Elden Ring, FromSoftware tarafından oluşturulan Souls türünün yeni örneği olarak karşımıza çıktı. Bu yeni oyunun iskelet yapısı Souls oyunlarına sıkı sıkıya bağlı olsa da, getirdiği yeni dinamikler ve hepsinden önemlisi açık dünya işleyişi ile türün yeni sıçraması olarak görülebilir. Oyunu deneyim etmeye başladığınız ilk andan itibaren aslında eklenen tüm yeni özellikleri sanki yıllardır bu seride kullanıyormuş gibi hissediyorsunuz. Bu durum FromSoftware'ın yeni oyununda birçok yeniliğe imza attığından çok, aslında tüm bu yenilikleri mevcut sisteme çok iyi bir şekilde adapte ettiğinin göstergesi olmuş. Şimdi gelin uçsuz bucaksız toprakları, katman katman açılan yapısı ve her köşesinde ayrı bir maceraya yelken açtığımız Elden Ring'in genel işleyişine biraz daha yakından bakalım.
Elden Ring hikaye olarak Souls oyunlarında olduğu gibi bir işleyiş ile karşımıza çıkıyor. Fakat hem sunum hem de hikaye detaylarının dağılımı daha açıklayıcı ve görsellikle süslenen bir şekilde tasarlanmış. Kullanılan ara sahneler, bazı karakterlerin odak noktası ve karşılaştığınız NPC'lerin kendi hikayeleri oyun alanına güzel bir şekilde dağıtılmış. Alalade karşılaştığınız ve önemli görmediğiniz bir karakterin hikayesinde bile çok farklı detaylar ve dallanan bir görev yapısı ile karşılaşabiliyorsunuz. Bu görev sistemi kimi zaman sizi yerden yere vuran bir boss mücadelesine sürüklerken kimi zaman da dramatik bir şekilde son bulabiliyor.
Bazı quest, görev yapısını çözmek için oyunu pür dikkat oynamanız bile yeterli olamayabiliyor. Oyun bazı noktalarda sizi dış kaynaklara itebiliyor. Bazen konuşmanız gereken bir karakter daha önce tamamladığınız bir zindan da ya da bölgeye gidebiliyor. Bu da zaten devasa olan dünyada, o bölgeyi tamamen temizlediğinizi düşündüğünüz için karşılaşacağınız bazı diyalogları kaçırmanıza sebep olabiliyor. Bu durum bence oyunun görev yapısı olarak eksi kaldığı tek nokta olsa da aslında diğer taraftan da artısına yazılabilecek bir durum.
Çünkü diğer açık dünya oyunlarına nazaran Elden Ring bu keşif dinamiğine sıkı sıkıya tutulmuş. Herhangi bir açık dünya oyununu düşünün; Solda yapmanız gereken, hatta konuşmanız gereken kişileri söyleyen kocaman bir ibare, haritayı açtığınızda sizin için rota oluşturan bir sistem, hatta karakteri bu rotada otomatik koşturan oyunlarla bile karşılaşabiliyorsunuz.
Elden Ring tüm bu işleyişi elinin tersiyle itiyor ve oyundaki bu şahane deneyimin tamamen size özel olmasını sağlıyor. Birazdan da bahsedeceğim, devasa bir bölgeyi hiç görmeden oyunu bitirebilir, birçok quest kaçırabilir ya da hiç görmediğiniz silahlar, büyüler, hatta boss'lar olabilir. Bunların hepsi mümkün ama oyunu bitirdiğinizde tamamen kendi yolunu çizmiş, gerektiğinde riske girmiş, gerektiğinde bölgeyi keşfetmek için saatler harcamış bir karaktere bürünüyorsunuz. Ve bu deneyim tamamen size özel bir deneyim haline geldiği gibi, oyunu tekrar oynamanız için de itici bir güç oluyor. Bu noktada yeniden oynanabilirliğinin de yüksek olduğunu belirtmem gerek.
