Yaşam ciddi bir oyun
İki sıkı fıkı arkadaşın başbaşa verip yarattığı bir hikaye, yavaş yavaş da olsa, dünyanın en bilinen evrenlerinden birine hayat verdi. Çizgi roman serisi olarak başlayan (ve halen bu şekilde de devam eden) The Walking Dead - Yürüyen Ölüler, ABD'li bir tv kanalının her şeyi görsel ve işitsel olarak dizi izleyicilerine sunmasıyla değişiverdi. Üçüncü sezonu başlamak üzere olan ve çizgi roman ile ciddi farklılıklara sahip olsa da izleyenleri ekrana bağlayan tv dizisi çığın büyümesini sağlayan taşlardan
biri oldu.
Tell Tale Games ise oyun pazarında birkaç yıldır bulunsa da, Sam&Max serisi sonrasında The Tales of Monkey Island sayesinde kendine sağlam bir yer hazırladı. Jurasic Park gibi yavan bir çalışmadan sonra The Walking Dead ile geliyoruz şeklindeki duyurularıyla serinin fanatiklerini yerinde duramaz hale getiren stüdyo beklenenin de üzerinde bir başarı yakaladı.
Bir yan hikaye olarak görebileceğimiz ilk sezon bize çizgi roman ve tv uyarlamasından tanıdık karakterleri sunmakla beraber, çekimine kapılması çok zor olan oyuna has kahramanlarla da tanıştırdı. Şimdilik 5 bölümden oluşacak olan oyunun ilk sezonu karanlık anlatısının yarısına ve en depresif kısmına geliverdi.
Ölüler yürümeye başlarA New Day adlı ilk bölümde cinayetten mahkum olmuş bir adamı ve şans eseri tanıştığı küçük kızı tanımış, kendimizi birbirinden "enteresan" tiplerin içinde bulmuştuk. Irkçısı, cahili, sinir hastası ve bencili derken, dünyanın sonunda hayatta kalmış insanların yanında kendimizi de kurtarmaya çalışmıştık. Hikayeye güzel bir başlangıç yaptıktan sonra oyuncuları şok eden, çok daha sert, kanlı ve üzücü ikinci bölümü oynadık, Starved for Help!
Herkes, her an korkunç sona ulaşabilir temalı ikinci bölüm hem daha hızlı bir hikaye akışına, hem de çizgi romanda olduğu gibi soğuk terler dökmeye sebep olan "insanlık halleri"nden örnekler sunmuştu. Olabildiğine karanlık bir finalden sonra bizi bekleyenleri sorarsanız, "Alex ile konuştum. Haberler hiç iyi değil!".
Sığındıkları motelde iyiden iyiye ego savaşına katılan karakterler, diğerlerine karşı olan güvenlerini de neredeyse kaybetmiş haldeler. Korkunç bir sondan kılpayı kurtulmuşlardır ve yakında açlıkla yüzleşmek zorunda kalacaklardır. Burada kalalım ve gidelim atışmaları sonrasında yedikleri baskın, çoğunun hayatını değiştirecektir, belki de kökünden.
İş ciddiye binerse, kimseye güvenmeÖnceki bölümlerde de rastladığımız "ahlaki çıkmazlar", "Long Road Ahead’s"de de karşımıza çıkıyor. Bu sefer ölüm kalım üzerine karar vermek zorunda kalmasanız da, tanımadığınız birini sadece zaman kazanmak için yem yapar mısın, gibi can sıkıcı dönemeçlere gelebiliyorsunuz. Bazen de çok sevdiğiniz birini kendi ellerinizle...
Bu kez hikaye o kadar dönemeçli ki, olan biteni anlatmak pek kolay değil. Üç saati aşan oyun süresi boyunca "asla olamaz" diyeceğiniz nice şey tek tek gerçek oluyor. İhanet, yalanlar, iftira, ümitsizlik. Episode 3 şimdilik en karamsar The Walking Dead bölümü diyebilirim rahatlıkla. İkinci kısımdaki ciddileşen hikaye, bu sefer kararmaya, hatta tabir-i caizse çürümeye başlıyor. Oyuncu olarak bir yandan karakterlerin başına gelen facialardan dolayı üzülürken, diğer taraftan da muhteşem bir drama-gerilim filmi izlermişcesine keyif alıyor, tatmin oluyorsunuz. Üstelik az önce bahsettiğim "asla olamazlar" beklenmeyen anlarda, o kadar doğal şekillerde gerçekleşiyor ki, kendinizi ekranın başında tepkisiz, boş boş bakarken bulabiliyorsunuz. Hatta işi ileri götürerek diyebilirim ki, Long Road Ahead’s adlı bölüm, tv şovuna nazaran çok daha gerçekçi, çok daha acı bir olay hikayesi anlatıyor.