. Ya da koşarak tamamlayamayacağınız, Demon Masquerade formunda bitirebileceğiniz mücadeleler. Diğer mücadele türü ise zaman bozulması ile alakalı, yine belirli bir süre içinde eşyaya ulaşmaya çalışıyorsunuz. Bir de bölüm içinde bulduğunuz ekstra mücadeleler var, bunlar belirli bir silahla düşmanları dövmek gibi kısıtlamaları içeren mücadeleler.
Mücadeleler hakkında çok şikayetim yok aslında ama bir problem var, başarısız olunca tekrar tekrar izlediğiniz ara sahneler. Ucu ucuna başarısız olduğunuz mücadeleyi hemen tekrar yapmak ve bu defa daha iyi yapmak için gaza gelirsiniz ya, bu oyunda o yok, illa giriş sahnesini ve mücadele noktalarının açılışını gösteren kısa sahneleri izlemek zorundasınız. “Ne olacak beş on saniyelik video” diyebilirsiniz ama bazı mücadeleleri o kadar çok tekrarlıyorsunuz ki en sonunda “bir daha o ara sahneyi çekeceğime boş veriyorum” diyorsunuz. Ben dedim en azından. 2002 yılında bunu kabul ediyorduk da artık 2022 yılındayız, yapmayın.
Oyunu yaklaşık 13 - 14 saat gibi bir sürede, yan görevlere ve bazı mücadelelere fazlasıyla takılarak bitirdim. Bu süreç boyunca çok sıkılmadım, gizlilik bölümleri ve bazı mücadelelerin yorucu geldiği kısımlar oldu “bitsin de gidelim” demedim. Hikayeyi bir kere bitirmek de yeterli gelmedi, bir süre daha oynamaya devam edecek gibi gözüküyorum.
Son olarak bir ek daha yapacağım, oyundaki bazı bölümler çok uzun. Benim oynayışım yüzünden mi, zorluk mu yüksek geldi emin değilim ama bazen “haydi bir bölüm oynayıp çıkayım” diye girdiğim bölümün 1 saati geçtiğini biliyorum. Güzel de bölümler, bırakıp gitmek istemiyorum ama Chapter süreleri biraz daha kısa olsa şikayet etmezdim.
Bayonetta serisi Nintendo olmasa ilk oyundan sonrasını göremeyecekti, bu yüzden Nintendo konsollarına özel bir oyun olması konusunda hiç şikayet etmiyorum. Oyun Nintendo Switch’in gücünü oldukça iyi kullanıyor, özellikle dock modunda gayet güzel gözüküyor. Elde oynarken özellikle karakter modellerinin pikselleştiği yerler oluyor ama beni çok rahatsız etmedi, belki OLED ekranda daha dikkat çekici oluyordur.
Dinamik çözünürlük zaman zaman kendini belli ediyor, sahne sırasında blurlu bir görüntü görüp yavaşça çözünürlüğün yükseldiğini fark ettiğim anlar oldu. Ama performans konusunda hiç rahatsız edici sorunlar yaşamadım.En kalabalık dövüşlerde, demon slave çağırıp mücadeleye girdiğimde bile akıcı bir şekilde oynadım.
Oyun görselleri yeni nesil bir platformda kesinlikle şikayet ederdim ama şu durumda yeni bir Bayonetta oyunu oynayabilmek bile mutlu ediyor. Ama kabul ediyoruz artık, Nintendo Switch güçsüz bir cihaz ve bu oyunu yüksek çözünürlükte, daha kaliteli grafiklerle oynamak müthiş olurdu.
Oyunun müzik seçimleri harika, seslendirmeler ve efektler de aynı şekilde müthiş. İlk oyun çıktığında İngilizce seslendirme ile oynamıştım ama Nintendo Switch sürümü ile birlikte seslendirmeleri Japonca oynamaya başlamıştım, bu yüzden İngilizce seslendirmenin değişmesi beni pek etkilemedi. Yine de Jennifer Hale gibi sevdiğim bir isim olduğundan seslendirmeyi denedim ve beğendim, Bayonetta’yı gayet güzel canlandırmış.
Bayonetta 3 akıcı aksiyonu, bolca Bayonetta içeren hikayesi ve konsolun kısıtlamalarına rağmen ortaya koyduğu sorunsuz performans ile beni kazanmayı başardı. Eski oyunda güzel olan ne varsa, daha da zenginleştirilmiş bir halde bu oyunda mevcut. Yeni eklenen bazı sistemler “olmasa da olurmuş ama kötü değiller” dedirtecek seviyede ama dövüş sistemine yapılan değişikliklere bayıldım. Belki hikayedeki karakterler ve olaylar biraz daha iyi işlenebilirdi ama olsun.
İkinci oyun Switch’e gelsin diye 4 yıl bekledim, bu oyunu da duyurulduğu andan beri heyecanla bekliyordum. Kesinlikle beklediğime değdi. Eğer Nintendo Switch sahibiyseniz ve DMC tarzı aksiyon oyunlarından hoşlanıyorsanız bu oyunu kaçırmayın.