Hikaye işleyişi daha anlaşılabilir olsa da oyunun hikayesinin tüm detaylarını öğrenmek için yine klasik bir şekilde döküman peşinde koşuyor ya da her kelimenin altını kazımaya başlıyorsunuz. Zaman zaman NPC'lerin gereksiz kasıntı diyaloglarıyla da karşılaştığınız oluyor. "Bu gökyüzü neden böyle kasvetli ve bilinmezlikle dolu biliyor musun Tarnished? Çünkü kolyemi kaybettim ve onu bulursan süper olur" tarzı muhabbetlere de şimdiden hazır olun derim.
Oyun tıpkı güç yüzüğünde olduğu gibi Elden Ring‘in yok edilmesinden ve parçalarının dağılmasından sonraki bir zamanda geçiyor. Lands Between'den sürgün edilen Tarnished adlı bir karakteri yönetiyoruz. Oyunun hikayesi Hidetaka Miyazaki ile birlikte Game of Thrones kitaplarından da hatırladığımız George R.R. Martin tarafından ele alınmış. Tabi bu iki isim dışında aslında Miyazaki'nin birkaç kez bahsettiği gibi Kentaro Miura'nın etkilerini de görüyorsunuz. Diğer Souls oyunlarında olduğu gibi Miura etkisi bu oyunda da birçok bölgede kendisini hissettiriyor. Fakat bu his bir kopya olarak algılanmasın. Bir nevi saygı duruşu ve yapılan esinlenmelerin aslında bu dünyaya yedirildiğini söylemek mümkün.
Lands Between'e adım attığımız anda aslında Souls türünün acımasız gerçekleri yüzümüze vuruyor. Karşılaştığımız ilk hareket eden karakterden bir güzel sopa yedikten sonra aslında işleyişin klasik Souls oyunlarında işlediği gibi olduğunu anlıyoruz. Yani oyunun uçsuz bucaksız bir dünyası olsa da aslında dayak yediğiniz bölgelere ya da sizi tokatlayan boss mücadeleleriyle sonradan yüzleşmeniz gerektiğini anlamanız doğal olarak uzun sürmüyor. Açık dünyanın getirisi ile oyun daha geniş bir kitleye yayıldığı gibi kolaylık anlamında da bazı güzel dokunuşlar yapılmış.
Yanlış anlaşılmasın, Elden Ring diğer Souls oyunlarından kolay bir oyun değil. Fakat yapılan açık dünya tercihi en azından geniş mekanlarda size çok daha büyük bir seçenek sağlıyor. Ayrıca checkpoint noktası diyeceğimiz heykeller sayesinde o tilt yapıdan biraz daha uzaklaşılmış. Diğer taraftan Souls oyunlarının neden bu kadar zor olduğunun konuşulmasını ya da easy mod ile ilgili yapılan tartışmalara da anlam veremiyorum. Çünkü bu oyun dahil olmak üzere Souls oyunlarında aslında bir easy mod var. Oyunu co-op oynamak.
Bu durumu peşinen anlatmak istedim çünkü normalde Souls oyunlarını hep tek başıma deneyim etmeyi seviyorum. Fakat inceleme sebebiyle co-op sistemini bazı takıldığım boss mücadelelerinde denedim. Özellikle çağıracağınız oyuncuya ya da arkadaşınızın seviyesine göre oyun o kadar kolaylaşıyor ki adım adım gittiğiniz bu bölgeyi deparlayarak ilerliyorsunuz. Bu nedenle bu işleyişe ben bundan sonra izninizle easy modu demek istiyorum. Tabi oyunda diğer oyuncuların dünyalarını istila etme gibi Souls oyunlarından bildiğimiz klasik işleyiş de aynen korunmuş. Bu nedenle yere işaret bırakma gibi sistemleri tekrar tekrar bu incelemede anlatıp, bu detaylarla kafanızı şişirmek istemiyorum. Çünkü daha konuşacak tonla yeni detay var.
Açık dünya dinamiği oyunun belkemiğini oluşturuyor. Oyunun dünyası o kadar büyük ki, kendi içerisinde katmanlara ayrıldığı farklı bölümlere de sahip. irili ufaklı görevler, zindan sistemi ve açık dünyada gerçekleşen olaylar ile dolu dolu bir dünya inşa edilmiş. Keşfetme dinamiği ise bu dünyanın olmazsa olmazı. Elden Ring yine size ne yapacağınızı söylemiyor. Nereye gideceğiniz, ne yapacağınız tamamen size bırakılmış. Sadece haritayı açtıkça ana hikayede kesmeniz gereken bazı bossların yönü işaretlenmiş durumda.
