Sırf vakit geçirmek için hepimizin oynadığı bir takım oyunlar mutlaka vardır;
benim bu konudaki favorim yılların mayın tarlası. Abartmayım ya saatlerce
oynasam sıkılmam, bıkmam; güzel de bir müzikle birlikte öyle zamanın nasıl
geçtiğini anlamam. Epeydir bu böyle. Önceden de Tetris vardı, bir ara da
Lemmings. Onlardan da hiç sıkılmazdım; gerçi Lemmings'i istediğim kadar fazla
oynayamadım, hala onun üzüntüsünü taşırım. Ama şimdilerde buruk bir sevinç var
içimde, World of Goo'nun sağladığı...
World of Goo'yu tanımlamak için Lemmings ile Tetris'in karışımı gibi çok kaba
bir tabirde bulunsam o kadar da abartmış olmam heralde. Çünkü tıpkı Lemmings'de
olduğu gibi World of Goo'da da oradan oraya hareket eden, bizim yönlendirmenize
muhtaç goo'cuklar (?!) var ve tıpkı Tetris'de olduğu gibi eğer kontrolü
kaybederseniz... ...kontrolü kaybediyorsunuz.
Duvarlarda küçük küçük goo'cuklar var
World of Goo bir puzzle oyunu. Oyunda 48 farklı bölüm bulunuyor ve her bölümün
başında size belli bir sayıda goo topçuğu veriliyor. Sizin yapmanız gerekense
bölümü geçmeniz için gereken miktarda goo topunu bölüm haritasının bir noktasına
yerleştirilmiş su borusundan geçirerek bu dünyadan kurtarmak. Yalnız bu oldukça
meşakatli bir iş; çünkü goo'ları birbirleriyle etkileşime geçirerek büyük
yapılar oluşturmanız gerekiyor ve oluşturduğunuz bu yapılar fizik kurallarına
bağlı bir biçimde tepkiler vererek bükülebiliyor, kopabiliyor, hatta yıkılıp
bütün emeklerinizi bir anda paramparça edebiliyor. Bu büyük yapı oluşturma olayı
ise üç farklı goo'yu birlikte kullanarak üçgen oluşturmanızı gerektiren cinsten.
İki farklı goo'nun oluşturduğu bir üçgenin kenarına başka bir goo'yu fareyle
tutup yaklaştırdığınızda o goo'yu da kullanarak bir üçgen meydana
getiriyorsunuz. Bu kullanım yöntemi sizin ana gelişim mekanizmanız. Yapınız
büyüdükçe mevcut diğer goo'lar binanın içerisinde başıboş bir biçimde hareket
halinde oluyorlar ve her birini fare ile seçerek istediğiniz yerde
kullanıyorsunuz.
Goo topları jöle kıvamında, yuvarlacık ve çeşitli renklerde bulunabilen
yaratıklar ve türlü komik sesler çıkararak sizin dikkatinizi bir şekilde çekmeyi
başarıyorlar. Goo'ların hepsi farklı renklerde ve doğal olarak da hepsinin
farklı kullanım amaçları var. Siyah goo'lar genellikle kurtarılmaya çalışılan ve
bulundukları yerden hareket ettirilemeyen olanlar. Yeşil goo'lar yapınızı
yükseltmeye veya belli bir yeri desteklemeye çalışmak için kullandığınız, tekrar
tekrar çıkarılıp kullanılabilen ana yapı goo'larınız. Kırmızı goo'lar diğer
goo'ları ve oluşturduğunuz yapıları balon gibi taşıyabilen, beyaz goo'lar su
damlası gibi tek başına kullanılıp yukarıdan aşağıya doğru sarkabilen ve sarı
goo'lar ise dikey bölgelere yapışabilen goo'larınız.
Goo'ları bu şekilde amacınıza uygun biçimlerde kullanarak, tıpkı bir binanın
iskeletini inşaa edermişçesine yapınızı yükselte yükselte çıkış noktasına
ulaşmalısınız. Tekrar tekrar söylüyorum fakat bu olay sözde anlattığım kadar
basit değil. Genellikle yolunuzda hep bir engel oluyor ve ulaşmaya çalıştığınız
yere varsanız da goo'larınız bitebiliyor; bu nedenle de hiçbir goo'yu
kurtaramadığınız için bölümü en baştan oynamanız gerekebiliyor. Engellerden
kastettiğim şeyler ise genellikle dikenler, su birikintileri veya makine
dişlileri. Goo'larınızın yumuşakça birer küre olduğunu göz önüne alırsanız bu
tip yerlerin yakınından bile geçmemeye dikkat etmeniz oldukça akıl karı
olacaktır.