Shade ismini bundan 3 sene kadar önce duymuştuk. O zamanlar oyun içi birkaç
görüntüye bakmaktan ve yapımcıların dediklerine inanmaktan başka çaremiz yoktu.
Aradan zaman geçti ve demosu yayınlandı. Sonuç ise pek iç açıcı değildi;
umduğumuz oyun, demo’da yoktu. Ağır dövüş sistemi, başarısız grafikler derken
demo olduğunu hatırlayıp, tam sürümde bu hataların olmayacağını düşündük. Ne
yazık ki piyasalara orijinal oyun sürüldüğünde korktuğumuz başımıza geldi...
Breed Kardeş
Breed adlı FPS ile bu oyun, nerdeyse aynı kategoride. Nasıl mı? Yalan vaatler,
buglar, oynanış, atmosfer vs.. say say bitmeyecek sebepler. Bir oyunu mahfeden
ve vasat kavramına giren sebepler. Aynı şeyi Breed yapmıştı ve kalbimi kırmıştı.
Şimdi de sırada Shade varmış…
Shade’in konusu tabir-i caizse tam bir klasik. Hikaye kaybolan abimizin bize bir
mektup göndermesiyle başlar. Kendisi bir arkeologtur ve insanlık için önemli bir
eser bulduğunu, ona yardım etmemizi istemektedir. Biz de mektup içindeki tren
biletlerini alıp Roma’ya hareket ederiz. Şehre geldiğimizde bırakın abimizi,
sokakta bir insan dahi göremeyiz. Abimizi ararken karşımıza bir melek çıkar,
şehirde ne olduğunu ve abimizin nerede olduğunu bize anlatır. Bize, melek
güçlerinin olduğu Heart Of Angel adlı eşyanın parçalarını toplamamızı ve böylece
onun da abimizi kurtarmak için bize yardım edeceğini söyler. Böylece maceraya
başlamış oluruz. Maceramız esnasında dağılmış olan parçaları bulmak için,
paralel dünyalar arasında melek aracılığı ile sürekli yolculuk ediyoruz. Sadece
biz istediğimizde değil, bölüm bittiğinde bunu yapma imkânımız var.
Oyuna başladığımızda karakterimizi yatakta uyurken görürüz. Rüya görmektedir ve
rüyada yaşayacaklarımız da oyunun alıştırma bölümünü oluşturmaktadır. Burada her
şey gayet basit. Duyduğumuz ses bize nereye gitmemiz gerektiğini ne yapmamız
gerektiğini anlatıyor. Grafik sorunu buradan itibaren kendini göstermeye
başlıyor. Daha eğitim bölümüne başlar başlamaz, “bu grafikler de ne böyle!” diye
düşünmeye başlıyorsunuz. Çünkü gördüklerimiz deyim yerinde ise; bundan 2 sene
öncesine ait. Yapımcılar korku-aksiyon-macera üçlüsünden oluştuğunu söylüyor.
Macera ve aksiyonu az çok sezebiliyoruz ama “korku”nun nerede olduğunu şahsen
göremedim. Daha önceden hazırlanmış sahneler var, ama grafiklerin kötülüğünden
bu sahneler de payını almış. Silent Hill veya Resident Evil serilerinde insanı
etkileyen, korkutan bir eser kesinlikle yok.
Bu kadar da olmaz
Grafiklerde tek olumlu yan, bazı bölümlerde modellemelerin ve çevrenin göze
arada hoş gözükmesi olabiliyor. Bunların dışında, genel olarak grafik motoru
mazide kalmış. Karakterimizin modellemesi ve hareketleri; koşmasından yürümesine
kadar hiç bir konuda iyi değil. Daha önce yayınlanan demolarında bir yavaşlık
hakimdi. Tam sürümde bu hata biraz olsun düzeltilmiş. Ama “biraz”... Dövüşler ve
hareketler demodakine göre daha hızlı ve seri. Yalnız kötü yanlarından biri
olarak; bir tuşa bastıktan saniyeler sonra karakterin cevap vermesni
belirtmeliyiz. Bu sorun; dövüşlerde, bir yerden başka bir yere atlamada, çoğu
yerde kendini gösteriyor. Kimi zaman hatadan dolayı ölüp, bölüme baştan
başlayabiliyorsunuz. Save sistemi de, belli noktalardaki özel taşlarla
yapılıyor. Taşın üstüne geldiğiniz gibi bir heykeliniz oluşuyor ve oyun save
oluyor. Öyle “ayrı menüde save edeyim” söz konusu değil. Aslında hoş bir
düşünce, hatta save silmek veya üstüne yeniden save yapmak için, kılıçla
heykelinizi kırabiliyorsunuz. Bu noktalar haricinde bölüme başlarken otomatik
save oluyor.