Role yapma oyunları ile aksiyon türündeki yapımlar birbirlerine ne kadar zıt
iki kutup gibi görünseler de her ikisinin birleşimi olan oyunlar son derece ilgi
çekici olabiliyor. Bunun en büyük örneği olarak da Diablo’yu söyleyebiliriz.
Kategori ayrımına girdiğinde RPG olarak gösterilen Diablo, aslında aşırı aksiyon
içermesinden dolayı kimilerine göre Hack’n Slash tarzına daha yakın gibi
görülmektedir. Kim bilir, belki de oyunu hâlâ oynanabilir kılan özellikde bu bol
aksiyon içeriyor oluşudur. Fakat bana kalırsa Diablo’yu diğer RPG oyunlarında
ayıran ve oynanabilir kılan özellik rahat arabirimi ve çok kolay anlaşılabilir
oynanabilirliği olmaktadır. Kafanıza hiçbir şey takmadan sadece aksiyona dahil
olup kolayca seviye atlamak isteyenlerin bir numaralı tercihi olmuştur Diablo ve
hâlâ olmaktadır.
Sessiz bir şekilde ortaya çıkan ve geçtiğimiz günlerde aniden piyasaya sürülen
Restricted Area, tipik bir RPG - aksiyon karışımı. Genel görüntüsüne, hikayenin
geçtiği zamana, silah çeşitliliğine ve çevre tasarımına bakacak olursak efsanevi
oyun Fallout’a fazlasıyla benzeyen oyun, bol aksiyon içeriyor oluşu ve oynanış
şekli ile de Diablo’yu andırıyor.
Diablo’dan kopup gelmiş kontrol sistemi
Restricted Area mekan tasarımından anlaşılacağı gibi hemen hemen Fallout ile
benzer konuyu işliyor. Dört bir yanı sarmış olan mutant yaratıklar çevreye
dehşet saçarken, dünyayı kurtaracak olan genç ve deneyimsiz birkaç kahraman
görev başına geçmek için can atıyorlar. Başlamadan evvel bir karakter seçimi
yapmamız gerekiyor ve dört farklı karakterden birini seçmemiz bekleniyor.
İlk karakter olan Johnson, tipik bir savaşçı. Elindeki silahları en iyi ve en
verimli kullanan bu kahraman, deyim yerinde ise tank gibi de güçlü. Sadece silah
toplayıp karşısına çıkanı vurmayı hedefleyenlerin seçimi olmalı.
İkinci karakterimiz Jessica Parker. Tam bir elektronik hayranı olan bu karakter
minik robotları kontrol edebiliyor ve tek başına dolaşmayan tek kahraman. Yakın
dövüşte ve uzak dövüşte diğer karakterlere nazaran daha güçsüz.
Kenji Takahashi oyundaki seçebileceğimiz karakterlerden üçüncüsü. Yakın dövüş
konusunda rakip tanımayan Kenji, kılıç ve pençe kullanımında bir numara.
İlerleyen seviyelerde kazandığı özel dövüş teknikleri ile son derece ölümcül
olabiliyor.
Son karakter ise güzeller güzeli Victoria Williams. Yakın dövüşte son derece
başarısız olmasına ve silah konusunda da çok verimli olmamasına rağmen, büyüleri
ile düşmanlarının korkulu rüyası.
Biraz Fallout, biraz Diablo.
Karakter seçimini geçtikten sonra kendimizi gelişmiş bir şehirde buluyoruz.
Ancak burada yapacaklarımız gayet sınırlı. Sayısı altıyı geçmeyen NPC’ler
arasında minik bir koşuşturma yapıp, onlarla sohbet ediyor ve ilk görevimizi
alıyoruz. Restricted Area’nın görev sistemi “Git şu adamı öldür. Sonraki görevi
al” şeklinde minik bir döngü içerisinde gelişiyor. Seçilen karakterlere göre
görev sıralaması ve çeşidi değişiyor gibi gözükse de genelde hepsi aynı. İlk
görevimizde mutantlar tarafından işgal edilmiş bir üsse girip sandık içinden
önemli bir çipi ele geçirmemiz isteniyor. Önce şehrin pilotu ile konuşup bahsi
geçen üssün yakınlarına gidiyoruz. Daha sonra da karşımıza çıkanı öldürüp son
sandığa ulaşana kadar katliamımıza devam ediyoruz.
Aksiyon dolu mutant öldürme sahneleri arka arkaya gelince oyunun Diablo’ya
fazlasıyla benzediği ortaya çıkıyor. Her defasında rastgele yaratılan bir
haritada gösterilen yere ulaşmaya çalışıyoruz. Yine tıpkı Diablo’da olduğu gibi
dört bir yandan, birbirinin aynı yaratıklar saldırıyor ve onları haklamazsak
sonunda kaşımızda sayısı yüzleri geçen bir mutant ordusu bulabiliyoruz.
Haritadaki yerlere ulaştıktan sonra bir sonraki adıma geçtiğimizde yine o anda
üretilen bir harita ile karşılaşıyor ve bu sefer o haritaya ait olan mutant
ordusu ile dövüşüyoruz.