İçimizdeki intikam ateşini, Red kavuracak
Aranızdan kaç kişi aksiyon RPG türünü sever bilemiyorum ancak bazılarının "efsane" tabirini hak ettiğini biliyorum. Haydi RPG türünü bir kenarda bırakıp, biraz da sanat ile ilgilensek? Bunun yanına mükemmel müzikler ve derin bir atmosfer koysak? Hatta Bastion (2011 yapımlı aksiyon oyunu) ve Okami gibi benzer grafikleri bir araya getirsek? Bence güzel bir içerik çıkar karşımıza çünkü bir oyundan fazlasına sahip oluruz ve o isim de; Transistor olur.
Supergiant Games, yine yapmış yapacağını. Darren Korb gibi başarılı bir ismi yanına almış, Ashley Barrett'in sesini kullanarak inanılmaz müzikler ortaya koymuş. Peki Transistor, ne kadar başarılı bir oyun? Gelin biraz daha detaya inelim.
HikayeTransistor, bizleri kızıl bir güzel olan Red ile tanıştırıyor. Kendisi dünya tatlısı bir hatuncağız ve Cloudbank isimli şehirde bilinen ünlü bir şarkıcı, bulunduğu şehirde insanların yerine, Process isimli bilgisayar programları hüküm sürüyor. Bir gün robotik bir grup olan Camerata tarafından saldırıya uğrayan Red, gizemli bir kişilik tarafından kurtarılıyor. Tüm şehir kaos halindeyken, yakın dostlarımızın yanında, bir de en değerli şeyimizi kaybediyoruz; sesimizi. Red'i kontrol ettiğimiz süre zarfı boyunca Transistor isimli gizemli bir kılıç, bizim rehberimiz oluyor.
Transistor'daki amacımız, Camerata'nın amacını öğrenmek ve tabii ki yaşadığımız zorluklara neden olan bu gruptan intikam almak. İçimizdeki intikam ateşini durduran en önemli varlık, Transistor'un kendisi. Transistor'un gücünün yanında, sesi de bize rehberlik eden diğer bir etmen. Hatta aslına bakarsanız Transistor'un sesi, gücünden çok daha önemli.