Keşif hissiyatını öyle kolayca kenara atmamak lazım. En son Breath of the Wild oyununda kendimi bu kadar özgür hissetmiş ve karşılaştığım mekanlar karşısında şaşırmıştım. Elden Ring bu oyundan fazlasıyla ilham almış ve bunu başta da dediğim gibi ustaca kendi sistemi ile birleştirmiş. Bu keşfetme dinamiği o kadar garip ele alınmış ki arkadaşlar, haritanın her köşesini dolaşmak istiyorsunuz.
Oyunu düz bir şekilde oynadığınızda da bitirmek mümkün ama mecbur kılınmayan alanlarda bile devasa bir işçiliğe ve şaşırtıcı detaylara yer verilmesi Elden Ring'in büyüleyici yönünü oluşturmuş. Ufak bir yapıda bulacağınız bir asansör, sizi devasa bir yer altı şehrine götürebiliyor. ve bu şehri hiç görmeden bile oyunun bitebileceğini bilmek ya da bazı oyuncuların buraya uğramamış olabileceğini hayal etmek bile başlı başına hayran olunası bir durum.
Sizi özgür kılan ve bir nevi zincirlerinizden azad eden iki unsur bulunuyor. Öncelikle artık karakterimiz zıplayabiliyor arkadaşlar. Bu durum olmadık noktalara çıkmanıza bile olanak sağladığı gibi dövüşlerde de dodge sistemi dışında farklı dinamiklerin ortaya çıkmasını sağlıyor. Diğer taraftan Torrent isimli bineğimiz oyuna büyük bir renk katmayı başarmış. Videolarını ilk izlediğimde hiç sevememiştim ama şimdi elim ayağım oldu. Ulaşılması zor alanlara çıkabilmenizi sağladığı gibi özellikle açık alan boss mücadelelerinde işinizin çok kolaylaşmasını da sağlıyor. Normalde dakikalar sürse geçemeyeceğiniz bir karakterin aslında at üstünde savaşmaya yönelik tasarlandığını fark edebiliyorsunuz.
Aynı durum oyundaki karakter sınıfı ve özelliklerde de geçerli. Klasik bir şekilde farklı sınıfları seçerek oyuna başlıyorsunuz. Bu sınıf seçimi özellikle karakter statlarından dolayı oyunun ilk dakikalarında önemli bir yer işgal ediyor. Fakat sonrasında saldım çayıra mevlam kayıra durumu söz konusu. Oyun sizi nasıl bu açık dünyaya salıyorsa, karakterinizi geliştirmeniz için de bu özgürlük sunulmuş. İster yakın dövüşe, ister büyücülüğe odaklanın. Vurduğunu oturtan ya da bir ninja gibi hızlı hareket eden karakter oluşturmak tamamen sizin elinizde.
Her silah için kullanılan farklı kombolar, büyü çeşitleri, çağırılan ruhlar ve işin içerisine giren Ashes of War dinamiği ile dövüş sistemi adeta bir karnaval havasına bürünüyor. Bu konuda o kadar büyük bir çeşitlilik sunulmuş ki izlediğiniz, gördüğünüz hiçbir oyuncunun neredeyse benzer bir sistemle gittiğini görmüyorsunuz. Burada odaklanacağınız noktayı belirlemek oldukça önemli. Tabi klasik buildler kurmak da mümkün ama bulacağınız bir silahın istediği gereksinim bile karakterinizin bir anda bambaşka bir yöne evrilmesine sebep olabiliyor.
Ashes of War sistemi aslında yakın dövüş ve beceri sistemini bir araya getirmiş. Oyun boyunca bulduğunuz bu özel hareketleri uyumlu silahınıza taktığınızda çok özel vuruşlar kazanabiliyorsunuz. Üstelik kendi içerisinde ayrılan seçenekleri ile silah özelliklerine de doğrudan etki edebiliyor. Bu özelliklerin kalıcı olmaması, yani tek bir silahta kalmaması dövüş sistemini de çok acayip zenginleştirmiş. Klasik bir silahı bir anda büyülü bir araca dönüştüren bu sistemi kurcalamak ve bulduğunuz her yeni özelliği deneyim etme isteği oyuna büyük bir çeşitlilik katmış.
