Star Wars: The Rise of Skywalker incelemesi ile karşınızdayız. "Yeni" Star Wars macerasının en azından şimdilik son halkası olan Star Wars: The Rise of Skywalker iyi bir film miydi? Hayır! Peki kötü bir film miydi? Hayır! Peki neydi bu film şimdi dediğinizi duyar gibiyim!
Star Wars: The Rise of Skywalker daha önceki iki filmde yaşanan bütün olayları toparlama mantığıyla yapılmış, hadi artık şu üçlemeyi de bitirelim de yeni bir maceraya yelken açalım dercesine biraz savruk bir filmdi. Ancak yeni üçlemede Star Wars'ın asıl anlattığı iyiyle kötünün mücadelesine ne fazla odaklanan film de kanımca Star Wars: The Rise of Skywalker oldu. Sanıyorum sağlam Star Wars hayranlarının bu seride en fazla seveceği film de Star Wars: The Rise of Skywalker olacaktır. Neden mi gelin birlikte irdeleyelim.
Star Wars evreni Disney çatısı altına girdikten sonra bambaşka bir çehreye büründü. Yeni yüzlerle kimlik değiştiren Star Wars: Episode VII – The Force Awakens (Güç Uyanıyor 2015) ile yine hayran kitlesini ikiye böldü. Yeni yüzlere çabuk alışan ve önceki Star Wars filmlerine yapılan göndermelerden hoşnut kalanlar Star Wars – The Force Awaken'dan da hoşnut kaldı. yeni yüzlere ısınamayanlar ise Disney'in Star Wars serisine pek de alışamadı.
Özellikle yeni serinin ikinci filmi gerek akisyon sahneleri gerekse devasa filo savaşlarıyla filmlerde görsellik arayanları tatmin etse de Star Wars: Episode VIII – The Last Jedi evrene dahil olan yeni yüzler konusunda dozajı biraz arttırınca, Star Wars hayranlarının adeta hışmına uğradı. Star Wars: Episode VII – The Force Awakens'ta iyi ile kötünün savaşı, GÜÇ'ün felsefesi, karanlık tarafın yıkımı, kader, gibi daha derin ve felsefi konulara çok az da olsa değinen J.J. Abrams Star Wars: Episode VIII – The Last Jedi ile bu temadan neredeyse tamamen uzaklaşarak, hikayeyi imparatorluk ve isyancılar savaşına Kylo Ren ile Rey mücadelesine indirgedi.
J.J. Abrams, Star Wars: The Rise of Skywalker'da ise bu sefer hikayenin daha çok felsefik yanlarına değinerek, biraz daha 70'lerin Star Wars'ına selam çakarak darmadağınık bir hal alan hikayeyi bağlamak istemiş. Bu her ne kadar Star Wars hayranlarını tatmin edecek bir final olsa da, filmin özellikle sinematografik açıdan pek çok kusuru olduğunu gizlemeye yetmemiş. Spoiler vermemek için olay örgüsünden ve hikayeden çok fazla bahsetmeyeceğim.
Filmin özellikle ilk 1.5 saatlik kısmı Rey, Finn, Poe Dameron, Chewbacca, C3-PO, BB-8'den oluşan ekibimizin adeta oyunlardaki parti kurma mantığıyla birlikte hareket ettikleri, bir yön bulucu cihaz peşinde koşturdukları sahnelerden oluşuyor. Bu bölümlerde tempo yer yer düşse de yine de aksiyon kısımlarında yükselen tempo keyifli vakit geçirmenizi sağlıyor. Ancak bu karakterleri daha önceki filmlerde hiç bu kadar yakın ve işbirliği halinde görmediğimiz için karakterlerin birbirleriyle olan iletişimi size çok yapay geliyor ve o maceranın içine bir türlü giremiyorsunuz. Burada sanki yönetmen ya bu karakterleri filme soktuk bunları da bir yerde kullanmamız gerekiyor gibi bir tavır içindeymiş gibi hissettim.
Filmin genel işleyişinde de tüm hikayeyi toparlama kaygısı buram buram hissediliyor. Bazı sahneler çok aceleye getirilmiş ve hiçbir mantığa oturtulmamış. Bu da öyle oldu işte diyerek adeta geçiştirilmiş. Bu kısımlarda filmden acayip koptuğumu belirtmeliyim. J.J. Abrams, ancak filmin son 1 saatlik bölümünde bu yeni karakterlerden kurtulup asıl Star Wars'ı bize anlatmaya başlıyor. Rey, Kylo Ren, karanlık taraf arasındaki belirsiz ilişkiye odaklanıp, karakterlerin daha derinine inmeye ve hikayeyi bazı sürprizlerle bağlamaya başladığı an ben de sonunda filmin içine girebildim.
Filmin son 45 dakikalık bölümü kesinlikle beni tatmin etti. Star Wars: The Rise of Skywalker kesinlikle çok fazla kusuru olan bir film. Bir son film için daha büyük daha epik sahneler, akılda kalıcı anlar beklerken ilk iki filmde yapılan hataları düzeltmek adına filmin neredeyse büyük bir kısmı heba edilmiş. İkinci filmden sonra köpüren köklü Star Wars hayranlarını tatmin etmek için nostalji kartı oynanmış. Bilinen karakterler filme boca edilerek hafif gönül alınmaya çalışılmış. Ancak bu tercih ne yazık ki filmi de iyi bir film olmaktan adeta alıkoymuş. Star Wars: The Rise of Skywalker yırtılan söküğü kapamak için yapılan bir yama olmaktan öteye geçememiş.
Sequels serisi hayranları yeni yüzler getirdiği için ikiye bölmedi. Bu filmlerin en büyük sorunu Mary Sue misali bir ana karakter olan Rey ve şımarık ergen gibi davranan ama neden davrandığı belirsiz olan Kylo'nun yanlış yazılmış hikayeleri, özellike Episode VIII'daki zorlama feminizm itelemesiydi.
Zira Mark Hamill'in de dediği gibi Rey hiç bir eğitim almadan her Jedi'dan daha iyi ve efektif şekilde force kullanabiliyor, neden olduğu belirsiz bir şekilde tüm gemileri ve elektronik sistemleri biliyor, oyuncu terimiyle "imba" bir karakterdi. Ana hikayenin etrafında oluşturulduğu bu karakterin bu gizemli ve inanılmaz güçlerine bir açıklama beklerken ikinci filmde tüm seyirciye bile isteye nah çeken Disney ve yönetmenin tavırları olayı daha da ateşledi.
Makalede sanki bunların hiçbiri olmamış gibi, son derece basit bir üslup ve çok farklı bir bağlamda anlatılmış bu durum. Okuyunca diyorum ki adam paralel evrende mi yaşıyor da böyle bir sözüm ona makale yazabiliyor acaba?