Kumlara gömülen zenginlik, görevini hiçe sayan bir albay
Dubai, çölün ortasında insan eliyle ortaya çıktı. Ortadoğu’nun zenginlik ve
refah merkezi olan bu şehir, 1960’lara kadar küçük, kendi halinde bir yerleşim
biriminden farksızdı. Ancak ne olduysa o zamandan sonra oldu. Petrol rezervleri
bulundu ve aniden kalabalık bir metropole dönüşmeye başladı. Kısacası çölün
ortasında bulabileceğinizin en iyisinden bir vaha oldu Dubai.
7 yıldızlı otel mi? Nerede?
Peki ya çöl, günün birinde Dubai’ye verdiğini geri almaya kalkarsa? Spec Ops:
The Line’ın hikâyesi de bu temel üzerine kurulu. Dubai, büyük kum
fırtınalarından sonra yıkılmış ve yaşanamaz bir hal almış, bir nevi Fallout’un
Wasteland’i olmuş. Karakterimiz Yüzbaşı Martin Walker, yanına iki kişiyi daha
alarak albay Conrad’ı kurtarmak için yıkılmış Dubai’ye doğru yola koyuluyor.
Albay Conrad, asi bir asker. Ordunun emirlerini yerine getirmek yerine, büyük
yıkıma uğramış Dubai’de kalarak halka yardım etmeye çalışıyor. Bizim de
görevimiz albayı oradan canlı olarak götürmek.
Hikâye biraz olsun Heart of Darkness ve Apocalypse Now!’a benziyor, ancak
yapımcı Yager Development, bu isimlerden etkilendiklerini kabul ediyor. Şunu da
eklemek gerekirse şirket, etkilendiği isimler kadar güçlü anlatım sağlayabilmek
için uğraşıyor. Örneğin keşfetmekte olduğunuz bir mülteci kampına saldırı
başladığı anda ve önünüze masum genç bir kadın atladığında, vereceğiniz kararlar
zorlaşıyor olacak.