Oyun alanına farklı ruhları çağırdığımız Spirit Ashes sistemi de başta sevmediğim ama şimdi müptelası olduğumuz özelliklerden biri. Oyun boyunca çok çeşitli ruhlar buluyor ve bunları mana karşılığı belli anlarda oyun alanına salabiliyorsunuz. Bu alanlara girdiğinizde ekranın sol tarafında bir işaret beliriyor. Genelde boss savaşlarında kullansak da bazen çok sıkıştığımız anlarda da bu yardımcı ruhlara baş vurabiliyoruz. Örneğin birçok oyuncu gibi benim oyunun başındaki favorim deniz anası ruhu oldu. Yani burun kıvırdığım bir ruh, oyunun neredeyse ilk çeyreğinde Torrent'ten sonra en büyük yaverim oldu diyebilirim. İlerde ise işin içine özel ruhların girmesi ile birlikte olay bambaşka bir sisteme evriliyor ve çeşitleniyor. Boss ya da girdiğiniz bölgeye göre bu sistemde farklı yardımcılara başvuruyorsunuz. Tıpkı silahlarda olduğu gibi bu sistemde de özel ruhlar bulabiliyor ve elinizde tüm ruhları geliştirebiliyorsunuz. Oyundaki gelişim sistemi kullandığınız hemen her ekipman ve özelliğe yedirilmiş durumda. Bu da oyunun gittikçe daha fantastikleşmesine neden oluyor.
Oyunun en sevdiğim yönü ise keşfetme hissiyatının dışında diğer Souls oyunlarının da merkezine konumlandırılan başarı hissini fazlasıyla vermesi. Defalarca denediğiniz bir bossu yendiğinizde ya da saatler harcayıp geçemediğiniz ve "ulan senle sonra görüşücez" diye arkanıza baktığınız bir boss'u sonra perişan etmeniz, acayip bir haz hissi uyandırıyor. Diğer taraftan yine risk alma ve ödül sisteminin arasında da ince bir çizgi tutulmuş. Seviye atlamak için 35.000 Run gerekiyorken 30.000 rün ile etrafta dolaşmak ve dur şu köşeye de bakayım diye bilinmeze doğru ilerlemek tetik üstünde olmanızı sağlıyor. Hele ki yanlışlıkla bir boss bölgesine girdiyseniz vay halinize, nabız giderek yükseliyor ve tek seferde geçerseniz, bu durum kalbinizin yerinden fırlayacakmış gibi heyecanlanmanıza sebep oluyor.
Elden Ring'in bu geniş dünyasındaki tüm bölgeler özenle hazırlanmış. Girdiğiniz zindanlardan tutun da küçük kamplara, yıkık dökük yerleşim bölgelerinden devasa şatolara kadar gezerken karşılaştığınız tasarımlardan gözlerinizi alamıyorsunuz. Üstelik yeşil ovalarda başlayan oyun giderek acımasızlığını ve farklı tonlamalarını da gösteriyor. Lavlarla kaplı bölgeler, karlı dağlar ya da cehennemi andıran Caelid gibi bölgeler oyunun ne kadar çeşitli bir dünyaya sahip olduğunu da gözler önüne seriyor. Gittiğiniz mekanlarda değişen atmosferle birlikte oyunun içerisine daha da sürükleniyorsunuz. İnsanların acımasızca asıldığı ve işgal altında olan kaleler ya da ruhlarla, zebanilerle dolu kasabalar arasında inanılmaz bir atmosfer değişimi var. From Software şimdiye kadar tasarladığı oyunlarda kullandığı tüm deneyimini adeta bu oyuna aktarmış. Her bölge kendi içerisinde başlı başına bir oyun olacak kadar büyük ve farklı bir atmosferi barındırıyor.
