Artılarİyi aksiyon var. Durduk yerde heyecan yaratıyor.
EksilerPC versiyonu nispeten başarısız. Grafiklerde bozulmalar var. Müzikler süreksiz, olmadık yerde kesiliyor ve sesler de özensiz. Oyunun süresi de aşırı kısa.
Bir PC oyuncusu olarak oyun oynamanın asıl zevkinin konsolda çıktığını
söylesem PC’ciler bana katılır mı? Pek sanmıyorum. Şöyle düşündüğünüzde, en
azından, PC’de oyundan oyuna yaşadığımız performans farklılaşması konsolda
nispeten yaşanmıyor ve firma yeni bir cihaz daha üretene kadar o konsol için
yapılan bütün oyunlar hiç şaşmadan yüksek randımanlı çalışıyor. Üstüne üstlük bu
oyunların hepsi, genelleme yapacak olursam, görsel ve işitsel duyulara çok daha
iyi hitap ediyorlar. Ki bunu en iyi biçimde spor ve yarış oyunlarında görmek
mümkün. Bir Gamecube oyunu olan “Virtua Striker” futbol serisi her yeni oyununun
piyasaya çıkması ile PC’deki rakibi FIFA’yı resmen tokatlardı. N4S:UG2 oynarken
de Outrun2 veya Burnout3’te aldığınız zevki alamayacaksınız, bundan emin olun.
Gerçi aynı oyunun her platformdaki farklı sürümlerini incelemek daha sağlıklı
olsa da, görünen köy de az çok kılavuz istemez galiba. Örneğin, oynayamadığım
için üzüldüğüm bütün oyunlar konsol oyunları(Devil May Cry’ın ilki, Silent Hill,
bütün Street Fighter’lar, ...). Ve hatta PS2’im olup da PC’im olmasaydı Doom3,
HL2 falan oynayamadım diye hayıflanacağımı hiç mi hiç sanmıyorum. The House of
the Dead serisi de onlardan biriydi ve bu oyunu Ankara’daki bir arcade salonunda
sürekli görür; ama, hiç oynamazdım. İki jeton isterdi insafsız; ben de
kıyamazdım jetonlarıma, gider Virtua Tennis oynardım. O da bir Gamecube oyunudur
ve yaklaşık 6 senedir hiç şaşmadan oynarım. İkincisini de tabii. Rakip de
tanımam;)
The House of the Dead de konsol oyunları arasında saygın bir seridir. Shooter
tarzında ondan daha iyi bir oyun pek aklıma gelmiyor, aklıma gelen ilk oyun da
nedense Duck Hunt oluyor. Hani şu dandik atariler vardı ya, işte onlardaki
silahla ördek vurmaca oyunu. Ördeği vurduğunuzda alt taraftan bir tane köpek
çıkardı, vurduğunuz ördeği boynundan havaya kaldırırdı filan. Ama biz artık
ördek değil, zombi avlıyoruz. Yoksa hep orda kalsa mıydık?
Zombili oyun mu, dombili oyun mu?
Böylesi aksiyon dolu bir oyunda konu aramamak gerek. Nitekim The House of the
Dead 3’te de RE veya SH tarzında iyi denilebilecek bir konu yok. Beklemezdim de
zaten. Yalnız buna rağmen konu içerisinde geçmişle, hatta serinin ikinci oyunu
ile bağlantılar görmek mümkün. Tüm bunlar genele iyi monte edilmiş. Anlatıma da
başarılı denebilir. Oyun içerisinde Thomas Rogan’ın kızı Lisa ve baba Rogan’ın
arkadaşı “Ajan G”’yi kontrol ediyoruz. Tek kişi oynadığınızda kontrolünüzdeki
karakter Lisa. Olaylar ikinci oyunun bitiş tarihinden 20 yıl sonra, 2019’da boy
gösteriyor. Mr. Curien’in oğlunun yaşamını kurtarmak için gerçekleştirdiği
çalışmalar onu genlerde oynama yapmaya doğru çevirmiştir ve etrafta yüzlerce
zombi benzeri yaratık türemiştir. Buna bir son vermeye çalışan Thomas Rogan
yanına arkadaşlarını da alarak bu çalışmaların meydana geldiği yere gider ve tam
da tüm bu olanların sorumlusunu ortadan kaldıracakken engellenir. Bunun üzerine
iki hafta boyunca kendisinden haber alınamaz. Kızı ise endişelenmektedir ve
babasının arkadaşı “Ajan G”’den yardım alarak onu oradan kurtarmaya
çalışmalarıyla oyun başlar.
Oyun sırasında herhangi bir kafa karıştırıcı bulmaca, bir yerden anahtar alıp
onu başka kapılarda kullanma gibi işler yok. Sadece önünüze çıkan bütün
yaratıkları vurup ileriyorsunuz, hepsi bu. Bu yüzden herhangi bir İngilizce
gereksinimine de ihtiyaç duymuyorsunuz. Ekranda kaç hakkınız kaldığını,
canlarınızı ve elinizde silahınızı görüyorsunuz. Arcade salonlarında elinizde
gerçek bir silah varken ekranda hedef bulunmazken, PC’de fare ile
oynayabileceğiniz için bir artı göstergemiz yer alıyor. Fareyi elinizin altında
oynattığınızda ekrandaki imleç ile beraber köşedeki silah da sağa sola oynuyor.
Karakterleri yönlendirmede bunun dışında herhangi başka bir yeteneğe sahip
değiliz.