Role Playing oyunlarının (RPG) hazırlanışına bakıldığında son derece zahmetli
ve bir o kadar da detaylı oldukları göze çarpar. Geliştirilmeye müsait ana
senaryosu, aksiyon oyunlarının aksine çizgisel değil, verilecek kararlar
doğrultusunda değişime açıktır. Yani kararlar her an oyuncu tarafından verilir
ve kararların iyi ya da kötü olması hikayenin akışını etkiler. Hal böyle olunca
oyunun sadece hikâye kısmını dahi yapmak oldukça uzun sürer. Bu yoğun çalışma
bol dialoglar içeren bir oyun haline dönüştürülene kadar sayısız insan elinden
geçer ve ancak işin ehli kişilerin altından kalkabileceği yapımlar piyasada söz
sahibi olur.
Geçtiğimiz senenin isminden en çok söz ettiren, hatta yılın en iyi oyunu olarak
seçilen; “Star Wars: Knight of the Old Republic” RPG oyunları konusunda bir
mihenk taşı olarak değerlendirilebilir. İlk bakışta Star Wars gibi büyük
kitlelere hitap eden bir ismi taşıdığından başarısı yanlış anlaşılabilir ama
oyunu oynayıp detay seviyesini görenler neden bu denli büyük sükse yaptığını
daha iyi anlayacaklardır. Bilindiği üzere iyi ve kötünün mücadelesini anlatan
Star Wars hikayelerinde ana kahramanlar her zaman iyi olmuşlardır. Ancak KotOR
oynayanlar bilirler ki; oyunda başarılı olmanın belli bir sınırı yoktur. Oyuncu
son derece özgürdür ve iyi ya da kötü olsun istediği kararı verebilir. Her ne
kadar Star Wars evreni bilindik unsurlarla çevrelenmiş olsa da, sinemada
izlediğimiz filmlerin aksine KotOR, senaryosu gereği çok uzak geçmişte
geçtiğinden kendine ait bir dünyayı yaratmayı başarmıştır. Üstelik kolayca
filmlere konu olacak kadar derin detaylı ve entrikalarla süslenmiş senaryosu, en
iyi oyun ünvanını almasının bir diğer nedenidir. KotOR için söylenen en olumlu
eleştilerden biri; Episode I filminden dahi daha iyi hikaye derinliğine sahip
olduğudur.
May the force be with you – Bir olmazsa olmaz atasözü
Geçtiğimiz senenin bomba etkisi yaratan oyunu KotOR, RPG oyunlarının usta ismi
olan Bioware tarafından geliştirilmiş, tıpkı daha evvelki ödüllü oyunları
Baldur’s Gate’de olduğu gibi akıcı ve merak uyandıran senaryosu ile bizleri
karşılmıştı. Oyunun büyük kısmını karakterler arası konuşmalar içerdiğinden ve
savaş kısımlarının mümkün olduğunca az tutulduğundan kimileri hoşnut olmamıştı
ancak taktir edersiniz ki RPG oyunlarında iletişim en önemli unsurlar arasında
yer almaktadır. İlk oyunda çömez bir Jedi öğrencisinin adım adım nasıl başarılı
bir savaşçı olduğunu öğreniyorduk. İlk zamanlar savaşmaktan aciz olduğumuzdan
Jedi’ların arasında hayatta kalmaya çalışırken, zamanla usta bir silahşör olup
galaksinin hatırı sayılır savaşçıları arasına girmeye çalışıyorduk. Tüm bu
aşamaları tamamlarken demin de bahsettiğim gibi her hangi bir sınır ya da bizi
belli kutuplara yönlendiren etmenler olmuyordu. Yapacaklarımızda son derece
özgürdük. Karşımıza çıkan insana ister yardım edebilir, ister onu öldürüp
eşyalarını paralarını çalabilirdik. Hatta kimi zaman iyi, kimi zaman kötü yol
izleyerek amaçsız yaşayan dengesiz bir savaşçı bile olmakta özgürdük.
Genelde yaptığı oyunları gözü kapalı alan bir kitleye sahip olan Bioware ile
Lucas Arts’ın ayrılması ilk başta büyük hayal kırıklığı olmuştu. Oyunun yeni
yapımcı şirketi olan Obsidian Entertainment ismi bir çoğumuza yabancı geliyor
olabilir. Ancak kadrosuna baktığımızda; Black Isle Studios, Blizzard
Entertainment, Electronic Arts ve Neversoft gibi firmalarda görev almış
isimlerin bir araya geldiği bir oluşum olduğunu söylemem, bu yeni yapımcı
şirkete güvenmemiz için yeterli sebeptir sanırım. Özellikle de ilk oyunun tüm
kaynak kodlarının, artwork’lerinin ve dökümanlarının Obsidian Entertainment’a
geçmesi, oyunun kaldığı yerden devam ediyor olduğunu ispatlamak için bir diğer
sebep.