Diğer taraftan animasyon yapısını ele alalım. Elden Ring'e ilk baktığınızda aslında karakter animasyonlarının sert bir çizgi ile çizildiğini zannediyorsunuz ama işin aslı hiç de öyle değil. Kullandığınız her silah, attığınız her büyü için ayrı animasyonlar ile karşılaşıyorsunuz. Karakteriniz için oluşturduğunuz build, karakter statları ya da aldığınız özellikler bile bu animasyon yapısının değişmesine sebep oluyor. Bu konuda yelpaze çok geniş ve tam herşeyi gördüm diye düşünürken, aldığınız bambaşka bir silah, bambaşka bir yetenek ile aslında sadece buz dağının görünen kısmı ile karşılaştığınızı anlıyorsunuz.
Elden Ring görsel olarak şaşırtıcı derecede detaylı ve değişen bir atmosfere sahip. Adım attığınız her bölge kendi içerisinde farklı bir detay seviyesi sunuyor. karşılaştığınız yapılar, objeler ve özellikle heykeller özenle hazırlanmış. Gökyüzünü kadar uzanan ve gittiğiniz her yerden görebildiğiniz devasa ağaçlar oyunun atmosferini de masalsı bir yapıya sokuyor. Tam ne güzel derken kendinizi bir anda gothic bir atmosfer içerisinde, direklerde sallanan cesetlerle başbaşa bulabiliyorsunuz. Bu keskin değişim sizi şaşırttığı gibi gördğünüz her manzara bir sanatsal çalışma izlenimini fazlasıyla veriyor.
Peki, teknik yönlerinden bahset dediğinizi duyar gibiyim. Evet, Elden Ring tasarım anlamında çok ama çok iyi bir oyun fakat iş teknik detaylara geldiğinde büyük aksaklıklar da yaşanıyor. Öncelikle şunun altını çizmemiz gerek, bu oyunun grafikleri kötü değil arkadaşlar. Grafik deyince aklınıza sadece görsel efektler, kaplamaların coştuğu oyunlar gelmesin. Bu oyun tasarımı ve oluşturulan dünyası ile görsel açıdan mükemmel fakat teknik problemlerin yaşanmasını gerektirecek bir yapıya sahip değil. Oyunun PC sürümünü 9900K, RTX 3080, 32 GB Ram gibi yüksek bir konfigrasyonda oynadım. Şunu net olarak söyleyebilirim ki bu tarz bir grafik yapısında bu oyunun bu kadar çok teknik probleme sahip olması kabul edilemez. Hem yeni nesil konsollarda hem de yüksek konfigrasyona sahip bilgisayarlarda 60 FPS altına düşmemesi gerek.
Oyunun müzikleri yine FromSoftware'den beklendiği kalitede. hafif tını ilerleyen müzik yapısı boss mücadelesinde adeta alev alıyor ve karşılaştığınız farklı müzikler ile bir nevi heyecanınız körükleniyor. "Abi ne güzel söyledin be" diye manzaranın keyfini çıkartıp, yavaş yavaş yanaştığınız bir karakter kanatlarını açıp, sizi dişlemeye çalıştığında o duygu geçişini iliklerinize kadar hissediyorsunuz.
Sonuç olarak Elden Ring her yönüyle tatmin edici, şaşırtıcı ve tam anlamıyla deneyim vaat eden bir oyun olmayı başarmış. Teknik yönleri bana göre kabul edilemez sıkıntılara sahip, bu tarz problemleri olmasa kendi içinde kusursuza yakın bir oyun olabilirmiş. Çünkü oyun sizi o kadar güzel bir dünyaya salıyor ki deneyiminizi baltalayan bu teknik aksaklık fazlasıyla canınızı sıkabiliyor. Bu durumu bir kenara koyduğumuzda ise Elden Ring'in yıllarca unutulmayacak ve kendi çıtasını kendisinin koyduğu bir oyun olduğunu söylemek mümkün. Hani bazı oyunlar vardır, 10 yılda bir gelir diye tabir ederiz. Geçtiğimiz 10 yıla baktığımızda bu tabire yakışacak birçok oyun gördük. Elden Ring'de bu oyunlar arasında adını ilk anacağımız yapımlardan olmayı başarıyor.
Ayrıca bakınız: Elden Ring başlangıç rehberi