ArtılarHarika grafikler ve oynanabilirlik, başarılı bölüm ve yaratık tasarımları, multiplayer
EksilerSenaryo ile ilgili cevaplanmayan sorular, yer yer görülen bug'lar
Resistance aslında çok şansız bir oyun, çünkü çıktığı dönemde kral rolü
üstlenen bir askerdi sadece, ülkesini kurtarmak adına öne atılan bir gönüllü
gibiydi. Bildiğiniz gibi PlayStation 3 çok sıkıntılı bir şekilde piyasaya giriş
yaptı ve o dönemde kurtarıcı rolü yeni yetme oyunlara kaldı. İşte o oyunlardan
biri de Resistance: Fall of Man’di. Ancak o zor döneme rağmen Insomniac’ın ilk
FPS deneyimi olan Resistance, yüzde 90’a yakın not ortalamasıyla çok başarılı
oldu ve ciddi anlamda Sony ve PS3’ün paçasını kurtardı. Tabii o dönemi
atlatmanın dışında, PS3 başarılı yeni bir seri daha kazanmıştı. Çünkü Resistance
ciddi anlamda birçokları tarafından oldukça beğenildi. Dolayısıyla böyle bir
oyunun devamının da gelmemesi anlamsız olurdu ki, kısa bir zaman sonra
Resistance 2 (R2) duyuruldu.
İstila devam ediyor
Yıllarca filmlerde, oyunlarda ve kitaplarda hep karşımıza çıkan artık klişe
boyutunu da aşan “Dünya’nın yok oluşu”, “Uzaylılar”, “İnsanlığın sonu” gibi
temalar hiç vazgeçilmeden, dur durak demeden hala önümüze koyulmaya devam
ediliyor. Resistance bu doğrultuda yola çıkan ancak diğer tarafta başka bir
gerçekçiliği içine alan ilginç bir senaryoya sahipti. Unutulanlar için ufak bir
hatırlatma yapmak gerekirse, 2. Dünya Savaşı’nın hiç yaşanmadığı bir dönemde,
1930’lu yılların başında Rusya’da ortaya çıkan bir virüs Avrupa’ya doğru
yayılmaya başlar. Bu virüs insanların değişmesine ve Chimera adında yeni bir
ırkın ortaya çıkmasına sebep olur ve yavaş yavaş yok olan insanlar, Asya ve
Avrupa kıtasının düşmesinden sonra, son direniş olarak Büyük Britanya adasına
konuşlanıp orada karşılık vermeyi hedefler. Ancak işler istenildiği gibi gitmez
ve tüm kıta Chimera’nın kontrolü altına girer. Ancak bu büyük savaştan bir kişi
sağ çıkar, tabii ki o da kontrol ettiğimiz kişi Nathan Hale.
Resistance 2 ise, ilk oyunun bittiği yerden başlıyor ve Nathan Hale tekrardan
kontrol ettiğimiz kişi olarak karşımıza çıkıyor, ama bu sefer onun üzerine
kurulu olarak, çünkü bu defa oyun boyunca Nathan’ın hikayesine tanık oluyoruz.
Genel hikayeden bahsetmek gerekirse, oyun İngiltere’de yaşananlardan hemen sonra
başlasa da, kısa bir oynanışın ardından 2 yıl sonrasına gidiyoruz ve bu sakin
geçen 2 yılın ardından, Chimera çok daha güçlü bir şekilde son kalan tüm
insanlığı yok etmek için Amerika kıtasına gelmiştir. Çok hızlı bir şekilde tüm
bölgelere saldırılar başlatan istilacılar, kıtanın hemen hemen her bölgesini
kontrolü altına almıştır. Nathan ise SRPA adı verilen ve özel askerlerin
bulunduğu birliğe katılarak Amerika’daki serüvenine başlar.
Doludizgin adrenalin
İlk oyunda hiç bitmek bilmeyen savaş ortamı, ikinci oyunda daha da artarak
kendini korumuş. Öyle ki, oyuna başladığınız anda kendinizi devasa makinelerin
arasında buluyorsunuz ve bu heyecan kasırgası oyun bitene kadar hiç sona
ermiyor. Tabii buna en büyük etken olarak ilk oyunda karşımıza çıkan düşman
çeşidi ve sayısının bu oyunda neredeyse 2 kat artmasını gösterebiliriz. Bana
göre ilk oyun bu konuda biraz zayıftı, ancak ikinci oyunda her saniye onlarca
düşmanla burun buruna geliyoruz ve bu da oyundaki savaş ortamını fena halde
arttırıyor. Aslında bu durum ilk bakışta sıkıcı bir görüntü çiziyormuş gibi
görünse de, pek öyle değil. Çünkü ilk oyunda birçok bölümü tek başımıza
geçiyorduk, bu yüzden onca yaratıkla tek başımıza uğraşıyorduk. Ama bu oyunda
tam tersi çoğu zaman takım arkadaşlarımız hatta diğer birçok asker
arkadaşlarımızda yanımızda yer alıyor, dolayısıyla bu yoğun çatışmalar
sıkıntıdan öte zevk vermeye başlıyor.