Ubisoft firmasını seviyorum. Uzun süredir aksiyon ve macera türünü bir arada
sunan oyunları ile hepimizi sevindirmeye devam ediyor. Özellikle geçtiğimiz
günlerde piyasaya sürdükleri Assassin’s Creed (AC) ile bu başarılarını
sürdürmekten geri kalmadılar. Üç boyutlu olarak yeniden bize sundukları Prince
of Persia ile gönlümüze taht kuran yapımcı, bu sefer daha farklı bir alt yapı
ile oluşturdukları macera oyunlarında geniş haritalar ve özgür oynanış ile
karşıladılar bizi. Uzun zamandır da bekliyorduk AC’i. Önce PlayStation 3’e
çıkacağı söylenmişti. Sonra Xbox 360 için de hazırlanacağı duyuruldu. Yapımcılar
ile yayıncı arasında bir uyumsuzluk mu oldu bilmiyoruz ama her iki platforma da
çıkması iyi oldu aslında. Neyse söz fazla uzatmayalım ve AC’in güzel oyun
sistemine geçelim.
Suikastçıyım ezelden
Adından da anlaşılacağı üzere bir suikastçıyı canlandırdığımız oyunda pek çok
farklı şehirde pek çok farklı insana bıçağımızı tattırıyoruz. Üçüncü kişi kamera
açısı ile ilerliyor, tıpkı Prince of Persia’da olduğu gibi akrobatik hareketler
ile düşmanlarımızdan kaçıyoruz. Kimi zaman kılıç savaşlarına katılıyoruz kimi
zaman ise düşmana sinsice yaklaşıp aynen suikastçının yapması gerektiği gibi
öldürebiliyoruz. Bunları yaparken özgür olmamız da cabası.AC’in bence herkesi şaşırtacak yanı hikayesi. Herkes eski zamanda geçtiğini düşündüğü oyunun aslında gelecekte geçtiğini öğrenmesi şaşırtıcı olacaktır. Asıl
hikaye ve oyunun büyük kısmı haçlı seferlerinin olduğu zamanda geçiyor ama
aslında karakterimiz gelecekte yaşayan biri ve bir deneye katılıyor. Çılgın
bilim adamlarından biri DNA üzerinden geçmişe dair izler bulacağını öğrendiğinde
gelecekte yaşayan kahramanımız üzerinde deney yapıyor ve DNA’sına kayıtlı
bilgileri kullanarak geçmişe ait bilgilere ulaşmaya çalışıyor.
Bildiğimi unuttum
Oyunun gerçek kahramanı olan Altair, tam bir suikastçı ve her türlü hünere
sahip. Geçmişe ait her bilgiye ulaşırken biz de alıştırma görevlerini yerine
getiriyoruz. Önce kahramanımızı kontrol etmeyi ve savaşmayı öğreniyoruz.
Ardından ise binalara tırmanmayı ve akrobatik hareketler yapmayı öğreniyoruz.
Eğitim görevi bittiğinde ise senaryo gereği tüm silahlarımız ve kabiliyetlerimiz
elimizden alınıyor ve böylece her şeye sıfırdan başlamak zorunda kalıyoruz.
Asıl oyuna başladığımızda ise epeyce özgür olduğumuzu fark edeceksiniz. Her
şehre girdiğiniz anda ilk yapmanız gereken yüksek bir kuleye çıkmak. AC’in de en
güzel yanlarından biri bu. Kuleye çıkıp, en üst noktasındaki çevreyi izleme
noktasına ulaştığınızda şehrin belli bir bölümü haritada açılır hale geliyor.
Buradaki görevler ortaya çıkmış oluyor. Her şehirde 8’den fazla kule var ve tüm
görevlerin yerini bulmak için bu kulelere çıkmak zorundasınız. Görevler ise
tıpkı Grand Theft Auto’da olduğu gibi. Görev noktasına gidip yapmanız gerekeni
öğreniyor, ardından da bunu yerine getiriyorsunuz. Eğer başarısız olursanız
defalarca deneme hakkına sahipsiniz. Belki oyun kolaylaşıyor ama eğlenceli
olduğu da gerçek. Görevler ise genellikle yan kesicilik ve suikast üzerine
kurulu. Yan kesicilik görevlerinde önce kişileri uzak bir noktadan dinlemeli,
ardından ise en hazırlıksız anlarında arkalarından yaklaşıp sinsice ceplerinden
gerekli eşyayı araklamalısınız. Suikast görevleri de benzer şekilde. Yine
öldürecek olduğunuz kişiyi uzaktan izliyor ve hareketlerini takip ediyorsunuz.
Varsa yanlarındaki korumalarını gözlemleyip bir süre sonra sinsice işini
bitirmeniz gerekiyor.